Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Havayolları, havalimanları ve uçak üreticileri korona virüs öncesi günlere dönmek için yoğun bir hazırlık içindeler. Uçaklar zaten korona virüs salgınının öncesinde de bakteri veya virüs yayılımını önleyecek şekilde tasarlandığı için bu açıdan bir sorun yok. Asıl mesele temas ve hijyen.

        Geçen hafta Airbus’ın yeni normalleri anlattığı bir bilgilendirme toplantısına internet ortamında katıldım. Pek çok insan bu dönemde uçmanın sağlıklarını riske atıp atmayacağını sorguladığından havacılık sektörü de bu hususta bir şeyler yapmak istiyor. Çünkü bu makul şüphe, uçuşları; sebep olduğu psikoloji de havacılık sektörünü etkiliyor.

        Dünyanın iki önemli yolcu uçağı üreticisinden Airbus, yeni dönemde bu psikolojinin üstesinden gelebilmek için bir numaralı öncelik olarak ürün ve hizmetlerle etkileşime giren ve uçaklarıyla uçan herkesi ve her şeyi korumak için çaba sarf ediyor. Bu amaçla Airbus da yolcuların sağlığını korumak için uçak içinde neler yapabileceğine kafa yoruyor. Korona virüs salgınından önce de her gün binlerce insana ev sahipliği yapan uçaklar, kabin içinde bakteri veya virüs yayılımını önleyecek şekilde tasarlanıyordu. Fakat salgınla birlikte bu detay daha ön plana çıktı, çıkarıldı.

        Airbus yetkilileri şu hususun özellikle altını çiziyorlar; Uçaklarda ameliyathanelerde kullanılan filtreleme sistemi bulunuyor. Bu filtreler, uçak içindeki havayı her üç dakikada bir tamamen yeniliyor. Yüksek Verimli Partikül Hava Filtreleri (HEPA), bakteri ve virüslere karşı yüzde 99’luk bir başarı oranı ile uçak içindeki havayı temizliyor. Kabin hava akışı, basınç, sıcaklık ve hava kalitesi sürekli olarak takip ve kontrol ediliyor.

        Ancak yeni dönemde bunlara neler eklenebileceği ise sektörün tüm ortakları tarafından sürekli araştırılıyor. Seyahatin başından sonuna kadar olan aşamayı güvenli hale getirecek bir yaklaşımla yeni normallerle uçmaya hazır olan yolcuların kendilerini güvende hissedebilmeleri için gayret gösteriliyor.

        Sadece uçak içinde alınan tedbirler yeterli değil. Seyahatlerin başlangıç ve bitiş noktası havalimanlarının yeni normallere göre donanımlarıyla, özellikle yolcuların da bilinçli bir şekilde kurallara uyması halinde havayoluyla seyahatlerin sağlıklı olabileceği söylenebilir.

        Yazı Boyutu

        Dolarla haraç tahsili!

        İthal ve ihraç ürünlerde iş dünyasının karşısına çıkan “Ordino Haraç” mevzulu yazımdan sonra bu konu, ilgili çevrelerde daha yoğun tartışılmaya başlandı. Umarım devletin ithal ve ihraç ürün sebebiyle yurt dışına, yabancı şirketlere giden yıllık 4 milyar dolarlık kaybının önüne geçilmesi için bir an önce tedbirler alınır. Gümrüklü alanlarda yapılan işlerin başıbozuk kurallarına göre dolar olarak tarifelendirilmesinin de önüne geçilir.

        Buralar her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde olsa da kuralları yok. “Serbest Bölge” vurgusu yapmıyorum. Çünkü “Serbest Bölge” kuralları, kanunları var. İşlemleri kanunlar ile denetlenir, kontrol edilir. Ama “Gümrüklü Alan” diye tabir edilen mahaller, Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün kurdurduğu geçici gümrük depoları, gümrüklü malların durması zorunlu alanlar.

        Aslında gümrük kanununa göre buralar “ardiye”. Bekleme ücretleri (ardiye), tartma, açma- kapama, indirme-bindirme gibi hizmetleri kapsayan tarifeleri olması gerekiyor. Ama bizim gümrüklü alanlarımızda tarife yok. İsteyen istediği fiyatı talep ediyor. Tarifeler özel şirketlerin insafına bırakılmış. Onlar da başlamışlar kendi tarifelerinden dolarla haraç kesmeye. Hatta bu paraların kendi cirolarında görünmemesi için de denetim ve kontrol olmadığından başka hesaplara ödeme yaptırıyorlar.

        REKLAM

        Dış ticaret yapanlar da haraçlarını vermeden malını ihraç veya ithal edemiyor. Bir yönüyle mallarını bir kez daha bu düzende satın alıyorlar. Buraları şikayet edecek makam da yok. İlgili Gümrük Müdürleri; “Sorununuzu aranızda halledin” yaklaşımında. Gümrükler Genel Müdürlüğü'nün onay ve düzenlemesiyle açılan bu depolar, vatandaşın malını kendi tarifesine göre dolar üzerinden haracını almadan vermiyor.

        Türkiye’de bu tür haraçlar ödenmeden ihracat veya ithalat maalesef yapılamıyor. Bu paralar da günün sonunda vatandaştan çıkıyor. Peki sebep ne? Kanunlarımız mı yetersiz? Hayır, gümrük kanunumuz açık ve net. Gümrük Müdürleri donanımlı. En önemli sebebi iki genel müdürlüğün yetki alanlarının karışması. Ticaret Bakanlığı Gümrükler Genel Müdürlüğü ile Ulaştırma Bakanlığı Denizcilik Genel Müdürlüğü. Gümrükler yetkisini kullanamıyor.

        “Ordino Haraç” bu tartışmanın eseri. Halbuki 20 sene önce Gümrükler Genel Müdürlüğü 4458 sayılı kanun ve yeni Türk Ticaret Kanunu ile ordinoyu kaldırdı. Maalesef Ulaştırma Bakanlığı da “ordino”yu hortlatan bir şeyler icat ederek gümrüğün yetkisine karıştı. Benim araştırmalarım işin bu noktaya gelmesinde geçmiş dönemde Ulaştırma Bakanlığı uygulamalarını işaret ediyor.

        “Ordino Haraç” yazılarımdan sonra Denizcilik Genel Müdürlüğü yetki gaspı anlamına gelen bir tebliğ çıkardı. İlk önce ben de bu durumu güzel bir şey sanmıştım. En azından haracın tarifesi olacak, vatandaş ne vereceğini bilecek sanmıştım. Öyle de değilmiş. Gümrüğün karışamadığı gümrüklü geçici depoları da Denizcilik Genel Müdürlüğü kontrol edip, tarifeye bağlayacakmış. Hiç para alınmaması gereken işlerden para kesilmeye devam edilecek. Bakalım bu düzenleme kimlerin işine yarayacak?

        Kıyı kanunları mı, beyaz toz mu?

        Turizm denince ilk aklımıza gelen Bodrum’da bu ay tuhaf ilkler yaşandı. Bazı 5 yıldızlı oteller sahillere ‘beyaz kum’ diye kuvars tozu sermeye başladı. Otellerin çevreyi, doğayı, insan sağlığını hiçe sayan bu tavırlarına müdahale edildi. Ancak asıl sıkıntı mevcut kıyı kanunlarında.

        Akdeniz çanağında Türkiye kadar denizlerine hoyrat davrananı yok. Otelleri ve turistik tesisleri, kıyıların sahibi gibi davranma konumuna getiren uygulamalardan acilen dönülmesi gerekiyor. Hiçbir kamu menfaati de denizlerin bu şekilde yok edilmesine izin vermez. Yaklaşık 4 yıl önce de kıyılarımız üzerine araştırma yapıp, yazılar yazdım. Ne gördüm? Denizleri, kıyıları kirleten, önemsemeyen bizatihi kamunun kendisi. Görevini yapmayan kamu yetkilileri, otel sahiplerine iltimaslarda bulunarak, kıyı ile ilgili mevzuatları esneterek işi bu noktaya getirdiler.

        Denize sıfır 5 yıldızlı bir otel, sahile kuvars tozu seriyor, ihbar üzerine Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ile Bodrum Belediyesi Çevre Kontrol Koruma Müdürlüğü ekipleri olay mahalline baskın düzenliyor. Denize sıfır otele neden izin veriliyor? Hadi verdin. Sahil otelin kontrolüne niye bırakılıyor? O sahilde tüm vatandaşların hakkı varken, neden bir otele babasının malı gibi kullanma hakkı tanınıyor? Bodrum’da doğrudan sahili kapatan otellere halen daha niçin müdahale edilmiyor? Bu oteller işini biliyor. Kamudan önemli kişileri ağırlayarak kendilerini korumaya alıyor!

        REKLAM

        Sahile beyaz kuvars tozu döken otellere 350 bin lira civarında ceza kesmekle problem ne kadar giderilmiş olabilir? Otellerin sahillerle olan bağı, mülkiyetlerindeki bir yermiş gibi davranışları ortadan kalkmadığı müddetçe bu problem çözülmez. Sorunlar farklı kılıklara girerek devam eder.

        Dört yıl önce şu notu düşmüştüm;

        “Deniz ve kıyılarımız mevcut kanunlar çerçevesinde dikkate alınıp korunmadığı için de güçlü, nüfuzlu belli zümrenin yaptığı işgaller legalize oluyor. Üstünün hukuku devreye girince, kamu otoritesi de geriye çekilip kanunları uygulamaktan imtina ediyor.” Anayasa’nın 43. Maddesi ile Kıyı Kanunu, maalesef devletin katkılarıyla oteller ve turistik tesislere açık olarak çiğnetiliyor.

        Kıyı Kanunu Madde 5 ve 6’dan bazı bölümleri aktarayım.

        “Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır. Kıyıda ve sahil şeridinde planlama ve uygulama yapılabilmesi için kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur. Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz.”

        Peki şu an neyi tartışıyoruz? Sanki otel sahipleri kendi mülklerine beyaz toz dökmüşler de onun mücadelesi veriliyor. Şayet mevzuatlar devrede olsaydı zaten o otel sahipleri, o sahillere bu şekilde inemezlerdi. Bu kadar açık. Lütfen mavi varlıklarımızı üç beş kuruşluk menfaat gözetenlere, insan sağlığını hiçe sayanlara peşkeş çekmeyin!

        Diğer Yazılar