Instagram’da kadınların kadınları desteklediği dünya çapında bir kampanya başladı. Bir arkadaşınız siyah beyaz selfie’sini koyup size meydan okuyor. Siz de başka kadınları davet ediyorsunuz ve kampanya giderek büyüyor.
Türkiye’de bu akım aynı zamanda İstanbul Sözleşmesi’ni destekleme ve kadına şiddete itiraz etme vesilesine dönüştü.
Fakat paylaşımlara bakınca fark ettim ki genelde herkes en havalı kız arkadaşlarını ekleme gayretinde.
Ünlüler ise arkadaşlık ettiği diğer ünlü kadınları etiketliyor sadece.
Oysa kadınlar olarak birbirimizi gerçekten destekleyeceksek sadece kendimize en çok benzeyen kadınları değil, farklı çevre ve sınıflardan kadınları da davet etmeliyiz.
Örneğin kendi çocuklarını evinde hatta memleketinde bırakıp bizim çocuklarımıza bakmaya gelen kadınları eklemeliyiz.
Evimizi temizleyen, kirli çamaşırlarımızı yıkayan kadınları eklemeliyiz.
Uğradığı erkek şiddetine maddi gücü olmadığı için boyun eğen kadınları eklemeliyiz.
İşte arkamızı toplayan kadın çalışma arkadaşlarımızı eklemeliyiz.
Ve bu kampanyayı seküler kadınların protestosu olarak sınırlamak yerine, muhafazakâr kesimin erkeklerine karşı mücadele veren başörtülü kadınları da davet etmeliyiz.
Bu satırları yazmadan önce ben kimleri “challenge” edeceğim diye düşündüm ve fark ettim ki aklım önce en sevdiğim arkadaşlarıma gidiyor.
O sırada evde koşturan Olga’ya dönüp “Instagram hesabın var mı?” diye sordum. Olga, çalışmak için çocuklarını ve eşini bırakıp Moldova’dan yıllar önce Türkiye’ye gelmiş emekçi kadınlardan biri. Kampanyayı anlattım, çok duygulandı.
Sonra birkaç başörtülü kadın arkadaşımı ekledim.
Şimdi onlar da kendi arkadaşlarını davet ediyor. Çoğalarak güçleniyoruz.