Meclis hitabı...
Cumhurbaşkanlarının TBMM’nin yeni yasama yılı açılış konuşmaları önemlidir.
Çünkü hem ulusal hem de uluslararası sorunların çözümüne devletin bakışını ortaya koyar.
Ülkenin gelecekteki politikalarının yönünü çizer, hangi mesele üzerinde yakın gelecekte nasıl bir pozisyon alacağının işaretini verir.
Bir anlamda bir yılın manifestosudur.
O nedenle Cumhurbaşkanı’nın konuşmasını dinlemek ve not almak için Türkiye’deki yabancı misyon şefleri neredeyse eksiksiz katılır.
Sandık Yolunda dizisi için Anadolu’yu dolaşmakta olduğum için TBMM’nin bu yasama yılı açılışını televizyondan izledim; arkadaşlarla konuştum.
Ekrana gelen görüntü ve arkadaşlarımdan aldığım bilgi, misyon şeflerinin bulunduğu bölümün ilk kez bu kadar kalabalık olduğu yönündeydi.
Aslında bu durum bile Türkiye’nin önündeki en önemli sorunun ulusalın yanı sıra uluslararası olacağını da gösteriyor.
Suriye’deki yeni durum da bunu göstermeye yetiyor.
SIKINTILI DÖNEMLER
Cumhurbaşkanlarının TBMM’nin açılışındaki konuşmalarına dönersek...
Türkiye 1980 sonrası bu konuda sıkıntılı süreçler yaşadı.
Evren’in Cumhurbaşkanlığı döneminde aslında sorun yoktu; ama siyasetçilerden boykot edeni çoktu. Özal’ın Cumhurbaşkanı olarak siyasetin içinden geliyor olması; partisinin parlamentoda görevde bulunması, geçmiş muhalefet tepkilerinin konuşması sırasında salona yansımasına yol açtı.
Ancak meseleyi “tonton” tavrıyla çözmenin yolunu da hep buldu.
Demirel ise SHP ile koalisyon ortağı iken Cumhurbaşkanı seçilmiş olması dolayısıyla TBMM açılış konuşmalarında rahattı; her kesimi kucaklayıcı olması, partisiyle ilişkisini kesmesi de Demirel’e olan sempatiyi artırdı.
Ahmet Necdet Sezer de birkaç milletvekili dışında herkesin saygısını kazandığı için tepki görmeden konuşmalarını tamamladı.
Ancak Sezer’in en büyük sıkıntısı, HDP’nin önceki bileşenlerinin Meclis’te olması dolayısıyla askerin salona gelmeyip Harp Akademileri’nin açılışı gibi törenlerde konuşmalarıydı.
YENİ DÖNEM
Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi sonrası ilk başlarda muhalefetin bazı küçük tepkileri olsa da kucaklayıcı yaklaşımı kendisine olan sempatiyi de artırdı.
Zaten Gül de bu süreçte “devlet manifestosu” niteliğindeki metinlerle kürsüye çıktı ve Türkiye’nin meseleler karşısındaki duruşunu ve beklentilerini ortaya koydu.
Demokratikleşme ve insan hakları konularındaki yaklaşımları takdir topladı.
Erdoğan ise Meclis’in açılışında ikinci konuşmasını yapıyor.
Yine ülke meselelerine bakışını ortaya koydu.
Ancak ilk kez salon ile arasındaki karşılıklı laf atmalar ve Cumhurbaşkanı’nın siyasi partilere ağır ifadelerine tanıklık edildi.
Bunda belki kısa süre görev yapan TBMM’nin seçime gidiyor olmasının etkisi var.
Ancak Türkiye bu gerilimli politikadan bir an önce çıkmalı.
Yoksa kürsüyü özgürleştiren, ona demokratik hayatı sunan sandık sıkıntıya girer.
BU DA GEÇER AHMET...
Hasan Fehmi, Ahmet Samim, Zeki Bey, Hasan Tahsin, Sabahattin Ali, Ahmet Emin Yalman, Cahit Yalçın, Prof. Dr. Bahri Savcı, Cemal Reşit Eyiboğlu, Doğan Avcıoğlu, Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Musa Anter, Turan Dursun, Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink ve adını anımsayamadığım yüzlerce gazeteci...
Sevgili arkadaşım Ahmet Hakan Coşkun, gördüğün gibi isimlerini anımsıyor ve hafızamızda yaşatıyoruz.
Ya onlara saldıranları?
Bu da geçer yahu...
Geçmiş olsun arkadaşım...