Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yemin töreni sayılmazsa Meclis’te yeni dönemin ilk çalışması dün gerçekleşti.

        Teşekkür ziyaretini de tamamlamış dönmüş milletvekillerinin hemen hepsi kuliste birbirine selam verdikten sonra aynı cümleyle söze devam ediyordu:

        “Kim kiminle kuruyor?.. Nereye gidiyoruz?”

        Aktarıldığında göre soru, partilerin merkez yönetimlerinin de konusu olmuş.

        CHP MYK neler olabileceği üzerinden fikir cimnastiği yapmış.

        AK Parti’nin arzusunun MHP olduğu, ancak Bahçeli’nin buna olanak sağlamadığı noktasında buluşulmuş.

        MHP’de var olan “Keşke ötekiyle koalisyon kursa” yaklaşımı CHP’ye de hâkim olmaya başlamış.

        Bugünkü tabloda AK Parti ve CHP’nin içinde bulunmadığı tek hükümet modelinin azınlık hükümeti olduğuna dikkat çekilmiş.

        Aslında haksız da değiller...

        Nedeni de güven oylaması sırasında muhalefetten 18 milletvekilinin genel kurul salonuna girmemesinin azınlık hükümetinin kurulması için yeterli olması.

        Çünkü güvenoyunda 276’yı muhalefetin bulması gerekiyor; yoksa genel kurulda yer alan milletvekillerinin salt çoğunluğunu almak yetiyor.

        DAVUTOĞLU ÜSTÜNLÜĞÜ

        Buna karşın Davutoğlu her aşamada bir azınlık hükümeti düşünmediklerini, koalisyon için var güçleriyle çalışacaklarını, olmazsa seçime gideceklerini söylüyor.

        Aslında Davutoğlu bu süreci iyi yönetiyor, herkese eşit mesafesini koruyarak, olmazlarını göstererek adım adım ilerliyor.

        AK Parti’nin olmadığı bir hükümetin olanaksızlığını bir psikolojik üstünlük olarak ötekilere kabul ettirmiş bulunuyor.

        Benzer bir başarı Kılıçdaroğlu için de geçerli.

        CHP Lideri de kurallarını koyup “Rövanşist olmayacağız... Geleceğe bakmak zorundayız” cümleleriyle yapıcı bir tonda olabilecek koalisyon zeminini temiz tutuyor.

        KOALİSYON...

        Şu aşamada en rahat kurulacak koalisyon olarak AK Parti-CHP gözüküyor.

        Ancak oradaki en büyük kaygı, bunun sürdürülebilirliğinde.

        Oysa meseleyi “sürdürülebilirlik” yerine, Yavuz Semerci’nin Mehmet Ocaktan’a atıfla yazdığı gibi Anayasa odaklı “ortak motivasyona” dayalı götürmek gerekmez mi?

        Seçim sisteminden güçler ayrılığının daha sağlam, net ve anlaşılır şekilde tanımlanmasına, demokratikleşmenin önünü açacak maddelerden toplumsal ayrışmaya neden olanların temizlenmesine kadar ortak hedefte buluşulması gerekir.

        Böyle bir uğurda buluşulduktan sonra tıpkı Anayasa için kurulan Uzlaşma Komisyonu’nda olduğu gibi kimse hükümeti bozma cesaretine de sahip olamaz.

        Buna koalisyonların demokratikleşme süreçlerine etkisi de katıldığında daha hızlı yol alınır.

        Bunu görmek için koalisyon hükümeti döneminde Anayasa’nın 36 maddesinde hiçbir sorunla karşılaşılmadan Meclis’te gerçekleşen değişiklikleri anımsamak yeterli.

        Unutulmamalı ki, Anayasa’da o dönemde yapılan değişikliklere ilişkin bir tek eleştiri bugüne kadar gelmedi, en sağlam maddeleri arasında yer aldı.

        Ki idam cezasının kaldırılmasından hiçbir hükümetin tek başına gerçekleştiremeyeceği, bugün Türk ekonomisinin dinamizmini sağlayan pakete kadar birçok düzenleme de koalisyon döneminde gerçekleşti.

        Aradan 15 yıl geçtiği için anımsanmıyor olabilir ama koalisyonlar bazı dönemlerin aşılması için en iyi solüsyondur.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar