Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        28 Ağustos'ta Fenerbahçe ve Beşiktaş'a UEFA'nın verdiği cezalar hakkında nihai kararlar verilecek ve sonuç ne olursa olsun, Türk futbolunda yine değişen bir şey olmayacak. Çünkü sorun kişiler veya kulüplerle ilgili değil, futbolumuzun çarpık düzeni ile ilgili.

        CAS'ın vereceği kararlar büyük olasılıkla ya cezaların onanması ya da ertelenmesi şeklinde olacaktır ki her ikisinde de suçun sabitliği onanmış olacaktır. Ancak çok düşük bir olasılıkla CAS, UEFA'nın verdiği cezaları bozar, kulüplerimizi suçsuz bulursa yargılanan iki kulübümüzde bayram havası esecek, sonra bu hava rakiplerine yönelik sert fırtınalara dönüşecektir. Cezaların onanması halinde ise iki kulübün rakipleri bayram havası yaşayacak ve bu kez iki taraftan da fırtına estirilecektir.

        Sonuçta Türk futbolunun en sert iklimi 2013-2014 sezonunda yaşanacaktır. Yönetici ve başkanlar tarafından üretilen iç ve dış düşmanlar, taraftarların birbirlerine karşı olan nefret dozunu iyice artıracak, gerilim her demeç, her manşet ve her maç sonrası daha da yükselecektir.

        Herkesin kirli olduğu Türk futbolunda, en az kirlinin kim olduğu gibi anlamsız bir rekabet yarışı tavan yapacak ve kimse geçmişten ders çıkarmayacaktır.

        Oysa Türk futbolunun dibe vurduğu bu dönemde, ihtiyacımız olan adaleti ithal etmeden içimizde sağlamaktır. Kulüplerin ve TFF'nin başta mali denetim, seçim sistemi değişikliği gibi asal sorunlarına

        çözüm üretmediğimiz sürece CAS'ta daha çok davamız olacaktır.

        Bataklık

        Türk sporunda doping, şike, teşvik ve mali suçlar, yasal ve yapısal eksikliklerden kaynaklanmaktadır. Bu suçların onlarca yıldır cezasız kalması ya da hak ettiği şekilde cezalandırılmaması başta futbolu bataklık haline getirmiştir. Bataklıktan beslenenler, elbette kendi ekosistemini savunacak, değiştirilmesine müsaade etmeyecektir. Bu amaçla en tehlikeli silahları olan taraftarlarını cepheye sürecektir. Başkanlara mideden bağlı taraftar grupları ve liderlerinin orkestrasyonunda tribünler başkanlarının çıkarları doğrultusunda manipüle edilerek, iç ve dış düşmanların! üzerine salınacaktır.

        Taraftar, kendini hayatının odağına koyduğu kulübünün nasıl yönetildiğini sorgulamadığı sürece, ne kendine ne kulübüne ne de ülkesinin sporuna bir katkı sağlayamadığı gibi sorunun da büyük bir parçası olmaya devam edecektir.

        Önümüzdeki sezon, futbol yorumcuları, yazarlarından çok siyaset ve toplum bilimcilere, psikologlara, spor tarihçilerine hatta kriminologlara ihtiyacımız olacak gibi gözüküyor. Umarım yanılırım.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar