Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Zafer Partisi Lideri Ümit Özdağ’ın "Adayımız Mansur Yavaş olmalı" çıkışı adeta uyuyan bir devi uyandırdı.

        Muhalefet tabanı içinde oldukça geniş bir kitle, Mansur Yavaş’ın aday olmasını istiyor.

        Sakin, çalışkan, ılımlı karakteri ve Cumhur İttifakı tabanından oy alma potansiyeliyle en ideal ismin Yavaş olduğunu düşünüyor.

        Öte yandan Kürt seçmenin de desteğini alabilecek, gerektiğinde Erdoğan ile dişe diş mücadele edecek, lider özellikleri baskın bir adayın daha doğru olacağını düşünenlerse Ekrem İmamoğlu’nun aday olmasını istiyor.

        Aralarında sert bir çatışma olmasa da ‘Mansurcular’ ve ‘Ekremciler’ diye iki grup var ve ikisinin de ortak noktası Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını riskli bulmaları.

        YAVAŞ’IN ADINI ARTIK DAHA SIK DUYACAĞIZ

        Mansur Yavaş, daha ilk dakikadan itibaren kendisini bu adaylık çatışmasının dışına çekti, belediye başkanlığına odaklandı.

        Bu tavrının etkisiyle son aylarda Yavaş’ın adı siyaset kulislerinde ve medyada geri plana düşmüştü.

        Ümit Özdağ’ın Yavaş çıkışı, İmamoğlu’nu desteklediği iddia edilen Meral Akşener’e karşı bir hamle midir bilinmez ama şu kesin ki Yavaş’ın adaylığını destekleyen sessiz kitleleri hareketlendirdi.

        Artık Yavaş’ın adını daha sık duyacağız.

        Peki ibre kime doğru döner?

        Bu karar, 6’lı masada “Kesin kazanıyoruz” düşüncesinin mi yoksa “Kazanacak aday göstermeliyiz” eğiliminin mi ağır basacağına bağlı.

        “Erdoğan’ın oyları o kadar düştü ki ceketimizi assak kazanırız” rahatlığında olurlarsa, öngördükleri Cumhurbaşkanı modeline de uyan Kemal Bey’i kırmaz, aday gösterirler.

        Yok eğer "2023’ü kesinlikle riske atmayalım, Erdoğan’ın oyları hâlâ yüksek” eğilimi ağır basarsa ibre kesin olarak iki belediye başkanına döner.

        “İmamoğlu mu, Yavaş mı?” sorusunun yanıtı ise Akşener ile Kılıçdaroğlu arasındaki uzlaşmaya bağlı.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Türkiye F-16'larla yetinmeli mi?

        Türkiye F-16'larla yetinmeli mi?
        0:00 / 0:00

        Geçen ekim ayının başında Türkiye’nin ABD’den yeni F-16 alımı ve mevcut F-16’ların modernizasyonu için talepte bulunduğu ortaya çıkmıştı.

        F-35 programına kaptırdığımız 1.4 milyar doları kurtarmak için bulunan bir formüldü bu teklif.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan da aynı hafta “1 milyar 400 milyon dolar ödeme yapmışız. Bu ne olacak? Biz elimizde bol para var da bunları etrafa saçan bir ülke değiliz. Ya uçaklarımızı verecekler ya da parayı” demişti.

        O günkü konjonktürde ufukta CAATSA yaptırımlarının kaldırılması veya ABD-Türkiye ilişkilerinin düzelmesi görünmüyordu.

        Ankara, F-35 krizinin çözülmeyeceğini düşünüyordu. 1 milyar 400 milyon dolarlık alacağını belirsiz bir süre içeride tutmaktansa F-16 filosunu ciddi manada genişletip eldeki eski uçakların modernizasyonunu sağlamayı daha verimli bir çözüm olarak görüyordu.

        İstedik istemesine ama ABD yönetimi buna da pek pas vermedi. Ta ki bu haftaya kadar.

        Tesadüf müdür bilemiyorum ancak ABD Dışişleri Müsteşarı Victoria Nuland’ın ülkemizi ziyaretinin hemen ardından, ABD Dışişleri Bakanlığı kongreye bir mektup göndererek Biden yönetiminin Türkiye'ye F-16 savaş uçağı satışının ABD'nin ulusal güvenlik çıkarlarıyla uyumlu olacağını bildirdi.

        Peki durduk yere mi bu gülü uzattılar? Elbette hayır.

        Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve bu süreçte Türkiye’nin aldığı pozisyon, Beyaz Saray’ı Ankara ile ilişkileri gözden geçirmeye itti.

        Çünkü bu krizde Türkiye tümüyle Rusya yanlısı bir tutum almadı. Aksine Rusya’dan gelen baskıya rağmen Ukrayna’ya İHA-SİHA tedarikini sürdürdü. Bir nevi Ukrayna yanlısı tarafsızlık politikası izledi. Müzakerelere ev sahipliği yaparak diplomatik prestij kazandı.

        ABD ve Rusya önümüzdeki 5-10 yıla yayılacak yeni bir Soğuk Savaş dönemine girerken, dahası Türkiye’nin İsrail, Mısır, BAE ve Suudi Arabistan ile ilişkileri düzelirken, yani bölgesel denklem ciddi şekilde değişirken ABD’nin artık Türkiye’yi eskisi kadar itip kakma lüksü yok.

        Peki şimdi bu konjonktürde Türkiye F-16 alarak F-35 programından çıkarılmayı gönüllü olarak kabul etmeli mi?

        Eli güçlüyken teknolojisi eskiyen uçaklarla yetinmeli mi?

        Açıkçası ben dışarıdaki hava Türkiye lehine gelişirken Ankara’nın CAATSA yaptırımlarının kaldırılması ve F-35 programına geri dönülmesi için lobi yapmasının uzun vadeli çıkarlarımıza daha uygun olacağını düşünüyorum.

        Kılıçdaroğlu'nun Macaristan itirazı

        Kılıçdaroğlu'nun Macaristan itirazı
        0:00 / 0:00

        Önceki gün Türkiye’deki 6 muhalefet partisinin Macaristan seçimlerini iyi okuması gerektiğini savunan bir yazı yazmıştım.

        Fikirlerine önem verdiğim, siyaset ve medyayı yakından takip eden bir ağabeyimden yazıyla alakalı bir eleştiri mesajı aldım.

        “Millet İttifakı’na yönelik öneri ve tavsiyelerini okudum. 'Kendiniz olmayın, Cumhur İttifakı gibi olun' diyorsun. E aslı varken klonlanmış halini kim ne yapsın?” diyordu mesajında.

        Bu değerlendirmesi üzerine uzunca düşündüm.

        Sahiden ben Millet İttifakı’na muhafazakâr-milliyetçi seçmenin hassasiyetlerini dikkate almalarını söylerken, yöntem olarak iktidara benzemeleri gerektiğini mi salık veriyordum?

        Muhalefet özgürlükçü demokrat bir Türkiye vaadi ile kitlelerin desteğini almayı başarabilir mi?

        Galiba bunun yanıtı muhalefetin toplumda yeni bir heyecan dalgası yaratabilme yetisi kadar ekonomideki gelişmelerde de gizli.

        Dün CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu da Macaristan ile Türkiye’yi kıyaslayanlara tepki gösterirken ekonomiye dikkat çekmiş.

        Fikret Bila’ya yaptığı açıklamada, “Türkiye ile Macaristan arasında '6' rakamı dışında ortak bir yön yok. Macaristan’da ağır bir ekonomik kriz yok. Türkiye’de çok ağır bir kriz var. Macaristan’da kişi başına düşen milli gelir 18 bin dolar, bizde 8 bin dolar. Macaristan’da enflasyon yüzde 6 civarında, Türkiye’de resmi rakama göre yüzde 60’ın üstünde. Macaristan’a bakıp boşuna heveslenmesinler. Bu iktidarı önümüzdeki seçimde göndereceğiz” demiş.

        AK Parti oylarında şimdilik ciddi bir kopuş yok. Bunun nedeninin milliyetçi-muhafazakâr kimlik siyaseti olduğunu biliyoruz. Benim Macaristan örneğini uzun uzun anlatmamın sebebi de buydu. Fakat muhalefet ekonomiyi düzeltebileceğine dair kitleleri ikna edebilirse belki ideolojik olarak da eder. Yani ben yanılırım…

        Diğer Yazılar