Türk Hava Yolları'nın (THY) Atatürk Havalimanı’ndan İstanbul Havalimanı’na taşınma belgeseli 16 Ocak’ta National Geopraphic’de yayınlanacak. Yarın da THY yönetimi bu belgeselin yayın öncesi tanıtımını yapıp, belgeselin hikayesine anlatacak. İstanbul Havalimanı işletmecesi İGA’nın “Büyük Göç” belgeseli ise daha önce Türkiye’de çeşitli televizyonlarda yayınlanmıştı.
İstanbul Havalimanı’nın tam kapasite hizmete girmesi, Atatürk Havalimanı’nda bir devrin bu taşınmayla son bulma hikayesi önemli. 45 saat olarak planlanıp 33 saatte sorunsuz bir şekilde tamamlanan bu olay hafızalarda ve tarihteki yerini aldı. Ama tek merkezden dünyanın en fazla noktasına sefer düzenleyen, geniş bir uçuş ağı olan THY’nin 12 saatlik büyük taşınma olayı ve akabinde adım adım seferlerine başlaması ise birçok araştırmaya konu olacak özellikler taşıyor.
Sadece Türkiye için değil dünya sivil havacılık tarihi için de önemli bir taşınma hikayesinin alanında dünyanın en yetkin ve en saygın kuruluşu tarafından belgesel olarak kayıtları geçmesi de şüphesiz önemli. Sivil havacılık tarihinin unutulmaz taşınma olayı hesaplanan ve tahmin edilenden daha kısa sürede ve önemli hiçbir hadise yaşanmadan gerçekleşmişti.
Atatürk Havalimanı’nın 86 yıllık tarihini de gözler önüne seren taşınma hikayesinde THY’nin yüzlerce uçağının, yer hizmetleri araçlarının, malzemenin, hizmet binalarındaki çeşitli ekipmanların, aletlerin taşınıp, zamanla yarışı halinde hizmete sokulması gözler önüne seriliyor. Ama daha önemlisi danışman şirketlerle birlikte böylesine büyük bir taşınmanın hazırlık aşamaları ve organizasyon başarısı da söz konusu.
THY’nin 12 saat içinde Atatürk Havalimanı’ndan İstanbul Havalimanı’na taşınmasının hikâyesi “Mega Taşınma Belgeseli” 16 Ocak Pazar 21.00'de National Geographic Türkiye kanalında yayınlanacak meraklıların dikkatine.
Türk pasaportuyla dünyayı dolaşmaya çıktığımızda bize hangi ülkelerin kapısının açık olduğu, vizesiz gitme imkânı sunduğu pasaportumuzun değerini gösteriyor. Ne kadar çok kabul görüyorsak, sorgusuz ve sualsiz kapılar bize açılıyorsa pasaportumuz da o derece değerli oluyor. Ama üzücü olan şu ki çeşitli vesilelerle Türk pasaportuna vizesiz ziyaret imkânı sunan ülke sayısı azalıyor.
Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği’nin (IATA) verileri temel alınarak son 15 yıldır istikrarlı bir şekilde ülkelerin pasaport değerleri ölçülüyor. Hangi ülkenin pasaportuyla dünyadaki diğer ülkelere vizesiz gitme imkânı daha çoksa o pasaport değerli kabul ediliyor. Bu endekse göre de ülkeler sıralanıyor. Bir yönüyle de bu endeks ülkelerin ekonomik açıdan gelişmişlik düzeyine de işaret ediyor. Asya-Pasifik ülkelerinin listede son yıllardaki hızlı yükselişi de bunu gösteriyor.
Türk pasaportunun bu tablodaki yeri ise her yıl çeşitli kriterlere göre değişiyor. Ama genelde geri gidiyor. Endekse göre ise değerini kaybediyor. Bu yıl bir kritere göre “TC Pasaportu” ile 105 ülkeye vizesiz girilebiliyor. Sıralamadaki yerimizde 79’ncu basamaktan 80’ne gerilemiş. 2020’de salgın günlerinde ise ülke sayısı 110’du. Bir yıl önceki başka puanlama kriterine göre ise Türkiye iki sıra birden gerileyerek 53’üncü sırada yer almıştı.
Henley Pasaport Endeksi’nden yansıyan bu farklılıklar aslında konuyu ele alanların değerlendirmelerine göre değişiyor. Ama genelde vizesiz gidilsin veya kapıda vize alınarak o ülkeye girilsin durum seyahate engel teşkil etmediğinden genel bir değerlendirme yapılıyor. Türk pasaportuyla vizesiz gidilebilen ülkeler listesi oluşturuluyor. Kriteri azaltmak isterseniz kapıda vize alma durumu “vizesiz” olarak kabul etmeyebilirsiniz.
Endekste yer alan ülkelerin sıralamaları politik gelişmeler, ekonomik dalgalanmalar ve ülkelerin bulunduğu coğrafyadaki hadiselere bağlı olarak da değişiyor. Bundan 5 yıl önce AB ülkeleri, İngiltere ve ABD pasaportu değerliydi, son yıllarda ekonomik durumuyla öne çıkan, çok gezen, çok uçan Asya-Pasifik ülkeleri öne sıralarda yer alıyor. Mesela ABD pasaportu bundan 7-8 yıl önce birinci basamaktayken politik etkileşim sebebiyle şu an yedincilikte.
Peki bu endeksi kim neden yapıyor? En güçlü pasaport endeksini IATA verilerini baz alarak düzenleyip açıklayan Henley & Partners, dünyadaki insan hareketlerinden ticaret yapan bir grup. İkamet ve yatırım yoluyla vatandaşlık konusunda dünya lideri olan şirket, kaç paraya ve ne tür yatırımlarla çeşitli ülkelerin vatandaşlığının alınabileceğine yol gösteriyor. İşin ticaretini yapıyor.
Henley Pasaport Endeksi, 199 farklı ülke pasaportunu vizesiz erişim yapabileceği ülkelerle karşılaştırıyor ve buna göre vize gerekmeyen ülkelere göre puanlama yapıyor. Dünyanın en güçlü pasaportları sıralaması da böyle oluşuyor. Türkiye puanlama açısından 2006’da 46’ncı sıradayken şu an 11 basamak gerilemiş durumda. Bu tabloyu isteyen istediği gibi okuyabilir, fakat tek bir açıdan ele alınması zor. Ayrıca bir de en fazla turist alan ülkeler sıralaması var. Biz gidemesek de en azından onlar gelebiliyor!
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, F-35 krizi ile ilgili yaptığı bir açıklamada “F-16 ayrı bir kulvar, F-35 ayrı bir kulvar. Ayrı konular. Biz Yabancı Askeri Satışlar kapsamında prosedürü uyguladık. F-16’larla ilgili gerekli istişareyi yaptık, yazı yazıldı. Bu yönde çalışma devam ediyor. F-35 meselesi ile ilgili ekimde ABD heyeti Türkiye’ye geldi. Problemler konuşuldu. Bir heyetimiz yeni yılın başında gidecek, tekrar bu konuyu konuşacak. Bu görüşme muhtemelen Washington’da olacak” şeklinde bir açıklama yapmıştı.
Bakan Akar kesinlikle haklı. İki konu hem çok farklı hem de F-35 meselesi Savunma Sanayi Başkanlığı’nın (SSB) ilgi alanında olduğundan ABD’nin bazı yaptırımları burayı hedef aldı. Kısacası Türkiye’nin F-35 meselesine yaklaşımında ikilik var. Ayrıca F-35 yerine F-16 teklifi de mantıklı değil. Hatta nasıl bir yaklaşım konunun gündeme geldiği de halen daha anlaşılmış değil.
Ayrıca Türkiye’nin yurtdışından savunma sanayi ürünü tedariki ile ABD gibi müttefiklerle F-35 gibi savunma projelerinde ortaklık yapılma sürece farklı kuruluşlar kanalıyla yürütülüyor. Milli Savunma Bakanı Akar’ın bazı açıklamaları bu açıdan akıllarda bazı soru işaretlerini getiriyor. Çünkü Türkiye F-35’de proje ortağı, ama onun yerine “F-16 satın alabiliriz veya F-16’ların modernizasyonunda ABD ile çalışabiliriz” gibi yaklaşım makul değil. Nitekim iki tarafın ilgili çevrelerinde de bu dile getiriliyor. Üstelik hem konu hem muhatapları farklı…
Türkiye’ye F-35 uçağını vermeyen ABD Kongresi, şüphesiz talep edilen yeni jenerasyon (Blok 70) F-16’ları da vermeyecektir. Bu çok net. F-16’ların modernizasyonunda ise Türkiye’nin ABD’ye ihtiyacı yok. Bu konun bu şekilde gündeme getirilmesi de doğru değil. Bu durumda F-35 projesi için ABD’ye ödenen 1 milyar 400 milyon dolar için danışman şirketle çalışılıyor. Bakalım Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayi Başkanlığı hangi usul ve tartışmalarla bu konuyu kapatacak.
Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Detaylı bilgi almak için ‘Aydınlatma Metni’ ve ‘Aydınlatma Metnini’ inceleyebilirsiniz.