Alternatif savaşları
HAZİRAN seçimleri yaklaştıkça, politikanın daha karmaşık bir hale geleceğinin işaretleri bugünden görülüyor.
Bunun temel nedeni de bu seçimde aslolanın, yani gerçeğinin yerine alternatiflerinin sunulmaya başlamasından kaynaklanıyor.
Sadece iktidar partisinde değil, aynı zamanda muhalefet partilerinin politikalarında da bunu görmek olası. İktidar partisinden başlarsak...
Son dönem Cumhurbaşkanı’nın gezilerindeki söylemleri dikkate alınırsa, seçmen hangisine bakarak oy verecek?
Yani, AK Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun seçim bildirgesinde ortaya koyduğu vaatlere mi, yoksa Cumhurbaşkanı’nın gelecek politikalarına göre mi oy verecek?
Benzer durum adaylar için de geçerli...
Örneğin, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın AK Parti’den milletvekili adayı olmak için istifası.
Türk siyasi tarihinde ilk kez Milli İstihbarat’ın başında bulunan bir müsteşar, milletvekili olacak.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın da önceki gün söylediği gibi “eğer milletvekili olmak için böyle bir yola gidiyorsa” hiçbir anlamı yok.
Çünkü bulunduğu makamda yaptığı işler, milletvekili olarak yapabileceklerinin çok ilerisinde...
Ayrıca bugüne kadar yaptığı görevler bilinse, birçok üst düzey bürokratın, hatta siyasinin yapabileceklerinin ötesinde işlere imza attığı da görülür...
Bütün bunlar varken siyaseti tercih etmesi nedeniyle ortaya dökülen algı üreticilerinin söylemleri de cabası...
Yani daha seçime girmeden, sandıktan çıkmadan hakkında dün üretilen söylemlere bakmak da yeterlidir.
24 NİSAN KARARI
“Bir durum veya cismin olabilecek diğer seçenekleri” anlamına gelen alternatif uygulamaların bir diğer örneği de nisan kararında karşımıza çıkıyor.
Belli ki 1915’in 100. yıl kutlamasında ortaya çıkabilecek algıyı kırmak için Çanakkale Savaşı alternatifi konulmuş.
İyi de, ya Erivan’a giden yabancı devlet adamı sayısı Çanakkale’den fazla olursa?
Bu durumda karşılaştırmalı politikaya olanak sağlayan siyasi sonucun getirisini kim üstlenir?
NEYE ALTERNATİF?
Benzer durum muhalefet için de söz konusu...
Örneğin MHP...
Kongre tarihini 21 Mart olarak kararlaştırdı.
Neden de belli, o günün nevruz olması...
Tam da seçime gidilirken, bu tarihte yapılan kongreyle hedeflenen politikaların kamuoyuna duyurulması ne kadar imkân dahilinde olur?
Yani nevruza dönük bu kadar yüksek beklentinin yaratıldığı, PKK’nın silah bırakıp yurtdışına çekilme kararının açıklanmasının beklendiği gün yapılacak MHP Kongresi’ne medya ilgisi ne oranda fokus edilebilir?
Hele ki partinin yeni isimlerle ve simalarla 1999’dakine benzer şekilde milliyetçi yükselişin rüzgârını da ardına alıp çıkış yapmaya hazırlandığı sırada...
Yani, kime, neye, kendi seçmen tabanında var olan hangi aykırı politikaya karşı alternatif olacak?
Ayrıca milletvekili listelerinin teslimine 2 hafta kala yapılacak kongre, ön de kesecek.
Çünkü mevcut parti yönetimi, 21 Mart’ta nasıl bir tabloyla karşılaşacağını bilmediği için seçim yerine parti politikasına odaklanacak.
Sonrasında oluşacak yönetim de seçime 2.5 ay kala sahaya çıkacak.
Kim, kimi, hangi yöntemle, hangi yoldan nasıl etkileyecek, onu da zaman gösterecek...
- Orta Doğu'nun sinir uçları…1 gün önce
- Trajik zihin…3 gün önce
- Dünyanın konsültasyon raporu...6 gün önce
- Fetvasını arayan İran…1 hafta önce
- Gençleşemiyoruz...1 hafta önce
- Mr. Fico…2 hafta önce
- Elektrikli otomobil savaşı...2 hafta önce
- Anneler günü…2 hafta önce
- Güç savurması…3 hafta önce
- Nüfus kalmayınca3 hafta önce