Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Olimpiyatların ardından 114 kişilik rekor katılımın, takım sporları ve atletizmdeki başarıların altını çizerek alınan 5 madalya üzerine büyük başarısızlık (!) manzumeleri döşenenlere 'hayatınızda böyle bir olimpiyat performansı gördünüz de mi eleştiriyorsunuz' diye hayıflanmıştım. Şimdi yine rekor katılımla 67 sporcu ile yarıştığımız Paralimpik oyunlardan 10 madalya geldi. Skor yazarlarından çıt yok.

        Türk sporu yeniden yapılanacak, vites büyültüp spor ülkesi olacaksa önündeki en önemli engellerden ikisi mevcut futbol düzeni ve spor medyasıdır. Diğerleri ise eğitim sistemi ile spor yönetim metodolojisi.

        Ne 3 Temmuz öncesi ne sonrası spor medyası kendisi ile hesaplaşmamıştır. Spor müdürleri, yorumcuları, yazarları veya muhabirlerinin görevi kulüp başkanlarına maç öncesi kadroları vermek, sevmedikleri başkanların rakiplerine teşvik vermelerini nasihat etmek, arkadaşı federasyon başkanına muhalefet yapan kulüp başkanlarına sövmek, adamı olduğu başkanın istediği doğrultuda gazetelerde yalan haber manşetleri attırmak, takımlara teknik direktör pazarlamak değildir. Bunları her daim yapanlar bu ülkede hala ahkam kesiyorlar. Ben yerlerinde olsam sokağa çıkamazdım. Spor medyası önce kendini temizlemeli, arındırmalı ki topluma karşı inandırıcı olabilsin.

        Spor medyası adı üzerinde tüm spor branşları için eleştiri yapar, yol gösterir, haber verir. Bizde 'spor medyası' dediniz mi akla iki şey gelir; Üç büyük futbol takımı ve skor yazarlığı... Tüm gazete ve televizyonların genel yayın müdürleri, spor müdürlerinin katılacağı bir platform oluşturulmalı... Spor Bakanlığı, sporun tüm ülkeye yayılması için acil seferberlik başlatılmalı bugünden tezi yok. Eğer bir spor ülkesi olmayı gerçekten istiyorsak tabii. Spor medyasının büyük kısmı hala Türkiye Skor Yazarları Derneği'nin "Ölü Ozanlar Derneğine" döndüğünün farkında değil ama halk farkında... Ve bu hem tirajlara hem reytinglere öyle bir yansıyor ki bir de matematiğiniz olsa...

        Afyon faciası

        Evladınız 18 yaşına geliyor ve yurtdışına okumaya gidiyor. Yani yıllarca gözünüzün önünde yetiştirdiğiniz, sakındığınız evladınız artık yanınızda değil uzaklarda... Kimyanız bozuluyor, hayata tuhaf bakıyorsunuz bu geçici vedalaşma döneminde. Oysa o sizden daha rahat yeni ve keyifli bir yolcuğa daha hazır, biraz buruk da olsa genelde mutlu. Bu duygularla evinize dönerken haber geliyor; Afyon'da cephanelik patlamış ve sizin oğlunuzun yaşlarında 25 genç ölmüş.

        Utanıyorsunuz kendi çocuğunuz için hissettiklerinizden, endişelerinizden. Onlar anaları ve babaları ile geçici değil ahirete kadar vedalaştılar. Allah kimseye evlat acısı göstermesin. Ana ve babaların durumu ayrı ama o yitip giden tertemiz, pırıl pırıl hayatların hesabı kapanırken bilançoda "Eğitim Zayiatı"mı yazacak ya da daha önce binlercesi gibi onlara 'şehit' diyerek mi yüreklere su serpildiği sanılacak. Ateş her zaman olduğu gibi düştüğü yeri yakacak. O bir aylık erleri cephaneliğe sokan, o emri verenlerin hesabı ne olacak sadece görevden alınıp, kızağa mı çekilecekler? Emir komuta zincirinde bu büyük felaketin hesabı nereye kadar sorulabilecek?

        Türkiye'de pek çok kurum ve yapı "Bermuda şeytan üçgeni" gibi, birşey oluyor ama ne olduğunu kimse anlamıyor, kimse hesap vermiyor, hiçbir şey olmamış gibi devam ediliyor. Oysa olmuş, hiç olmamış gibi olur mu?

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar