İnsanın insana yabancılaşması
Bu hayatta bana çok dramatik ve hüzünlü gelen şey; insanın dostuna, arkadaşına, kardeşine, tanışına bir anda yabancılaşması olmuştur.
Çok örneğini gördüm. Ve hep şaşırdım.
Sizce insanı insana en çok ne yabancılaştırır?
Değil mi, bu yabancılaşmanın bir nedeni olması lazım?
Benim bir kanaatim oluştu.
Bizi birbirimize en çok yabancılaştıran şey, “güç”tür.
İnsan güce sahip olmak, gücü elinde tutmak, gücü kaybetmemek, güce yakın olmak için en yakınına bile bir anda yabancılaşabiliyor...
Bunun nedenleri üzerine çok düşünmüşümdür.
İnsanı birbirine en çok siyaset yabancılaştırır. Böyle düşünürdüm önceleri. Çünkü bunun örneğini çok görmüştüm.
Ancak zaman geçtikçe anladım ki, insanın güçle ilişkisinin olduğu her alanda yabancılaşma yaşanıyor.
Bürokraside…
Ticarette…
Medyada…
Hatta sivil toplum örgütlerinde…
Cemaatlerde…
Aşiretlerde…
Hepsinin ortak noktası, insanın güç ile olan ilişkisindeki zaafıdır.
Güç, kendi başına her ortamda hayatın doğal akışını bozar. İnsan da bunu bile bile gücü elde etmeye çalışır.
Ne tuhaftır ki, insanoğlu güç ile ilişkisinde hep kaybeden taraf olmuştur…
Çünkü gücü dengelemek, paylaşmak yerine, hepsine kendisi sahip olmak ister.
Bu, aslında kaldıramayacağı bir yüktür ve sonunda insani doğasını bozar.
Ancak aç gözlülüğü yüzünden yine de bütün gücü kendinde toplamak ister.
Bunu tutkuyla istiyorsa uğruna feda etmeyeceği hiçbir değeri yoktur.
Sonunda en yakınları da dahil, insana yabancılaşması böyle olur.
Yabancılaşmanın yarattığı hasarı ve dramı her zaman hayret ederek izlemişimdir.
Nasıl olur da insan, yıllarca dost olduğu birine, bir gecede yabancı gibi davranabilir?
Nasıl olur da insan, onca şey paylaştığı yol arkadaşına bir günde hasım olabilir?
Ne uğruna?
Ve neyin karşılığı olarak bu acı bedeli öder?
Bu ancak insan doğasının çok üstünde, Tanrısal bir büyüklük atfettiği, “güç” için ödenecek pahalı bir bedel olabilir.
Başka türlü bir izahı olamaz.
Aslında insan Tanrıdan daha çok güce tapınır ama bunu hiçbir zaman itiraf edemez.
Bu tapınmanın mutlak sonucu da insana yabancılaşmaktır.
İnsanın insana yabancılaşmasının nihayetinde mahkûm olacağı tek gerçek ise yalnızlıktır… Hem de hazin bir yalnızlık.
En yakınındaki insana bile yabancılaşan birinin dostu olamaz.
Sonunda tek başına kalır ve bir süre sonra kendine de yabancılaşır.
Bazen aynaya baktığında ya da başını yastığa koyduğunda, içinde son kırıntıları kalmış vicdanı şu soruyu sordurur: “Allah’ım artık kendimi tanıyamıyorum…”
Tanıyamaz, zira sonunda kendine de yabancılaşmıştır.
Nasıl da acıklı bir dönüşüm hikayesidir bu...
Sonunda senin olmayan ve bir gün kaybedeceğin bir güç için, en kıymetli değerlerini feda etmek ve herkese yabancılaşmak, ancak gaflette olan bir insanın yapabileceği hatadır.
Oysa ki mutlak güç sahibi olan sadece Allah’tır (Sebe Suresi 27).