Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİZİM kuşağın anlatacak bir hikayesi var artık.. Biz 6. Filo’yu kovmaya da yetişemedik, 12 Eylül öncesi mücadele de vermedik. Üstelik biz apolitik de olamadık. Arada kaynayıp gitmekteydik ki; “Gezi” bizi bir hikâye sahibi yaptı. Gözlerimiz Türkiye’nin bütün şehirlerinde kendini “özgürlükçü” olarak tanımlayan insanların demokratik haklarını kullanmak adına nasıl birlik olabileceğini gösterdi.

        Tanık olduk.

        “Saymasını” bilmiyorduk. Ne depremde ölenlerimizi sayabildik, ne Reyhanlı patlamasında kaç kişinin öldüğünü anladık. Rakamlarla yapamadığımız sayma işlemini duyguya da dökemedik. “Sayamadık, sevemedik” sanki. Sanki herkes kendi derdinde, kendi işinde gücündeydi. Sanki bir tek “ben” yeterdi. Sayamadıkça birbirimizi öylesine tıkanmışız ki; ağaçları sayarak başladık dönüşüme.

        Taksimdeki ağaçları saydık, sevdik önce. Sonra tüm farklılıklara rağmen birbirimizi saydığımızı sevdiğimizi, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine durmanın bize ne kadar çok yakıştığını hatırladık. Bu toprağın mayasıyla büyüyen çocuklardık. Taksim’deki ağaçlar neden mi çok değerli? Çünkü onlar Reyhanlı ağaçları...

        Çünkü onlar 17. büyük ekonominin yoksul çocuklarının ağaçları... Çünkü onlar öteki beriki sınırı silen ağaçlar... Çünkü onlar sadece birileri için değil herkes için oksijen üretiyor... Çünkü onlar artık laik Türkiye’nin anıtları... Ben hiç Gezi Parkı’nda soluklanmamıştım, ta ki geçen haftaya kadar... Geçtiğimiz hafta Bursa’nın gördüğü en kalabalık yürüyüşte Heykel’e doğru giderken, aldığım nefes tüm ciğerlerime doldu. Belli ki rüzgar, Gezi Parkı’nın ağaçlarının temizlediği o havayı getiriyordu.

        Arkamdaki genç kızlar, okulun son günü giyecekleri kırmızı gömleğin modelini konuşuyordu. Önümdeki genç adam bir yandan kurt işareti yapıyor bir yandan da “Faşizme karşı omuz omuza” diye bağırıyordu. Oradalardı işte. Yıllarca kendilerine yasak edilmiş politik kavramlara uzaktılar ama Atatürk sevgisi öyle güzel işlemişti ki içlerine orada adeta vatani görevlerini yapıyorlardı.

        Biz Bursalılar o yolu böyle trafiğe kapatılmış olarak çocukken de yürümüştük. 23 Nisanlar’da, 19 Mayıslar’da, 29 Ekimler’de... Özlemişiz...

        Hiç altında oturmadığım Gezi Parkı ağaçlarını kim ekti diye düşündüm. HES’ler, köprü inşaatları, 2B uygulamaları, kıyı imar izinleri ile bunca ağaç için kıl kıpırdamazken bu ağaçlar nasıl bir inançla ekildi ki, kesilmesin diye değil Türkiye’nin dünyanın her yanında insanlar meydanlara toplandı. Sonra yine büyük bir inançla yoktan var edilen bu Cumhuriyet için umutlarım yükseldi.

        Ve istiklal Marşı dökülüverdi ağzımdan; Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak...

        Sonra da bir şarkı.... Çocuklar inanın, inanın çocuklar...

        Güzel günler göreceğiz,umutlu günler...

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar