Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MECLİS’te dün sabaha karşı biten 4 eski bakan hakkındaki oylamayı ne birilerinin kaybı, ne de diğerlerinin kazancı olarak görmek gerekir.

        Olan, demokratik siyasal kültürün kazancından başka bir şey değildir.

        Batılı demokrasilerde olduğu gibi milletvekilleri grup kararı alınamayacak bir konuda vicdanlarının sesiyle oy kullandı.

        Siyasal kültürlerinin gereğini yaptı. Siyaset bilimci Herbert Hyman’ın da vurguladığı gibi:

        “Bireyler siyasal tutumlarını yaşantılarının çok erken dönemlerinde ve tüm olarak öğrenirler. Sonradan bu tutumlarına sadık kalırlar. İstisnalar dışında, yetişkinlerin siyasal davranışlarını değiştirmek olanaksızdır...”

        Siz değiştirdiğinizi sandığınız anda bile içinden çıkıp geldiği gelenek, kolektif aklın yarattığı aidiyet, yani siyasal kültürü bir yerden kaçak verir.

        Nitekim AK Parti bunu 1 Mart tezkeresinde de yaşadı.

        İçinde bulunduğu siyasal bilinç, etkinlik duygusu, yurttaşlık anlayışı ve parti bağının oluşturduğu siyasal kültürü o gün siyasal davranışını nasıl yönlendirdiyse, dün olan da ötesinde bir durum değildi.

        İlkokul çağlarından yüklendiği siyasal toplulaşmasının gereğini yerine getirdi.

        CADI AVI

        Nitekim dün sabaha karşı AK Parti Grup Başkanvekili Ahmet Aydın da meseleye bu cepheden yaklaştı; “demokratik hakkın kullanımı” diye konuya yaklaştı.

        Ancak AK Parti bunun ötesine geçip muhalefetle birlikte oy kullanan milletvekilleri için cadı avı başlatırsa ciddi sorunla karşılaşır.

        Bunun da iki nedeni var...

        İlki, AK Parti grubunun sıkıldığında akıl danıştığı, dertleşip neşelendiği, üzerinde grupsal mutabakat sağlandığı bir ağabeyi, akil kişisi uzun süredir yok.

        Böyle olunca da politikacının ruhunda olan düşünce özgürlüğünün yarattığı politik savrulmaları son dönemde bir noktaya kanalize edilemiyor.

        Ya suskunluk sarmalı içinde buruşup ortadan kayboluyor ya da toplumsal yalnızlıkla başka işlere dalıp ortamdan uzaklaşıyor.

        Son dönem Meclis’te arka arkaya karar yeter sayısının bulunmaması da buna dayanıyor.

        VİCDAN TEPKİSİ

        İkincisi ki çok daha önemlisi, milletvekilinin orada bulunmasını gerekçelendirmesinde yatıyor.

        Çünkü, kendisinin veya arkadaşının hiçbir katkı vermediği, bırakın milletvekilini grup yönetiminin etkisinin olmadığı, üzerinde çift, bazen üç dikiş atılmış teklifin veya tasarının görüşmesinde bulunmayı içselleştiremiyor.

        Önceleri bir yük getirmediği için hoşuna giden oy verme makinesi gibi davranıyor olmaktan bir süre sonra usanıyor; vicdan tepkisi koyuyor...

        Her dönem milletvekili seçimi yaklaştıkça daha da artan bu tepki verme olaylarıyla AK Parti bundan sonra da karşılaşacak.

        Hele ki 50 milletvekilinin farklı davranabildiğini gösterdiği, 30’unun da muhalefetle hareket etmeyi, darbe iddialarına rağmen göze aldığı dikkate alınırsa sıklıkla yüzleşecek...

        Bunu görmek için de merhum Özal sonrası ANAP grubunun davranışsal tepkilerinin nasıl geliştiğini okumalarını veya o günleri yaşamış AK Partili milletvekillerinden dinlemelerini öneririm.

        Eğer dost ve düşman ayrımlarıyla kamplaştırırsa milletvekillerinin keskin sirkeye nasıl dönüştüklerini de göreceklerdir.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar