Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dün TBMM, Ahmet Davutoğlu başbakanlığındaki hükümetin sunduğu Suriye'ye askeri müdahale öngören tezkereyi görüştü ve kabul etti; oysa aynı TBMM, 2003 yılında, Irak için getirilmiş benzer bir tezkereyi red etmişti.

        Elbette şartlar değişince tavırlar da değişebilir; ancak '1 Mart tezkeresi' ile dün Meclis'ten geçen --herhalde bundan böyle '2 Ekim tezkeresi' diye anılacak-- tezkereyi doğuran şartlar değişse de, temel itirazlar yerinde duruyor.

        İkisi de Türkiye'yi kendi seçmediği savaşların bir parçası haline dönüştürme amaçlı... İkisi de yabancı askerlerin topraklarımızda konuşlanmasına izin veriyor... İkisi de genel hatlarıyla olmayacak duaya ''Âmin'' diyor...

        Önce şu 'olmayacak dua' konusuna yoğunlaşalım...

        1 Mart tezkeresi, ABD'nin elinde insanlığı tahrip edecek kirli silâhlar bulunduğu iddiasını yaydığı Saddam Hüseyin'i devirip Irak'a demokrasi götüreceği varsayımına dayalı bir savaşta Washington'a yardımı öngörüyordu.

        Bombalar yağdırılan bir ülkeye zorla demokrasi götürme beklentisi olmayacak duaya ''Âmin'' demekten farksızdı.

        Nitekim, ABD Saddam'ı devirdi, ama Irak'a demokrasi gelmedi. Buna karşılık, kan geldi, gözyaşı geldi, terör geldi... Huzur kaçtı... 1 milyonun üstünde insan öldü...

        TBMM tezkereye ''Hayır'' dediği için Türkiye bu tablo içerisinde yer almamış oldu.

        Aradan bunca yıl geçtiği, operasyon mahalli Suriye toprağı olduğu ve müdahale bir terör örgütünü durdurma gerekçesiyle yapılacağı için şartlar değişik gibi görünüyor. Oysa varsayım bu defa da aynı: Müdahaleyle düzen ve huzur getirmek... Sadece Kobani'ye de değil, mümkün olursa bütün Suriye'ye...

        Söylemeye gerek var mı, bilmem; ancak biz ne kadar iyi niyetli olursak olalım, silâhlı müdahaleyle bir ülkeye demokrasi götürmek, insanlarını mutlu kılmak mümkün değildir...

        Tam tersine, Irak'ta, Afganistan'da, Libya'da yaşandığı üzere, her müdahale, çiçeklerle karşılayacağı sanılan yerel halkları 'düşman' haline getirir...

        Irak'ta, Afganistan ve Libya'da 'kurtarıcılar' bugün o ülkelerde 'düşman' sayılıyor...

        Diyelim Suriye'nin tepkisi, biraz da bizim iyi niyetimiz sayesinde, daha farklı olacak ve müdahale rejim değişikliğini de getirecek... Sonuç değişecek mi peki?

        Olağanüstü kolaylıklar sağlama amaçlı bir 'tezkere' çıkararak gönüllerini kazanmaya çabaladığımız ABD öncüğündeki koalisyon güçleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu'nun arzuladığı türden bir yönetimin Şam'da işbaşına gelmesine geçit verecekler mi?

        Kesinlikle hayır. Şam'da rejim değişikliği konusunda Türkiye'nin arzuladığı ile ABD ve koalisyonun (Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin) istediği taban tabana zıt. ABD Türkiye'nin Suriye'deki müttefik saydıklarını 'terörist' kabul ediyor; Katar dışındaki Körfez ülkeleri de öyle...

        Tezkere sayesinde Beşşar Esad ve Baas rejiminden Suriye kurtulsa bile, kurtuluş sonrasında bunu sağlayanlar arasında kavga kopacağına emin olabiliriz. Türkiye'nin yalnız kalacağına ve tezkere çıkardığına pişman olacağına da...

        Yabancı askerlerin topraklarımıza gelmesi ve Türkiye'nin müdahalesiyle Kobani'de meydana gelecek sarsıntının ülke içi dengeleri değiştirmesi yüzünden olabilecekleri de hesaba katarsanız...

        Her yönüyle tehlikeli, hadi daha yumuşak bir sözcük seçerek 'riskli' diyeyim, bir girişime kapı aralanmış oldu.

        İşin ilginç yönü, '1 Mart tezkeresi' çıkmasın diye canla başla çaba göstermiş bir ismin, şimdi, değişik konumuyla, '2 Ekim tezkeresi'nin altına imza atmış olmasıdır.

        Fazla bir değişiklik yok 2003 ile 2014 arasında; en önemli değişiklik, galiba, konumların değişmesidir...

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar