Köpek gibi yaşayan insanlar
Hayatın gerçekliğinin ağırlığı altında bazen kendimi gökkubbeyi sırtlayan Atlas gibi hissediyorum. Kapatıp bütün perdeleri karanlık bir odada bir başıma oturayım diyorum. Ne siyasi nutuklar, ne patlayan bombalar...
Calvin değilim ki Hobbes’la dertleşeyim!
Hayat ne zaman boyumu aşsa ya girip mutfağa makarna suyu kaynatmaya başlıyorum ya da Tom Waits’in dizi dibine oturup ‘bütün dünya yemyeşilmiş’ diye kendimi kandırıyorum.
Herkesin kaçışı kendine tabii... Gerçekle bağını koparmak istediğinde rakı şişesinde balık olan arkadaşım da var, denizler altında 20 bin fersah gidip denizatlarıyla yüzen arkadaşım da.
Eşini, çoluğunu çocuğunu bırakıp evin çatısında saatlerce güvercin uçuruyor diye herkesin “Bu kuşlar yüzünden yuvan yıkılacak” diye akıl verdiği bir tanıdığım, “Bu güvercinler olmazsa da ben yıkılacağım” demişti bir gün.
Dedim ya herkesin kaçışı kendine...
BİR TÜR GERÇEKLERDEN KAÇIŞ
Yarın akşam Britanya’nın en büyük TV kanallarından Channel 4’da ‘Secret Life of the Human Pups’ adlı çok acayip bir belgesel yayınlanacak. Belgeselde evlerinde birer köpek yavrusu gibi yaşayan insanların hayatları anlatılıyor.
Haberi ilk gördüğümde “Bir insan neden köpek (kedi) kostümü giyip, evin içinde dört ayak üstünde yürüyüp, bir kulübede uyur ki?” diye düşündüm.
Benim bu soruma uzun bir süredir ‘köpek yavrusu gibi’ yaşayan Oxford Üniversitesi mezunu 28 yaşındaki Key cevap verdi: “İnsanlar bunun seksle ilgili bir fantezi olduğunu düşünüyorlar ama kesinlikle değil. Bu bir tür gerçeklerden kaçış yöntemi!”
DALMAÇYALI GİBİ YAŞIYOR
Britanya’da bu şekilde, evinde köpek ya da kedi gibi yaşayanların sayısı 10 binden fazlaymış. Belgesele konuşanlar erkeklerin köpek, kadınların ise daha çok kedi olmayı tercih ettiğini söylüyor.
Nasıl bir ‘gerçeklerden kaçış’ histerisiyse artık internet üzerinde birbirlerini bulan bu insanlar bir araya gelip ‘bu acayip oyuna’ dev partilerle de devam ediyorlarmış.
Belgeseldeki en ilginç öykülerden biri de tiyatro teknisyeni 32 yaşındaki Tom’un öyküsü. Bir dalmaçyalı gibi giyinip evin içinde öyle yaşamak istediği için nişanlısı Rachel’dan ayrılmış Tom. “Bir yerlere saklanıyorsun, oyuncakların peşinde koşturuyorsun. Kafanın içinde o kadar derine iniyorsun ki... Sihirli bir şey bu!” diyor.
‘BEN TOM AMA BANA SPOT DEYİN’
Lateks dalmaçyalı kostümünü büyük bir neşeyle gösteren, son 10 yılda bu tutkusu için 15 bin liraya yakın para harcayan Tom’un nişanlısı Rachel ise bütün bu yaşadıklarına bir anlam veremiyor: “Onun neden böyle olduğunu anlamıyorum. Anlamak da istemiyorum.”
Kendisine ‘Spot’ denmesini isteyen Tom’la Rachel her şeye rağmen arkadaş kalmayı başarmış. Rachel, bazen tasmasını takıp Tom’u, Spot’u demek daha doğru galiba, arada bahçede dolaşmaya bile çıkarıyor.
Dalmaçyalı olmaktan mutluluk duyduğunu söyleyen Tom, yine de miniminnacık bir pişmanlık duyduğunu ekliyor: “Sahip olduklarımı kaybettim!”
BERLİN DUVARI’NA ÂŞIK KADIN
Gerçeklikten kaçışla ilgili en acayip öyküleri National Geographic’te yayınlanan Tabu programında izlemiştim doğrusu. Gündüz bir şirkette çalışan, akşam eve geldiğinde ise annesine altını bağlatıp meme emen adamın ya da Berlin Duvarı’yla aşk yaşayan kadının öyküleri hâlâ aklımda.
Şimdi kendi saçma gerçekliğimden kaçmak için yarın ne yapıp edip evlerinde bir dalmaçyalı ya da husky gibi yaşayan Key’in, Tom’un öyküsünü izleyeceğim.
Sonra da Calvin ve Hobbes’la oturup bu konuyu tartışırız artık.