Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kritik dönemlerde hep aynı soru zihnimde dolanmaya başlar: Ben neyi savunuyorum? Ak Parti’yi mi? Tayyip Erdoğan’ı mı? Abdullah Gül’ü mü? Yoksa derdim hepsinden daha büyük, daha kapsamlı mı?

        Ömrümün büyük bir bölümünde siyaseti yakından izledim. Yalan söyleyecek değilim; her dönemde kendimi yakın hissettiğim partiler farklı oldu. Son 30 yıldır her gün çoğu siyasi ağırlıklı yazılar yazdığım akılda tutulursa, tercihlerimin beni nasıl yönlendirdiğine dair yolda bıraktığım ipuçlarına kolay ulaşılır.

        Eli kalemlilere açılan sütunlar akıllarını geniş kitlelerle paylaşmaları içindir; ben de her iktidar döneminde bunu en cömertçe yerine getirenlerdenim.

        Lâfı fazla uzatmadan söyleyeyim: Ak Parti’ye kuruluşundan beri olumlu yaklaştım. Milletimizin çoğunluğunun arzuladığı temel ilkeleri benimsediği, dünyanın gittiği yönü doğru okuyup ülke menfaatlerini önde tutan politikalar üretebilecek çapta bir kadroya sahip olduğu ve sorunların üzerine cesaretle gidebildiği için...

        Bugün de rakipleriyle karşılaştırdığımda Ak Parti’yi öncü bir siyasi çizginin temsilcisi olarak görüyorum.

        Yukarıdaki özet, benim için birinci önceliğin şahıslar değil ülke menfaati olduğunu ve Ak Parti’yi de o yönde desteklenecek bir siyasi çizgi olarak gördüğümü anlatmıştır umarım.

        Ak Parti çizgisinden vazgeçer, şimdi beğenmediğim bir başkası temel değerler istikametinde konuşlanırsa... İçinde dostlarım, arkadaşlarım, sevdiğim insanlar bulunmasına bakmadan, hiç tereddütsüz, safımı yeniden belirlerim.

        Partili veya partici değil, zaman içerisinde yarıdan fazlası Ak Parti seçmeni haline dönüşmüş, özgürlükleri, demokrasiyi, dini değerleri önemseyen, ayrılık-gayrılık gözetmediği gibi farklılıkları zenginlik olarak gören toplumun tercihlerinden yanayım.

        ‘Ortak akıl’ deyimiyle ifade edilebilecek bir karar alma sürecinin doğrulara erişmede vazgeçilmez olduğuna inanıyorum.

        Yüzde 35’le başlayan oylarını zaman içerisinde yüzde 52 düzeyine çıkarması Ak Parti’nin, başkalarına sürpriz gelse bile, bu siyasi çizginin potansiyel halk desteğinin yüzde 70 olduğunu daha ilk günden ilân etmiş biri olarak beni hiç şaşırtmadı.

        Son cumhurbaşkanlığı seçiminde ‘ortak akıl’ görüntüsü biraz daha fazla vurgulanmış olsaydı, sandığa yüzde 52 olarak yansıyan oranın hayli yüksek gerçekleşebileceği kanaatindeyim. Biraz daha kucaklayıcı bir üslup ve halkın teveccühü istikametinde bir vitrin çalışması eşliğinde gidilecek seçimde oylar çok daha yukarı fırlasaydı fena mı olurdu?

        Galiba sorunum şurada: Ak Parti’yi ‘Ak Partili’ kalemler kadar savunmuyorum... Tayyip Erdoğan’ı ‘misyon adamı’ olarak görüyor ve takdir ediyorum, ama onu bazılarının her yazardan beklediği coşkuyla övmüyorum... Abdullah Gül söz konusu olduğunda biraz daha fazla ‘taraf’ görüntüsü veriyorum; fakat bunun üzerimdeki etkisi rahatsız edici: Baştan ‘taraf’ görülmem arzu ettiğim açıklıkta derdimi anlatmayı kısıtlıyor çünkü...

        Her gün bıkıp usanmadan yazılarla okur karşısına çıktığım son 30 yıl boyunca iç dökmemi gerektiren bir durum hiç olmamıştı. Bugünün şartları beni buna zorluyor.

        İlk bakışta farklı görünseler bile her dönemin çetin zorlukları vardır; hele 2071’e kadar iktidarda kalmayı planlayan bir siyasi partinin yollarına kimse gül dökmez.

        Ne bizim memlekette, ne de bir başkasında...

        ‘Akıl akıldan üstündür’ sözünü ise hiç yabana atmamak gerek...

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar