Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Genel olarak yazılı basın zaten tutucu. Teknolojik olarak tutucu. Gutenberg'den beri aynı teknolojiyi kullanıyor. Bilişim çağında bu teknoloji garip sonuçlar doğurmaya başladı. Matbaadan çıkıp okura gelene kadar gazete zaten bayat bir ürün oluyor. Bunun irdelenmesi lazım. Bu temel çelişkiyi düşünüp tartışmaya açmamak statükodur. Rahatlarını bozmak istemiyorlar. Cep telefonları gazetenin yerini aldı. Her saat her dakika haberleri takip edip hatta izleyebiliyorsunuz. Gazeteden daha ileri bir iletişim aracı haline geldi. Teknolojik tutuculuk giderilmediğine göre, geriye yorumlarda ilerici olmak kalıyor. Orada da herkes kendi statükosunun sözcülüğünü yapıyor. Dünyanın yeni gerçeklerine açılmak ürkütücü geliyor. ABD'de bir siyah tenli başkan seçiliyor, Türkiye'de belirli bir çevrenin dışından bir Başbakan veya iktidar geldiği zaman uzaylı gelmiş gibi karşılanıyor. Dünyada yeni bir teori konuşuluyor; singularity. Bu teoriye göre, bütün akıllar web sayesinde tek bir beyin olacak. Bilim adamları konuşuyor, gerçekleşmeye doğru gidiyor. Bilgisayarların insanlardan daha daha hızlı değişen yeni formülasyonlar üretmesi sağlanıyor. Böyle bir ortamda gazetecilerin daha ileri, daha cesur, daha atak olmaları gerekir. Statükoyu anlamak, anlatmak, savunmak başkalarının görevi olmalı. Sürekli yaşlanan genç insanlar gazeteciler, topluma yansıttıkları düşünceler yaşlı. Bizim mesleğin sıkıntısı bu.

        SERDAR TURGUT-AKŞAM GAZETESİ YAZARI: TÜRK MEDYASI YÜZDE YÜZ STATÜKOCUDUR, BUNUN DEĞİŞMESİ İÇİN SAVAŞ VERİYORUZ

        Genel bir saptamayla başlayayım. Gazetelerin artık öldüğü yerine elektronik basının geçeceğine inanmıyorum. Özellikle dönemimizde geçerli değil bu görüş.. Gazetelerin beklentilere artık karşılık veremediği kesindir ama buna bakarak kağıt basının öldüğü sonucuna varmak ciddi bir yanlıştır.

        Zamanımızda her okuyucunun üzerinde aşırı bir bilgi yüklemesi var (overload) her yerden her an enformasyon fışkırıyor, siz istemeseniz de enformasyon

        gelip buluyor sizi. Bir televizyon ekranına bile bakarken aynı anda beş-altı farklı enformasyon görülebiliyor seyirci, aynı anda cep telefonundan ve bilgisayarından da farklı enformasyonlar alabiliyor. Bu kadar fazla enformasyona ihtiyacı olup olmadığı da belli değil, kendisi de bilmiyor bunlarla ne yapacağını.

        Gazeteler eğer okuyucuya ilave bilgiler vereceklerse bunun farklı bilgiler olması gerekiyor. Yani klasik gazetecilik anlayışının yoğunlaştığı alanların dışına çıkıp aşırı enformasyonu o alanlarda derleyip toparlayarak yazabilecek gazetecilere ihtiyaç var. Aşırı enformasyonun toparlanıp bilgi haline getirilmesi önemli iştir. Economist dergisinin büyük başarısı bu rolü iyi başarmasına bağlıdır.

        TİME ve NEWSWEEK birbiri ardına yaptıkları kapsamlı redesign ile klasik habercilikten çıktılar onlar artık zamansız (timeless) haberler yapacaklar. Pop-kültür, sanatlar edebiyat ve life style konularında bilgili ve yoğun içerikli yazılar çok daha önemli oluyor. Gazeteler artık ölüyor denilen bir dönemde dünyada bu konuya en fazla kafa yoran insan oması gereken Rupert Murdoch, Wall Street Journal gazetesini 5 MİLYAR dolar gibi inanılmaz bir fiyat vererek satın aldı. O gazete de şimdi burjuvaziye yaşam kültürünü anlatan bir gazete olmak yolunda uğraşıyor ve hala daha bence dünyanın en iyi gazetesi.

        Özellikle ekonomik kriz döneminde okuyucuların kendilerine hayatı anlamlandırabilecek yazılara ihtiyaçları artıyor. Bu nedenle, dönem farklı yaklaşımları gazetelerde denemek için çok uygun. Dünyanın en kaliteli ve içerik yoğun dergisi olan New Yorker’ın Amerika tam büyük depresyona gitmek üzereyken yayın hayatına atıldığını unutmayalım.

        Dolayısıyla yeni dönemde klasik yazar anlayışı da radikal biçimde değişecek. Eski gazete anlayışında baş tacı edilen dünün siyasi gelişmeleri hakkında fikir bildiren ve yol gösteren ağır ağabeylere artık gerek yok. Onların genelde ilgilenmediği konulara önem verip o konularda ortaya iyi yazılmış metinler çıkarabilen kültürlü yazarlara ihtiyaç çok yoğunlaşacak önümüzdeki dönemde.

        Türk medyası statükocu mu? Yüzde yüz statükocudur, evet. Zaten bunun değişmesi için savaş veriyoruz. Herşey çok güzel olacak bence. Bazı insanlar da daha kötü olacağını söylüyor ama ben kötüye gideceğine inanmıyorum.

        AKİF BEKİ-RADİKAL GAZETESİ YAZARI: MEDYAMIZ KENDİ DOĞASINA AYKIRI BİR DURUMDA

        Aslında medya ve medyacılar değişim aracıdır. Değişim de dünya döndükçe olmak durumundadır. Bu rolü yeterince yerine getirip öncülük yapabiliyorlar mı?

        Hayır. Türkiye'de toplumun değişim ve dönüşümünü medyanın geriden takip ettiğini hepimiz görüyoruz. Kendi doğasına aykırı bir durumda medyamız. Türkiye'de siyasetten sosyal hayata her alanda dönüşümler yaşanırken medyada yenileşmeye tanık değiliz. Medyada kuşak değişimine ihtiyaç var. Eski tip gazetecilik ömrünü tamamlamak zorunda. Bütün mesele şu; be geç mi olsun, çok daha geç mi olsun? Toplumun hayatın gerisinden giden medya ne kadar daha geciktirilecek? Eşyanın

        tabiatı gereği tasfiye eninde sonunda olacak. Önemli olan şahıslar değil, zihniyetler. Dünyaya açık, zihni açık, algıları açık, yeniliğe açık, fikri sabitte takılıp kalmayan, kendi takıntılarını topluma dayatmaya kalkışmayan, müfettişlik oynamayan bir gazetecilik profiline ihtiyaç var.

        ALPER GÖRMÜŞ - TARAF GAZETESİ YAZARI: TÜRK GAZETECİLİĞİ YERLERDE SÜRÜNÜYOR

        Türk medyası tabii ki statükocu, çünkü demokratik bir ülkede olması gerektiği gibi toplum odaklı değil, devlet odaklı bir faaliyet yürütmektedir....

        Demokratik bir ülkede medya, başta devlet adına iktidar gücünü kullanan organlar olmak üzere bütün güç merkezlerini denetlemekle görevlidir. Fakat pratikte gördüğümüz, medyanın, bu merkezler yararına yurttaşları zapturapt altına almaya yarayan ideolojiler ve zihniyet kalıpları üretmesidir.

        Demokratik bir ülkede medya “sessizlerin sesi” diye tanımlanır; güçlüler seslerini nasılsa duyurmaktadır. Aslında bu işlev, “güçlüler” açısından da hayatidir. Çünkü bu sayede onlar, yönettikleri, çalıştırdıkları insanların taleplerini öğrenebilir ve böylece iktidarlarını daha geniş bir meşruiyet temeli üzerinde kurabilirler. Tabii bu söylediğim şey, otoriter-totaliter rejimlerin medyaları için geçerli değildir, çünkü o yönetimler için halkın taleplerinin bir önemi yoktur; dolayısıyla demokrat zihniyetli bir yönetimin medyaya duydukları ihtiyacı onlar duymazlar.

        Bu söylediklerim, Türk medyasının neden statükocu olduğunu da açıklıyor: Statükocu, çünkü yurttaşların değil, devletin taleplerini önde tutuyor. Medeni bir ülkede medya, yurttaşların taleplerini devlete ve başka güç odaklarına iletmede “media”lık (ortam, vasat) görevini görürken, Türkiye'de tam tersine, devletin yurttaşlar için belirlediği “kırmızı çizgi”leri ve yasakları devlet adına yurttaşlara zerkediyor. Sonuçta ortaya hak ve özgürlükleri değil yasakları savunan bir medya çıkmaktadır ki, yurttaşlar, bazen bilinçle bazen de ontolojik bir sezgiyle böyle bir medyayla aralarına büyük mesafeler koyuyorlar.

        Bence “değişimci” Türk gazetecileri post-modern bir yanılgıyla yurttaşların biçimsel değişikliklerle “tavlanabileceğini” düşünüyorlar. Bu alanda muazzam ilerlemeler olduğu açık; hatta belki “muasır medeniyeti aşmak” konusunda en fazla iddialı olduğumuz alan bu alandır. Ne var ki, bu hamleler, Türk gazeteciliğinin yerlerde sürünen itibarına pek az olumlu katkıda bulunuyor.

        HASAN PULUR-MİLLİYET GAZETESİ YAZARI: ESKİ TİP GAZETECİLİK TASFİYE OLMAZ, KENDİLERİ AYAKLARINI DENK ALSINLAR

        Eski tip gazeteciliğin tasfiye olacağı arzudan ibaret. Okurun varsa tasfiye edilemezsin, patron senden vazgeçmez, arz-talep meselesi bu. Medyayı statükocu görmüyorum, bütün gelişimleri duyuran medya. Türkiye'de en ilerici hamleler sosyal adaletten çağdaş yaşama medyada atıldı. Bütün fikirler nerede yayınlanıyor, önderliği kim yapıyor? Televizyonlarda, radyolarda, gazetelerde konuşuluyor tüm fikirler. Asıl statükocular herkesin kendileri gibi düşünmesini bekleyenler. İnternet sitelerimize bakın, dünyanın ilerisine bile geçmiş. Komşularımızın medyasına bakın, Yunanistan'a, Bulgaristan'a, Irak'a, İran'a, Suriye'ye bakın, bir de Türkiye'ye bakın. Bir Yunan dizisi oyunuyor mu Türkiye'de? Ama Türk dizileri Yunanistan'da da Arap ülkelerinde de oynuyor. Ertuğrul Özkök başkanlığında tasfiye kurulu kursunlar da kimler tasfiye ediliyor onu görelim. Kendileri ayaklarını denk alsınlar. Bazı istediklerini söyletemiyorlar eski gazetecilere. Ayrıca da bütün bunlar genel olarak fazla ilgilendirmiyor beni. Bana imkan verilirse yazarım, verilmezse verilmez, arz-talep meselesidir dediğim gibi.

        HASAN KARAKAYA- VAKİT GAZETESİ YAZARI: DÜNYA İNANCA YÖNELDİ, KARTEL MEDYASI YENİ FARKEDİYOR

        Türk medyası yarım asırdır milletten kopuk durumda. Kartel medyası dediğimiz gazetelerde Türk halkından, inancından kopukluk var. Toplum mühendisliği ile kitleler oluşturmak, onlara giyim kuşam dayatmak gibi çabaları var, bir taraftan da toplum değiştirme gücümüz yok diyorlar. Neyse ki toplum sağduyulu, tam tersi istikamette hareket ediyor. Nevzat Tandoğan vardı Ankara valisi, 'Bu ülkeye komünizm gelecekse onu da biz getiririz' diyordu, bugün de Aydın Doğan medyası muhafazakar medyaya dönüş olacaksa onu da biz yaparız, istediğimiz gibi olsun diyor. Tasfiye kuşkusuz olacak, asparagas gazetecilik bitecek, Uğur Mumcu'nun dediği gibi bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar çoktu, bunlar gidecek. 28 Şubat sürecinde özellikle yönlendirme haberler yapıldı, yüzde 25 haber yüzde 75 yorumla halk yönlendirilmeye çalışıldı. Şimdi onun sancısını çekiyorlar. Birçok gazete kapısına kilit vuracak, 5 seneye gazete kalmayacak. Saygın ABD gazeteleri de artık internete yöneliyor, Türkiye de buna mecbur. Ben ekrandan okumak yerine kağıttan okumayı zevkli buluyorum ama bu internete direnmemi gerektirmiyor. Dünya değişti, maddeden manaya, inanca yöneldi. Sanayi devrimiyle insanın özünü inkar eden anlayış yerine batılı politikacılar ve aydınlar ruhsal kimliğe dönüyor.Ne acı ki, bizim medya yogayı, Budizmi öneriyor. “Türkiye'de kaybettiğin ruhu git Uzakdoğu'da ara” diyoruz.

        NİHAL BENGİSU KARACA-GAZETE HABERTÜRK YAZARI: ÖNGÖRÜ ÖZÜRLÜSÜYÜZ

        Medya genelde statükocu, bu da bir yere kadar doğaldır. Her medya grubu bir cumhuriyet gibi, bir feodal beylik gibi, bir düzen kurmuş ve bu düzenin avantajlıları değiştirmek istemiyor. Mevcut statünün ne kadar hayırlı olduğunu iddia ediyor. Sonra kendi içinde sarsıldığını gösteren savrulmalar, kopmalar oluyor. Tadilat, vakti geldiğinde kaçınılmazdır. Önemli olan değişimin evrim mi devrim mi olacağı. Zaman içinde yıpranmayı aşmanın çözümü devrim niteliğinde değişimler midir? Yapıyla doku uyuşmazlığı yaşamayacak ama değişen dengelere

        uyum sağlayacak çözümler üretmek gerek. Bizim değişikliklere adapte olurken de şöyle bir hatamız oluyor. Öngörü özürlüsüyüz. Yenilik ve değişiklik önceden kendini hissettirir halbuki. Biz gecikiyoruz, sonra da kucağımızda buluyoruz. Hızlı adapte olalım derken etik değerler, ilkeler paramparça oluyor. İnternet medyasında bunu yaşıyoruz örneğin. Yazarın başlığını değiştirmek bence suçtur. Benden alıntılanan yazıya kendi başlığını atıyor. Benim altını çizdiğim yeri değil, bir imanın sözcülüğünü yapmak üzere başka bir şeyi öne çıkararak alıntılıyor. Bu, sorgulanmıyor da.. Sorgulasan adı özgür düşünce oluyor.

        Özgür düşünce güzel ama herşeyin bir yolu yordamı, felsefesi var. Böyle olunca da o teknoloji ve getirdiği güzellikler bir tarafa bırakılıp alanın tamamı sorgulanır oluyor. Yenilikleri ve değişen dengeleri tartışmadan, felsefesini ve ahlakını oturtmadan hayatınıza dahil etmeniz, o zemini tümüyle tartışılır hale getiriyor.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar