Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye sivil faşizme, polis devleti olmaya mı sürükleniyor?

        SİYASET bilimci ve yazar Nuray Mert’in Vatan Gazetesi’nden Mine Şenocaklı’ya verdiği röportajda “Türkiye tek partili bir sivil faşizme, polis devleti olmaya doğru gidiyor” demesiyle başlayan tartışma, köşe yazarları ve siyasetçilerin de katılımıyla her geçen gün tırmanıyor. İlk olarak Mehmet Tezkan tarafından dile getirilen sivil faşizm tespitinin üzerinde duran Mert, AK Parti’nin ikinci iktidarı döneminde, askeri zayıflatarak askeri vesayet tehlikesini ortadan kaldırma eğilimli bir politika izlendiğini ve bugün medya üzerinde de hissedilen otoriterliğin, şeriattan daha tehlikeli olduğunu vurguladı. Başbakan Erdoğan’ın AK Parti grup toplantısında “Dün mahalle baskısı, gizli gündem, laiklik elden gitti diyenler bugün sivil faşizmden, otoriter yönetimden bahsediyor. AK Parti’nin kitabında otoriterlik yoktur” diyerek sert bir dille eleştirdiği bu siyasi tartışma daha uzun süre gündemde kalacak gibi görünüyor. AK Parti hükümetine karşı yöneltilen otoriterlik, totaliterlik, vesayetçilik, dayatmacılık, tek seslilik ve tahammülsüzlük suçlamalarında doğruluk payı var mı? Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ortamla faşizmin sosyal tabanı, siyaset teorisi, iktidar pratiği benzeşebilir mi? İşte Nuray Mert’in tartışmayı başlatan açıklaması ve köşe yazarlarının farklı görüşleri...

        GÜLİN YILDIRIMKAYA

        gulinyildirimkaya@haberturk.com

        ‘Sivil faşizm diye bağırdıkça demokrasi ve hukuk düşmanları ellerini ovuşturuyor’

        “Bu ‘sivil faşizm’ hikâyesine inanmıyorum. Ama Erdoğan’ın eleştiri ve muhalefet karşısındaki bazı tahammülsüzlüklerine fren koyması gerektiğini düşünüyorum”

        Milliyet Gazetesi Yazarı HASAN CEMAL: BEN eğer bir ‘sivil faşizm’e doğru sürüklendiğimize inansam, AK Parti hükümetini hangi yolla olursa olsun iktidardan alaşağı etmek için elimden geleni yapardım. Ama bu ‘sivil faşizm’ hikâyesine inanmıyorum. Demokrasinin iktidar ve muhalefetten oluşan iki kanatlı bir kuş olduğunu bildiğim için, Erdoğan’ın eleştiri vemuhalefet karşısındaki bazı tahammülsüzlüklerine fren koyması gerektiğini de uzunca bir süredir düşünüyorum. Ama ben bugün Türkiye’nin Erdoğan eliyle sivil bir dikta rejimine doğru sürüklendiğini düşünmüyorum. “Kalkın ey ehli vatan, Türkiye sivil faşizme sürükleniyor!” diye bağırdıkça, bu ülkede demokrasi ve hukuk devletini engelleyen duvarların bekçileri sevinçle ellerini ovuşturuyorlar.

        AK Parti Türkiye’yi ‘sivil faşizm’e falan götürmüyor

        Milliyet Gazetesi Yazarı TAHA AKYOL: SON zamanlarda dile getirilen “sivil faşizm, polis devleti, tek parti” gibi eleştirilere katılmıyorum. Amerikalı Jonah Goldberg’in Amerikan solunu anlatan “Liberal Faşizm” adlı kitabından esinlenerek Türkiye’deki öfkeli liberallere “liberal faşist” denilebileceğini düşünmüyorum. Evet AK Parti hükümetinin demokrasinin liberal anlamıyla bağdaşmayan baskıcı uygulamaları var. Fakat el insaf! AB sürecinde kanunları bu kadar liberalleştiren, AİHM kararlarını ‘emsal’ haline getiren, Türkiye’yi dünyaya daha fazla açan AKP iktidarına faşist denilemez. Hükümetin baskıcı tavırları faşizm özleminden değil, başka sebeplerden geliyor. AK Parti Türkiye’yi ‘sivil faşizm’e falan götürmüyor. AKP’nin sekiz yıllık iktidarında gerçekleştirdiği hukuki, toplumsal, ekonomik ve diplomatik gelişmeler, bırakın faşizmi, “otoriter rejim” kurulmasına bile imkân vermez. Artık resmi ideoloji bile otoriterliğini yitirmektedir.

        ‘Türkiye’den ne Malezya çıkar ne de sivil faşizm’

        Yeni Şafak Gazetesi Yazarı FEHMİ KORU: BU, hemen her gelişmeyi ‘komplo’ olarak görmeye yarayan bir bakıştır. Formülün mucitleri “Mazlumlar zalim oldu” diyorlar ama, ülke üzerine çöken ‘28 Şubat’ kâbusu günlerinde, “Eh siz öyle yaparsanız, yaptığınıza böyle mukabele ederler” formülünü geliştirmişlerdi. Yakın geçmişte ‘mahalle baskısı’ ve “Türkiye Malezyalaşıyor” yaveleri eşliğinde yürütülüyordu. Benzer bir kampanya; şimdi gönüllü söyleyenler ve yazanlar çıktığı için, terimler ve örnekler değişse de, aynı sonuç yeni formülle alınmaya çalışılıyor. Demokrasi yolunda atılan adımları tersine yorumlayarak kendilerini gülünç duruma düşürdüklerini fark etmiyorlar bile.

        ‘Sivil faşizm deyimi en baştan yanlış her faşizm zaten sivildir’

        Hürriyet Gazetesi Yazarı HADİ ULUENGİN: TÜRKİYE’deki durumla, faşizmin sosyal tabanı, siyaset teorisi, iktidar pratiği ve yeşerme tutunma ortamı arasında en ufak benzerlik bulunmuyor. Yukarıdaki yeni “öcü”yle korkutmaya çalışanların büyük çoğunluğu hiçbir samimiyet yansıtmıyorlar. Baştan sona kadar yanlış olan ilk şey bizzat “sivil faşizm” deyimidir! Çünkü, her faşizm zaten s-i-v-i-l-d-i-r! “Faşizm” deyimini bir kullanmadan, bin düşünelim. Hele hele, hiçbir faşist ortam ve modelle asla ve asla benzeşmeyen günümüz Türkiye’sindeki “gidişatı” uydurmasyon bir “sivil faşizm” sözcüğüyle “öcüleştirmeden” önce külâhı önümüze koyup milyon defa düşünelim.

        ‘Daha fazla demokrasi derken Putinvari yönetime geçebiliriz’

        “Erdoğan, Putin gibi olabilir. Putin her şeyi yapmaya muktedir yönetim anlayışının simgesi. Her şey iki dudağının arasında. Pek çok lider Putin gibi olmak ister”

        Milliyet Gazetesi Yazarı MEHMET TEZKAN: TÜRKİYE’nin bir süreçten geçtiği doğru. Bunu herkes kabul ediyor. Kimileri bu işin sonu çok hayırlı diyor. Ben de uzunca bir süredir aman dikkat diyorum. Eksen kayması olursa daha fazla demokrasi derken Putinvari yönetime geçebiliriz. 21. yüzyıla özgü güçlü tek adamyönetimine! Erdoğan, Putin gibi olabilir, olmak istiyor, emareleri var. Putin, her şeyi yapmaya muktedir yönetim anlayışının simgesi. Her şey iki dudağının arasında. Bu yüzden birçok lider Putin gibi olmak istiyor. İstiyorlar ama ülkelerindeki köklü demokrasi kültürü, demokrasi kaleleri buna izin vermiyor. Bizdeyse sağlambir demokrasi kültürü yok. Kaleler de kâğıttan, üflesen yıkılıyor. Halkın da bu duruma pek aldırdığı yok açıkçası...

        ‘Eleştirilere kulak verip kendimize bakmamız gerekli’

        Vakit Gazetesi Yazarı SİBEL ERASLAN: HER konuda aynı fikirde olmamız gerekmiyor birbirimizi dinlemek için. Öyle bir psikoloji içine hapsolduk ki, neredeyse soru soran herkesi AK Parti karşıtı ya da Ergenekon taraftarı olarak görmeye başladık. Nuray Mert, açılımın maalesef iyi yönetilemediğini, toplumsal barış yerine siviller ve kurumlar arası daha sert ve sekter bir ayrışmayı getirdiğini söylüyor. Mert’in ortaya koyduğu “kibir” meselesi bile tek başına düşündürücü değil mi? Ben siyaset teorisyeni değilim ama bir Müslüman olarak, “kibir” eleştirisi beni ciddiyetle enterese eder, kendimi yoklarım, önemserim bu hissiyatı, niçin böyle bir izlenim vermişim diye durup bakarım kendime. Salt barış temennileriyle olmayacağı gibi, oh olsuncu bir holiganlıkla da geçilemeyecek kadar sağduyu, sabır ve aklıselim gerektiren bir darboğazdayız...

        ‘Otoriterlik şeriattan daha tehlikeli’

        Radikal Gazetesi Yazarı NURAY MERT: BİRİNCİ iktidar dönemi iyi bir rehabilitasyon dönemiydi ama ikinci iktidar dönemi öyle olmadı. Bu iktidar, rejimi sorunlu gördü ama daha çok kendisi açısından sorunlu gördüğü alanları değiştirmeye çalışıyor. Ve askerin zayıflamasıyla bu vesayetin kalkacağını düşünüyor. Böyle kör gözün parmağı bir kurumu zayıflatmak ve dengesini bozmak doğru değil. Uzunca bir süredir, ortalıkta ‘vesayet siyaseti’ eleştirileri dolaşıyor. Ancak, uzun vadede, vesayet siyasetinden kurtulmanın yolu, sadece askeri kendi sınırına çekmek değil, sivil siyasetin kırıp dökmeden yönetebilme kabiliyetine sahip olmasıdır. Yoksa asker gider, sivil dikta gelir. Mevcut iktidar karşısında mevzilerini kaybedenler, Türkiye’de olan biteni kavramaktan aciz düştükçe nasıl binbir komplo teorisine başvuruyorsa, şimdi de iktidar çevresi olan biteni kavrayıp, yönetmekte acze düştükçe karşı komplo teorilerine dayanır oldu. Bunun sonu yok. Daha doğrusu var da, bu son acı bir son. AK Parti iktidarıyla ilgili problemler daha ziyade hep, sanki laiklik tehlikeye giriyor, daha dindar rejim gelecek gibi görüldü. Otoriter lafı telaffuz edilmiyordu son zamanlara kadar. Otoriterlik şeriattan daha tehlikeli. Demokrasi adına otoriterlik daha tehlikeli.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar