Cumartesi günü Ertuğrul Özkök, Vahap Munyar, Cengiz Semercioğlu ve Şirin Sever ile birlikte Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Gürkan’ın daveti üzerine Malatya’ya gittik ve temmuz ayında UNESCO Dünya Mirası Kalıcı Listesi'ne giren Arslantepe Höyüğü’nü gezdik.
İtalyan Kazı Başkanı Doç. Dr. Francesca Balossi bu yıl çok önemli keşifler yaptıklarını anlattı.
Dünyanın ilk sarayı olarak bilinen kerpiç yapıda şaşkınlık verici detaylar ortaya çıkmış.
Kazı Başkanı Doç. Dr. Francesca Balossi DÜNYANIN EKONOMİK VE SOSYAL SİSTEMİ BU SARAYDA BAŞLADI
Arslantepe Höyüğü çok geniş bir alanı kapsıyor ama en önemli yeri saray kompleksi. Dünyada kalan en eski saray binası olduğu düşünülüyor. Bu kadar eski başka bir saray yok. Dünyanın bugünkü ekonomik ve sosyal sistemi bu sarayda başlamış olabilir.
Sarayın kapısı bizi çok uzun bir avluya götürüyor. Halk kapıdan girip kralla konuşmak için buraya doğru gidiyordu. Buradaki depolar da çok önemli çünkü bu depoları halka, işçilere yemek vermek için kullanmışlar.
Depolarda çok büyük seramikler bulmuşlar. Bu seramiklerle halka buğday, et gibi yiyecekler veriliyormuş.
“O zaman para olmadığı için bu yemek maaş olarak sayılıyordu. Bu nedenle, burada bürokratik bir sistem başladı diyebiliyoruz çünkü mühürler kullanmışlar. Tüm işçiler yemeği aldığına dair mühür basmış. Herkesin kendi mührü var ve bu mühür baskıları yıl sonunda saymak için bir yere koymuşlar. Orada yıl boyunca kimin kaç defa geldiğini sayıp muhasebe yapmışlar. Yazısız ve son derece kompleks bir sistem. Tarih M.Ö. 3400. Dün notere gidip baktım, tam aynı mührü kullanıyorlar!” diye espri yapıyor Francesca Hanım!
Arslantepe Höyüğü’nde bulunan mühürler saraydaki bürokratik sistemin en net kanıtı. Mühür baskıları topraktan yapılmış. Vazoları, çuvalları veya kapıları kapatmak için bunları kullanmışlar. Toplum, yalnızca çuval, sepet veya vazo kapatıyor. En önemli kişinin mührü ise bütün vazoları, bütün kapıları kapatabiliyor. (Francesca’nın eliyle işaret ettiği üstteki mühür) Henüz yazının keşfedilmediği bir çağda mühürler vasıtası ile kayıtlar tutulması dünyanın ilk ekonomik ve bürokratik sisteminin burada başlamış olabileceğini gösteriyor.
Buna askeri gücü de eklemek gerek, çünkü bir yerde de dünyanın en eski metal kılıçlarını bulmuşlar.
LAİK DEVLETİN DOĞUŞU
Saraydaki odaların birinde birbirine paralel duran iki insan resmi de çıkmış. Sağdakinin kral, soldakinin ise kraliçeyi temsil ettiği düşünüyor. Resimdeki alevler sarayın önünde yakılan büyük ateşi gösteriyor. Arslantepe’nin aynı zamanda laik devlet düzeninin de öncüsü olabileceği düşünülüyor. “Çünkü burada maaş vermek için tapınak kullanmadılar, doğrudan depodan mühürlerle maaş verildi. Tapınaklar tabii ki vardı, çünkü din vardı. Ama tapınakları toplum için kullanmadılar, elitlere törensel olarak yemek dağıtmak için kullandılar. Tapınakta bulduğumuz seramikler yalnızca elitler içindi, mesela ayaklı kâsenin seramiği çok özel. Depodaki seramiklerden çok farklı” diye anlatıyor Balossi.
YANGIN SAYESİNDE BOZULMADAN KALDI
Peki aradan binlerce yıl geçmesine rağmen bu saray nasıl oldu da içindeki malzemelerle birlikte hayatta kaldı? Bu gizemin arkasında büyük bir iç savaş ve yangın var. Çevre bölgelerde yaşayan insanların saraydaki sistemi beğenmediği, büyük bir savaş yaşandığı ve çıkan yangında her şeyin yıkıldığı düşünülüyor. Yangında sarayın duvarları çökünce alttaki her şey yerli yerinde kalmış. Duvarlarda hâlâ yangının izleri açıkça görünüyor.
Saraydaki depo ve tapınaktan yüzlerce küp parçası çıkmış. Kazı ekibi bunları ayrı bir alana taşıyarak sınıflandırmış. Puzzle gibi tek tek birleştirmeye çalışıyorlar. ALTINDAN DAHA KIYMETLİSİ TOHUM!
Peki kazılarda hiç altın veya başka hazineler çıktı mı? “Çok daha kıymetlisini bulduk” diyor Bayan Francesca. “Bir oda dolusu tohum! Seneye botanikçiler bunların hangi tohumlar olduklarına bakacak.”
Ata tohumunun da atası bulunmuş oldu yani böylelikle!
“Peki, buradan çıkan tohumlar tarımın başladığı tarihe ilişkin bir değişiklik yarattı mı?” diye de soruyoruz.
“Yok. Tarımın başlangıcı Göbeklitepe'de. Tarım, hayvancılık ve yerleşik düzen Neolitik dönemde başlıyor. Bütün Doğu Anadolu'da, Kuzey Mezopotamya'da, Suriye'de, Filistin'de, Zagros'ta M.Ö. 2000'de başlıyor. Göbeklitepe de bunun içinde, M.Ö. 10.000. O tarihten M.Ö. 8000'e kadar biraz deneysel bir tarım yapılıyor. Burada tarımla ve yerleşimle yeni bir sistem başladı. İnsanlar avcı-toplayıcı olarak doğada geçimlerini sağlarken, tarımla beraber yerleşik bir düzene geçiyorlar. Tarım toplumu olmadan, yerleşik düzene geçmeden buradaki saray düzenine geçilemez” ifadesini kullanıyor Balossi.
ORTALAMA YAŞAM SÜRESİ AZALDI
Avcı-toplayıcılıktan yerleşik düzene geçişte çok fazla şey değişti.
Tarımda çalışacak insan gücü için kadınların çok çocuk yapması gerekti. Böylece kadının konumu sosyal ve ekonomik taraftan daha da uzaklaşıp çocuk yapma ve toplumu güçlendirme noktasına geldi. Bu da kadınları dezavantajlı hale getirdi.
Ayrıca herkesin ortalama yaşam süresi azaldı çünkü avcı-toplayıcılar hayvanları avlayarak yüksek miktarda ve çok çeşitli kalori alabiliyordu. Toprağı işlemeye geçtiklerinde ise çok fazla tahıl tüketmeye, karbonhidrat ve şeker almaya başladılar. Bu da sağlıklı ve zengin bir beslenme biçimi değil. Böylece insanların sağlık koşulları zayıfladı. Ayrıca hayvancılığın başlaması ile bulaşıcı hastalıkların da sayısı arttı.
Peki o dönemde insanların ölçüleri nasıldı? Şimdi olduğumuzdan pek farklı değil ama zaman geçtikçe biraz küçülüyor. Daha iyi beslenen avcı-toplayıcılar daha uzun ve daha güçlüydü. Neolitik ve Kalkolitik'te ise ortalama 1.60 metre civarında...
ERTUĞRUL ÖZKÖK ZİNANIN TARİHİNİ ÇÖZDÜ!
Değişen sosyal hayattan bahsederken Ertuğrul Özkök can alıcı soruyu soruyor. “Peki aldatma ne zaman başladı?”
Francesca Hanım gülüyor ve “Tamam, buna bilimsel bir cevabım var” diyor. “Sorunuzu tersine çevirip 'Aile ne zaman ortaya çıktı?' şeklinde değiştirebilirim. Çünkü ortada bir aile varsa evlilik dışı ilişkiye sahip olursunuz. Aile, Neolitik'te ortaya çıktı çünkü o zaman insanlar kendi yiyeceklerini üretmeye başladılar. Yani toplamak için dışarı çıkılmıyor, toprak için insan gücüne ihtiyaç duyuluyordu. Yani aile Neolitik'te başladı. Göbeklitepe'de değil ama M.Ö. 8000-7000 yılları arasında. Bu yıllar arasında köylerdeki evlerin hepsinin birbirine benzediğini görüyoruz ve evlerin içlerinde de yine benzer şeyler var. Bu da aile olduklarını gösteriyor. O dönemden itibaren artık aile söz konusu ve böylece evlilik dışı ilişki de başlıyor."
ÇOCUK MEZARININ EVDE NE İŞİ VAR?
Sarayın yanındaki meskenin köşesinde bir küp içinde çocuk iskeleti bulundu. 2 gün önce Arslantepe Höyüğü'nde M.Ö. 3600 yılına ait 2 çocuk iskeletinin gün yüzüne çıkarıldığı açıklanmıştı. Onların gizemini de soruyoruz.
İskeletler sarayın hemen yanındaki 2 odalı küçük bir evin odalarının birinde, tam köşedeki büyük küpün içinden çıkmış.
O dönemde, kişi ilk doğduğunda aileye ait oluyor. Ergenlik çağına eriştiğinde yapılan özel bir kutlama ile toplumun parçası haline geliyor. 12-13 yaşından önce ölen çocuklar aileye ait sayıldığı için mezarlığa gömülemiyor. O yüzden evin içine gömülüyor. Eğer bebek doğumdan önce ölürse de mezarı daima evin içinde oluyor. Kazı ekibi çok sayıda cenin iskeleti de bulmuş.
DNA ANALİZLERİ MAX PLANCK’TA YAPILIYOR
Kazı Başkanı Balossi, keşfettikleri tüm insan kemiklerinin DNA analizleri için Almanya'daki Max Planck Enstitüsü ile anlaştıklarını, Anadolu, Mezopotamya ve İran'da bulunan insan kemiklerinin orada incelenerek Avrupa’ya göç eden toplumlar arasındaki akrabalık ilişkilerinin araştırıldığını söylüyor.
GÖBEKLİTEPE İLE BİRLİKTE CAZİBE MERKEZİ OLABİLİR
Arslantepe’deki bulgular tıpkı Göbeklitepe gibi insanlık tarihine ilişkin çok önemli gerçekleri ortaya çıkarıyor. 20 yıllık kazı çalışmaları bugün olgunlaşma aşamasına gelmiş. Arkeoloji dünyada giderek popülerleşen bir bilim dalı olarak yükselirken Türkiye’nin de bu meselenin önemini fark etmesi çok kıymetli.
Arslantepe’deki eksiklerin giderilip bölgenin turizme daha uygun hale getirilmesi için Kültür Bakanlığı’nın çalışmalarını hızlandırmasında yarar var.