Türk'ün sporla imtihanı(4)
MAYIS ayı sonlarına kadar 2020 için İstanbul'un şansını soranlara yüzde 99,9 diye cevap verdim. Bu "kesin" oranın nedenlerini bu yazı dizisi ve diğer yazılarımda açıkladığımdan tekrar anlatmama gerek yok. Sadece kısaca şöyle özetleyebilirim belki ilk kez okuyanlar vardır diye.
Dünyadan 100 ülke seçin, hangi eğitim düzeyinden, hangi meslek grubundan olursa olsun 100 kişiye sorun, '2020 Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları'nı İstanbul mu Madrid mi yoksa Tokyo mu hak ediyor?' diye ve 3 ülkenin gerçeklerini ve de vaatlerini sıralayın. 90 kişi İstanbul diyecektir.
Tokyo ve Madrid ikinci kez Olimpiyat yapmaya aday, yani dünya sportif mirasına katkılarını zaten verdiler, Olimpiyatlar sayesinde sportif kültürlerini oluşturdular, spor endüstrisi o ülkelerin ve onların etki alanlarındaki diğer ülkelerin ekmeğini yedi.
İspanya'nın ırkçılık, doping gibi sorunlarını geçtim, ekonomisi ha battı ha batacak. Bırakın Olimpiyatı, vatandaşların yaklaşık dörtte biri işsiz.
Japonya'nın çevre sorunları, kadına şiddet ve ayrımcılık ile ilgili büyük problemleri var. Irkçılık konusunda zaten sabıkalı ülkenin 2020 adaylık yüzü Tokyo Belediye Başkanı, bizi kötülemek için "Müslümanlar Allah demekten ve birbirleri ile savaşmaktan başka şey bilmez" diyerek tüy dikmiş durumda. Üstelik Tokyo halkı 2020'yi istemiyor!
Türkiye dopingle savaşıyor, cezalandırıyor. Türkiye şike ve teşvik ile savaşıyor, hiç olmazsa adli yargıda cezalandırıyor. Türkiye son dönemde yapılan tesisler ile ülke insanı için spor yatırımlarını her geçen yıl arttırıyor. Türkiye nüfusunun yarısından fazlası genç ve Türkiye gerçek anlamda spor ile hiç tanışmadı.
Türkiye, güçlü ekonomisi, devlet garantisi ile yüzyılı aşkın süredir düzenlenen Olimpiyat Oyunları nın felsefesine hiç uymayan şekilde dışladığı İslam âleminin en güçlü temsilcisi olarak hem kendi ülkesinin sportif kalkınması ve spor kültürünün oluşması hem de 1.3 milyar Müslüman'ın Olimpizm ve "Olimpik Hareket" felsefesi ile "samimi" buluşmasını vaat ediyor.
Oylamada evrensel fayda, samimiyet, sportif veya ekonomik kazanımlar, sosyal sorumluluklar ya da insana ve insanlığa dair hangi kriterler göz önüne alınırsa alınsın, yukarıda bahsettiğim hangi ülkelerin hangi insan örnekleminden 100 kişi seçseniz en az 90'nı İstanbul diyecektir
diğer adayların yanında.
Maalesef oylama, böylesine masum ve samimi bir ortamda gerçekleşmeyecektir. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği gibi makro siyasi projeksiyonların muhafazakâr gölgesinde, özellikle Latin oyları adına Eurovision Şarkı Yarışması tadında bir oylama söz konusu. 2020 için de diğer tüm uluslararası oylamalarda olduğu gibi çıkar grupları ve büyük oyun kurucuların "network "ünün gücü ile adalet ve hakkaniyetin yarıştığı bir süreç yaşanacaktır Buenos Aires'te.
"Gezi eylemleri Olimpiyat adaylığımıza darbe vurdu" söylemleri hem doğru hem yanlış aslında. Konuyu biraz açmak lazım hazır "network" ve büyük oyun kuruculardan bahsetmişken.
Bırakın Olimpiyata aday şehirde bazı gösterilerin olmasını, 2016'nın ev sahibi Rio'da bizdekinin onlarca misli gösteri oldu da ne oldu? Daha acısı 2008 Pekin'de Olimpiyat Oyunları öncesi ve süresince Uygur Türk'lerine yapılan katliamlardan rahatsız olmayanlar, Taksim Gezisi'nden mi rahatsız olacak da oylarını bize vermeyecek!
Bir de madalyonun diğer tarafı var ki yukarıda bahsettiğim "network" işi. Gezi eylemlerinin ardındaki (samimi protestocuları hariç tutuyorum) global oyun kurucular, lOC'de de çok güçlüler doğal olarak. Hatta kurucu felsefenin temsilcileri bile diyebiliriz onlara, diğer tüm evrensel karar verici mekanizmalarda olduğu gibi. Ve bu "network" demokrasiyi hiçe sayarak, A.P, CNN Int. gibi kendine direkt bağlı kurumların manipülasyonları ile bir ülkenin hükümetini düşürmeye çalışıyorsa o ülkeye Olimpiyat verdirmemek için de ellerinden geleni yapacaklardır.
Buenos Aires'teki oylama, IOC adına son kez başkanlık yapacak Jacques Rogge ve onun gibi "Olimpik Hareket"in artık dil, din ve ırk ayrımı olmadan evrenselleşmesine inanmış üyeler ile "network"ün kompradorlarının mücadelesine sahne olacak.
Bu mücadele bizim için yeni değil, yaklaşık iki yüzyıla yakındır hep mağlup olduğumuz bir yarıştır bu sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve elbette sportif.
Türk'ün sadece sporla değil, sanatla, eğitimle, bilimle, siyasetle vs. geçmişten bugüne birçok imtihanından geçer not al(a)mamasını sağlayanlara karşı bu kez dimdik, güçlü ve güvenli şekilde gidiyoruz mücadeleye!
Olimpiyatları kazanır mıyız? Çok zor!
Ancak mevzu spor olsun, küresel siyaset olsun duruşumuzu, özgüvenimizi, karakterimizi, mazlum ülkelere ve insanlığa karşı sağduyumuzu yeniden kazandığımız çok net.