Birey mi kamu mu?
CEZADA hangisinin daha önde olması gerektiği sürekli tartışma konusudur.
Yani bireyin özgürlüğü mü, yoksa kamunun güvenliği mi cezada daha önceliklidir.
Bu ikilem, Türk hukuk sisteminde bir türlü dengeye oturamadı, hep tartışma konusu oldu.
Bazı dönemler öne çıkarılan birey özgürlüğü, kısa sürede kamu güvenliğinin altında kaldı.
Böyle olunca da ceza kanunları sürekli değişen genelgeye döndü.
Bunu anlamak için, yasada yapılan değişiklik tarihlerini madde paragrafları arasında gösteren herhangi bir internet sitesinden Türk Ceza Kanunu ile Ceza Muhakemesi Kanunu’na bakmak yeterli.
En iyi örnek de TBMM’ye yeni sunulan teklifle üzerinde bir değişiklik daha yapılmak istenen CMK’nın 135’inci maddesi.
Saydım, 2004’ te Cemil Çiçek’in Adalet Bakanlığı döneminde sil baştan yazılan CMK’nın 135’inci maddesi on yılda tam 14 değişikliğe uğramış.
TESPİT YERİNE DİNLEME
Peki, neyi öngörüyor bu madde? Söyleyeyim, Türkiye’nin son 20 yılında başını en çok ağrıtan telefon dinlemelerini...
Mart ayında 17-25 Aralık’ta yaşananlar dolayısıyla, hükümetin “paralel yapı” olarak isimlendirdiği hâkimlerin rahat dinleme yapmalarının önüne geçilmesi için CMK 135’te değişiklik yapıldı.
Dinlemenin yapılabilmesi için, üç hâkimden oluşan ağır ceza mahkemeleri heyetinin oybirliğiyle karar alması hükme bağlandı.
Yeni sunulan teklifte ise bu kaldırılıyor, tek hâkimli sulh ceza mahkemesinin kararıyla dinlemenin yapılabileceği hükmü getiriliyor.
Ağır ceza mahkemelerinin sayısı çok kısıtlı olmasına karşın, Türkiye genelinde 6’sı İstanbul’da görev yapan 111 sulh ceza hâkimi bulunuyor.
Bununla da kalınmıyor, kişinin mahremiyetini en az ihlal eden ve numara takibi diye bilinen “tespit edilebilir” ibaresi de yasadan çıkarılıyor,doğrudan dinlemeyle teknik takibe başlanılması hükmü getiriliyor.
Ayrıca Gezi eylemine benzer olaylara katılanlar da kapsama alınırken, bu kişilerin mal varlıklarına el konulmasına kadar varacak sürecin kapısı aralanıyor.
POLİS YAKININCA
Peki, neden buna gerek duyuldu?
Hükümet kanadından aktarıldığına göre, dinlemenin yapılması için ağır ceza mahkemesinin üç hâkiminin oybirliği şarta bağlanınca, polisten kanunun emrettiği şekilde takibatta bulunulacak kişiler hakkında “somut delillere dayanan kuvvetli şüphe” belgeleri istenmiş.
Bunlar gelmeyince dinleme talepleri büyük oranda geri çevrilmeye başlanmış.
Polisten yakınmalar yükselince dinleme kararının kolaylaştırılmasına karar verilmiş.
Yetmemiş, hukukta hafiften ağıra doğru sıralanan, “basit, makul, yeterli ve kuvvetli şüphe” sıralamasında da iki basamak geriye düşülüp “makul şüpheye” gelinmiş.
Paradoks ise kanunun bu kadar değişmesiyle birlikte, bir önceki kanunu hararetle savunanların bugün ne diyeceklerinde yatıyor.
Çünkü o gün hükümet kanadı adına Meclis’te yapılan konuşmalarda birey özgürlüğünün öne çıkarıldığından söz ediliyor, insan mahremiyetine müdahale için polisin güçlü kanıtlarla gelmesi gerektiği ifade ediliyordu.
Bugün ise kamu güvenliği, birey özgürlüğünün önüne konuluyor...
- Trajik zihin…1 gün önce
- Dünyanın konsültasyon raporu...4 gün önce
- Fetvasını arayan İran…6 gün önce
- Gençleşemiyoruz...1 hafta önce
- Mr. Fico…1 hafta önce
- Elektrikli otomobil savaşı...2 hafta önce
- Anneler günü…2 hafta önce
- Güç savurması…2 hafta önce
- Nüfus kalmayınca3 hafta önce
- Columbia'nın "dış aktörleri…"3 hafta önce