Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Tutsi-Hutu, Türk-Kürt, Alevi-Sünni veya Protestan Rangers-Katolik Celtic, Burjuva River-Halkın takımı Boca, İspanyol RealKatalan Barca... Say say bitmez toplumları bölüp, parçalayıp, yönetmek için fay hatları üzerine kurgulanmış senaryolar. Bunların futboldaki son örneği, Mübarek yanlısı El Masri taraftarlarına, rejim karşıtı El Ahli taraftarlarının (!) saldırması sonucu 74 kişinin hayatını kaybetmesidir. Bu hunharca katliamdan sorumlu tutulan 21 kişi birkaç gün önce idama mahkum edildi. Toplumları kutuplaştırmak adına futbolun bir araç olarak kullanılmasının son dönemdeki en acı örneklerinden biridir Port Said katliamı.

Toplum mühendisliği

Futbol ve toplum mühendisliği denince akla ilk Salazar ve fado, fiesta, futbol üçlemesi gelir. Oysa futbol İngiliz emperyalizminin önemli bir aracı olarak Salazar'dan yüz yıl önce toplum mühendisliği için kullanılmaya başlanmıştı bile. İngilizler, Osmanlı'dan Brezilya'ya kadar işgal ettikleri ya da hegemonya kurmaya çalıştıkları tüm coğrafyalarda yerel halk ile iletişimlerini geliştirmek için futbolu sıkça kullanmışlardır.

Salazar'dan farklı olarak 12 Eylül'ün darbeci zihniyeti 80'lerin başında apolitik nesiller yetiştirme ülküsü ile politikayı tribünlere sokmaya çabalamıştır.

80'li yılların yükselen değerleri ve hızla liberalleşen ekonomi, eskinin yönetici ve taraftar profilinde de süratli bir değişim süreci yaşattı. Saygınlığın yerini paranın, rekabetin yerini sidik yarışının, adaletin yerini gücün, dostluğun yerini düşmanlığın aldığı futbol ikliminin ilk değişim rüzgarları dönemin "Paralı" başkan ve yöneticilerinin söylem ve eylemleri ile başlamıştı.

Bugünün 30'lu yaşlardaki taraftarları böyle bir futbol dünyasına gözlerini açtılar. 20'li yaşlarda olanlar ise bu düzenin ikinci nesli olarak takımlarını destekliyorlar!

Futbol ve değer yargıları

"Ahlak ve yükümlülükler hakkında ne biliyorsam futbola borçluyum" diyen Albert Camus, futbolla bu yeni düzen içinde tanışsaydı, ne söylerdi bilemem ama bir başka düşünür Umberto Eco'nun, "Dünyanın en kolay şeyi" olarak tanımladığı taraftarlık kavramı futbolun bir 'din' haline getirilmesi çabalarının merkezindeki kaldıraç konumunda kullanılmakta günümüzde.

"Futbola, fitbol diyen" başkan istemeyen bazı Beşiktaşlılar, yeni düzenin ikinci nesil başkan tipolojisinin kendilerinde yarattığı travmayı atlatacak gibi görünmüyor. Oysa bir zamanlar başkanlarından onları diskoya götürmelerini istiyorlardı. 3 Temmuz sürecinde bir kısım F.Bahçe taraftarı sadece Aziz Yıldırım maskesi takmadı, Aziz Yıldırım kimliğine büründüler. Kendileri ve kulüpleri ile Aziz Yıldırım'ı özdeşleştirip, içselleştirdiler. Başkanın kimliğine bürünen taraftar profilinin son örneğini de bazı G.Saray taraftarları verdi. Hem 3 Temmuz sürecinde, hem Sneijder transferinde... Aysal, büyük maddi gücü ile bir grup G.Saraylı'nın "Godot"su olarak başkan oldu. Para babası başkan, bastırır parayı alırdı yıldızı, bugünün algısına yakışır şekilde.

Sneijder büyük yıldız, elbette rakipler kıskanacaktı. Kulübün geleceği, maddi durumu, takım içi dengeler önemli değildi, bu olmayan paranın 'ölümcül sidik yarışında.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar