Ali
Muhammed Ali’yi tüm zamanların en büyük boksörü, en büyük global marka olmuş sporcusu olarak tanımlayabiliriz. Kariyeri birçok yazı, kitap ve filmde anlatıldı. Olimpiyat şampiyonu Clay’i, 22 yaşında Ali’ye dönüştüren etkenleri ve Ali’nin bu etkenlere karşı dövüşü kariyerinin ötesindedir.
Roma’daki olimpiyat şampiyonluğu, 20. yüzyılın en büyük ferdi spor karşılaşması sayılan ve Kinşasa’da 60 bin kişi önünde Türkiye dahil tüm dünyada yüz milyonlarca insanın ekranları başında izlediği, ‘The rumble in the jungle’ olarak adlandırılan maçta Foreman’ı 8. raundda devirmesi, ‘Thrilla in Manila’ müsabakasında bir başka şampiyon Frazer’i teknik nakavt ile Filipinler’de yenmesi, 3 kez dünya şampiyonluğu ve 9 kez bu ünvanı koruması...
Bu tarihi zaferler Ali’yi tüm zamanların en büyük boksörü, hatta ferdi sporcusu yapmaya fazlasıyla yeterlidir. Ancak Ali sadece ringlerde yumrukları ile dövüşmüyordu. Hoş, onu sadece ringlerin içine sıkıştırmaya çalışsalar da ring dışında milyonlarca insanın algısına karşı fikirleri, sözleri ve eylemleri ile de mücadele etmek zorundaydı.
Ali, Olimpiyat Şampiyonluğu’nun ardından sadece beyazların kullanımına açık bir restorana alınmayınca madalyasını Ohio nehrine atacak kadar çok çekmişti ırkçılıktan. Afro-Amerikan ve İrlanda karışımı genleri onun muhteşem atletik yapısının, hızının ana unsurları olsa da o nihayetinde bir ‘zenci’ydi. Martin Luther King Jr. ile ırkçılığa, Malcolm X ile adaletsizliğe karşı mücadele edecek hem de barış için İslam’ın hoşgörüsüne çağıracaktı dünyayı. Edindiği tüm servet, şöhret ve ünvanlarının elinden alınmasını, hapis ile cezalandırılmasını göze alarak üstelik.
Müslüman, hümanist, anti-militarist, ırkçılık karşıtı, barış ve adalet savunucusuydu Ali. Amerika ırkçılık belasının 20. yüzyıldaki en kötü dönemini yaşar ve başkanı Vietnam’da savaşmak istemediği için öldürülmüşken, Ali şunları söyler: “Louisville’de insanlar hâlâ ‘pis zenci’ diye çağırılıp, köpek muamelesi görüyorken ve en basit haklarından bile mahrumken benden üzerime bir üniforma geçirip 10 bin mil ötedeki bir ülkede bomba atıp, kurşun sıkmamı nasıl beklerler? Kaybedecek hiçbir şeyim yok. Beni hapise atacaklarmış, ne olmuş sanki? Zaten 400 yıldır hapisteyiz!”
Pazar günü Ertuğrul Özkök’ün ‘Genç kardeşim, Ali’yi bir de benden dinle’ yazısının içeriğine ve sonunu gezici gençlere bağlamasına şaşırmadım. Ama ben de diyorum ki; gençler Ali’yi, onu bambaşka biri haline getiren Malcolm X’i, Amerikan ayrımcılığının tarihini, kökenini, savaşların ekonomik bedelinin insan bedeni ile nasıl beslendiğini mutlaka sorgulayın, okuyun! Siz bu ülkede en basitinden Kürt, Laz, Ermeni veya Rum diye hiç restorana alınmamış birini görmediniz. Size toplumsal yığınlar halinde ‘pis’ Türk, Laz, Kürt veya Ermeni denilmediği halde, Ahmet Kaya için Kürtlüğünden dolayı ‘Vay şerefsiz’ manşetini attıran kişiden dinlemeyin Ali’yi. Çünkü anlayamazsınız, Protest-Müslüman ya da siyah nedir, neyi neden ve nasıl protesto eder?
* Muhammed Ali’ye kadar sporcuların fikri, düşüncesi, ideolojisi, toplumsal olaylara karşı söyleyecek sözleri olamazmış gibi ezber bir algı yürürlükteydi. Ali sadece boks sporuna veya boksörlere değil, genel anlamda spora ve sporculara bir saygınlık getirmiştir. Tavır alan, karşı çıkan, kural bozan ve kural koyan bir kişilik olarak dengeleri değiştirmeyi başarmıştır. Amerika’da onurlu bir varoluş için mücadele veren zencilerin müslüman lideri Malcolm X 1965’te öldürülmüştür. 1967’de zencilerin haklarını savunan Dünya Şampiyonu boksör Muhammed Ali, Vietnam Savaşı’na katılmayı reddettiği için vatan haini ilan edilmiş, ünvanı elinden alınmış, pasaportuna ve lisansına el konulmuş, 5 yıl hapise mahkum edilmiştir. 1968’de zencilerin Malcolm X’den daha popüler, yumuşak ve uzlaşmacı hıristiyan lideri Martin Luther King de bir suikast sonucu öldürülmüştür.
Şüphe yok ki mazlumlardan gelen bu selamın dünya var oldukça bir gaye uğruna iletilecek olmasında Malcolm X, Martin Luther King, Muhammed Ali gibi isimlerin her zaman payı bulunacaktır. Oyunbozan, sıra dışı, cesur insanların...
(* Muhammed Ali kitabından)