Halkın nabzını yakalayamama dersi
Siyasal iletişimin, iletişim fakültelerinde bir bölüm olarak okutulmasını çok istedim. Hemen hemen karşılaştığım tüm YÖK başkanlarına ve tanıdığım tüm iletişim fakültesi dekanlarına söyledim bunu.
Sonunda İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde bu konuda yüksek lisans programı açtı.
Ders programının oluşumunda benimle de görüştüler. Program devam ediyor mu bilmiyorum?
SİYASETÇİLER İLETİŞİME ÖNEM VERMEZ
Neden bunu çok önemsiyorum?
Çünkü siyasetin büyük kısmı iletişim demektir aslında. Halkla nasıl iletişim kurmalısınız, medyayla, teşkilatla, yabancı misyonlarla, iş dünyasıyla… Yani siyasetçinin tüm iletişimini nasıl yöneteceğini “siyasal iletişim” kuralları belirler.
Gelin görün ki ülkemizde siyasetçiler bu işe pek önem vermezler.
Oysa Cumhurbaşkanı’ndan belediye başkanlarına, bakanlardan il başkanlarına kadar herkesin bir basın danışmanı vardır.
Ancak bu eski kavramın artık kullanılmaması “iletişim danışmanı” ya da “siyasal iletişim danışmanı” kavramının kullanılması gerekir.
Fakat böyle konumlandırılmıyorlar. Bu yüzden de “basın danışmanı” olanlar çalışmalarında haberleri toplamak, röportaj taleplerini koordine etmekten öteye geçemezler.
Ayrıca siyasi krizlerde en aktif kişinin de iletişim danışmanı olması gerekir. Verilecek cevabı formüle etmesinden tutun, bunu halka ulaştırma şekline kadar, başrol oyuncusu siyasal iletişim danışmanıdır aslında.
SİYASAL İLETİŞİMCİ NE YAPAR?
Sistemin şöyle işlemesi gerekir.
Siyasetçi bir politika belirler. Mesela hayat pahalılığına karşı bir çözüm önerisi var diyelim. Bunu halka hangi yöntemlerle, hangi sözlerle, ne zaman ve nerede açıklamak gerekir diye siyasal iletişimcilere sormalıdır.
Onlar da mesajları siyasi ortama, halkın algı biçimine göre kodlar ve seçmene ulaşacağı kitle iletişim araçlarını belirler. Buna “siyasal iletişim stratejisi” denir.
Siyasetçi belirlenen bu iletişim stratejisine göre sahneye çıkar ve politikasını millete anlatır.
Peki böyle mi oluyor? Hayır böyle olmuyor.
Bizim siyasetçilerimiz genelde her şeyi çok iyi bildiklerinden, iletişim danışmanlarına pek kulak asmazlar. Danışmanlarımız da kendilerini dinletecek donanım, tecrübe ve birikime de sahip değildir genelde. Bu da ayrı bir sorun.
Bu yüzden üniversitelerimizde siyasal iletişim bölümleri açılmalıdır diyorum.
Eğer böyle bir bölüm açılsaydı, orada tartışılması gereken bir konu yaşıyoruz bu sıralar.
CHP AFİŞLERİNDEKİ HATA
CHP birçok şehirde billboardlarda afiş çalışmaları yaptı geçen hafta.
İstanbul’da denk geldiğimde şaşırdım kaldım.
Kahvelerden camilere, okullardan iş yerlerine kadar hayat pahalılığının, zamların, elektrik- doğalgaz faturalarının konuşulduğu bir ortamda, CHP billboardlara hangi konuları taşıması gerekir sizce? Tabii ki geçim sıkıntısı değil mi?
Ancak insan hakları kurumu kurulmasından tutun, İstanbul Sözleşmesi'ne, cinsel yönelimden tutun rahim ağzı kanseri aşısına kadar, türlü türlü konular çıkmış afişe.
Tüm bu konuların toplumda sorun olduğu fikrine katılıyorum.
HALKIN TEK ÖNCELİĞİ EKONOMİK SIKINTI
Ancak siyasal iletişimin en temel kuralı, milletin temel sorunlarını önceliklere göre sıralamaktır.
Şimdi yapılan tüm kamuoyu araştırmalarında halkın öncelikli sorunları listesini çıkartın. Sonra da CHP afişleriyle karşılaştırın. Birbirini tutmadığını göreceksiniz.
Millet ekonomik sıkıntıdan başka bir şeyle ilgilenmiyor şu anda.
CHP’nin böyle kriz ortamında öne çıkarttığı sorunlar çok altlarda yer alan sorunlar olmasına rağmen, neden ilk bunları afişlere çıkartıyor sizce? Cevap yok.
İşte buna siyasal iletişim bilmemek denir.
CHP gibi tecrübeli bir partinin böyle bir hata yapmasına şaşırıyorum. Partiyle çalışan iletişim ajansına ayrıca şaşırıyorum. En azından onlar uyarabilirlerdi.
İşte bu örnekten de anlaşılacağı gibi, iktidar ya da muhalefet fark etmez, hepsinin siyasal iletişimcilere ihtiyacı var.
Üniversitelerimiz de işte bu danışmanları yetiştirmelidir.
Siyasilerimiz ne kadar kıymet verir bunlara bilmem.
Ama iletişim her zaman siyasette birinci derece önemli rol oymamaya devam edecek.