Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Osmanlı’nın hâkim olduğu coğrafyada Türkiye yeniden egemenlik tesis edebilir mi?

        TÜRKİYE’nin Batı kadar Doğu’yu da önemseyen, komşularıyla sıfır problem hedefleyen dış politik hamleleri Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olmasının ardından daha da belirgin olarak gözleniyor. Bölgenin en önemli gücünün değişen diplomatik tavrı haliyle dünya ülkelerinin de merceği altında. Son dönemde yabancı basında Türkiye’nin yüzünü Doğu’ya döndüğü, Neo-Osmanlı akımının, Osmanlı’nın ihtişamlı günlerine duyulan hasretle gittikçe güçlendiği ve dış politik ilişkilere de yansıdığı yorumları yapılıyor. Türkiye gerçekten Neo-Osmanlı akımının etkisi altında mı, yoksa dış politikasını etkileyen akım günümüz dünyasında birçok devletin etkinliğini artırmak için tercih ettiği hard power (askeri ve ekonomik güç) yerine soft power (kültürel ve diplomatik güç) kullanımı mı? Türkiye’nin bir dönem Osmanlı himayesinde bulunmuş ülkelerin kendi aralarındaki ihtilaflarının da çözüm adresi olduğunu göz önünde bulundurarak konuyu tartışmaya açtık... Güçlü bir rol model olarak bölgede yeniden Türk hâkimiyeti sağlanabilir mi? Son dönemde benimsenen yaklaşım Osmanlı özlemi mi, modern ve akılcı diplomatik hamleler mi?

        GÜLİN YILDIRIMKAYA

        gulinyildirimkaya@haberturk.com

        Türkiye’nin hâkimiyet arayışı yok, düzenleyici rol oynuyor

        Böyle bir coğrafyada tüm yönlere yoğunlaşmakta fayda var. Başkaları yaptığında hak olan şeyleri Türkiye yapınca Osmanlı ile ilişkilendirmek haksızlık

        USAK Başkanı Doç. Dr. SEDAT LAÇİNER: TÜRKİYE’nin Doğu ile ilişkisi, ekonomik alanda olsun diğer alanlarda olsun Fransa’nın, Almanya’nın gerisindedir. Dolayısıyla başkaları için hak olan bir şeyi Türkiye yapınca Osmanlı ile ilişkilendirmek ya da başka türlü değerlendirmek haksızlık olur. İstikameti Batı’ya doğru ama Doğu, Kuzey veGüney’le de ilişkileri belli bir seviyenin altına indirmesi mümkün değil. Böyle bir coğrafyada tek kanatla uçmak mümkün değil, tüm yönlere yoğunlaşmakta fayda var.Türkiye’nin bir hâkimiyet arayışı yok, bölgede bir regülatör (düzenleyici) rolü oynuyor. Bölgenin sorunları çözülmedikçe bu Türkiye’ye de zarar veriyor. Türkiye’nin derdi, bu zararı minimuma indirmek. Artık ne Türkiye Osmanlı, ne de bölge eski bölge.

        Ortada 700 yıllık bir imparatorluğun mirası var

        Radikal Gazetesi Yazarı CEYDA KARAN: NEO- Osmanlı etkisi yorumlarına katılmıyorum ama tüm bu coğrafyayı 700 yıl boyunca yönetmiş bir imparatorluğun mirası var ortada, Cumhuriyet döneminde görmezden gelinmiş olsa da...

        Türkiye’nin yapmaya çalıştığı şey eski Osmanlı mirasının hüküm sürdüğü topraklarda, Osmanlı’dan daha farklı bir nüfuz mücadelesi. Ortadoğu’da ticari-ekonomik işbirliğiyle kalkınma odaklı, Osmanlı gibi savaşçı değil daha barışçı bir politika izliyor. Türkiye’nin yaşadığı bu süreç, 70 80 yıldır üzerinde taşıdığı kamburları atma çabasıyla da bağlantılı. Neo Osmanlıcılık kaba bir tanım, bu tanım üzerinden tartışılmamalı diye düşünüyorum.

        Yeni Osmanlılık değil, yeni dünyaya uyum

        HABERTÜRK Medya Grup Ankara Temsilcisi MUHARREM SARIKAYA: TÜRKİYE dünyada geçerli olan bir oyunu kendi bölgesinde oynuyor. Bugüne kadar sert güç kullanan Türkiye, bundan sonra bunu akıllı güce çevirmenin adımını atıyor. Tezkereyle hard power gösterirken, diğer yandan işadamlarını götürerek, demokratik açılım sürecini hayata geçirerek, başkonsolosluk açarak soft power sergiliyor. Tercihi de karşıya bırakıyor ki buna da akıllı güç deniyor. Bence bu, Neo- Osmanlıcılıktan öte, dünyanın yeni koşullarına uyumdur.

        O eski dünya artık yok, Türkiye duygusallıkta aşırıya kaçıyor

        Yeni Osmanlılık bir hayalden ibarettir

        HABERTÜRK Gazetesi Yayın Danışmanı MURAT BARDAKÇI’nın önceki köşesinden: OSMANLI kimliği ve kültürü, Cumhuriyet Türkiyesi’nde eski devrin entelektüel çevreleriyle kültürel devamlılık çerçevesinde bağlantısı olan çok dar bir kesimde muhafaza edilirdi ve muhafazanın temelinde siyaset değil, sadece eski devrin unutulmaya yüztutan kültürüne ve sanatına duyulan hasret vardı. Radikal çevrelerde, hattâ Cumhuriyet rejimine en sert muhalif görüşlere sahip olan kesimlerde ise bir Osmanlı muhabbetinden bahsedilemezdi; o çevreler, aksine, hem Cumhuriyet’e, hem de Osmanlı’ya karşı nefrete uzanan hisler taşırlardı. Osmanlı, onlara göre aynı zamanda Halife olan padişahların, sarayın ve devletin şeriatı terketmeleri, dinden uzaklaşmaları ve batılılaşma uğruna “gâvurlaşmaları” yüzünden yıkılmıştı... Son senelerde, kanaatler tamamen değişti; Osmanlı birdenbire baştâcı ediliverdi ...

        Bunda, fikrî temellerini bu kavramlar üzerine kuran bazı cemaatlerin görüşlerinin yayılmaya başlamasının yanısıra, dinin siyasetteki ağırlığının artmasının da etkisi vardı. Dinî çevrelerde Osmanlı’nın şeriatı terkettiği için yıkıldığına inanılmasına ve konunun hiçbir ciddî uzmanının imparatorluğu bir “şeriat devleti” şeklinde nitelememesine rağmen, Osmanlı bir anda sembol halini aldı ve bu sembol bir “din devleti” şeklinde görülür oldu.

        Üstelik, o zamana kadar zaten bir “model” sıkıntısı çekiliyordu ve yanlış olmasına rağmen, elde artık bir model de bulunuyordu. Osmanlı’ya verilen İslâmiyet vurgulu bu yeni kimlik, şimdi aynı zamanda bir “güce hasret” şeklinde tezahür ediyor, bu hasret giderek “hedef” şeklini alıyor... ...

        “Yeni Osmanlılık” yahut “Ottomania” diye isimlendirilen bu akımın temelinde “modelsizlikten”, biraz zorlama ile biraz da yanlış bilgiden, hattâ ortaya atılan bir “yemden” kaynaklanan işte böyle bir yaklaşım vardır. Üstelik “İttihâd-ı anâsır” ve “İttihâd-ı İslâm” görüşlerinin 1910’lu senelerde resmen devlet politikası olarak uygulandığı ama iflâs ettiği ve çöküşle neticelendiği hatırlanacak olursa, bu yeni politikaların da şık sözlerden öteye gidemeyip maalesef sonuçsuz kalacakları bellidir. Geçmiş ise tekrar yaşanmaz, sadece incelenir!

        Türkiye Neo-Osmanlı adı verilen politikalar ile tek merkezli bir yaklaşım içinde. Bölgede hâkimiyet kurabilir mi? Etkin bir güç ama İran’dan güçlü bir Türkiye kabul edilmez

        Hürriyet Gazetesi Yazarı CÜNEYT ÜLSEVER: TÜRKİYE’nin yüzünü Doğu’ya dönmesini ABD ile ilişkilendirmeli. Uzun süre Türk dış politikasının bir merkezi hedef almaktan uzak kaldığını düşünüyordum ama Obama’nın Başkan seçilmesi ve Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı’na getirilmesiyle Türkiye tekrar tekmerkezli politikaya döndü. Türkiye bugün, ABD’nin Ortadoğu’daki temsilciliğine soyunuyor ancak şöyle bir ayrım var: ABD’nin daha evvel sorunlu olduğu ülkelerle ABD arasında bir anlamda arabuluculuğa, ehlileştirmeye soyunuyor.İran, Suriye, Irak gibi ülkeler, Hamas, Hizbullah gibi örgütler, Türkiye’nin bu arabuluculuk işlevi yaptığı ülkeler. Bu anlamda, Yeni-Osmanlıcılık bu ülkelerde geçerli ama örneğin Mısır, Suudi Arabistan gibi Körfez ülkeleri bu yaklaşımdan muaftır. Bu ülkelerle ilgili Türkiye’ye herhangi bir görev yüklenmedi. Evet, Türkiye yüzünü Doğu’ya dönüyor ve bilhassa Başbakan’ın İran’a orantısız yaklaşarak, İsrail’den de orantısız uzaklaşarak duygusal bir tepki verdiğini, biraz aşırıya götürdüğünü düşünüyorum.

        Türkiye Doğu’da Neo-Osmanlı adı verilen politikalar ile tek merkezli, ABD’yi merkeze koyan bir yaklaşım içinde. Türkiye bölgede hâkimiyet kurabilir mi? Etkin bir güç ama bu etkinlik İran’ın üzerine çıkamaz, İran’dan daha güçlü bir Türkiye kabul edilemez. Mısır da, Suudi Arabistan da bunu kabul etmez. Ama Lübnan ister, Suriye ister, Hamas, Hizbullah Türkiye hâkimiyetini ister. Osmanlı’nın her yere hâkim olduğu o eski dünya yok artık.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar