Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ABDULLAH Gül seçimde Tayyip Erdoğan’a verilen oyların yüzde 52’yi bulmamasından cesaret alarak yapmış çıkışını... Öyle diyorlar.

        Tayyip Erdoğan da, kendisinden sonra AK Parti’nin başına Abdullah Gül gelemesin diye kongrenin devir-teslim töreninden bir gün önce yapılması için bastırmış... Öyle diyorlar.

        Sağda-solda yazılanlara baktığınızda AK Parti’de kılıçların çekildiğini düşünmeden edemiyorsunuz...

        Önüne çıkarılan engeli aşmak için, kongreye aday olarak katılabilmek amacıyla, Cumhurbaşkanlığı’ndan bir-iki gün önce istifa edeceğini gündeme taşıyanlar oldu. Hatta senaryoyu “AK Parti’yi ele geçiremezse yeni bir parti kurma yoluna gidebilir” noktasına kadar vardıran muhayyilesi genişler de var.

        O halde ben de düşündüklerimi yazabilirim.

        Üzerine senaryolar yazılan kişi, Abdullah Gül, siyaset heveslisi biri değil. Yıllar önce milletvekilliği teklifi aldığında bayağı düşünmesi gerekmişti. Karar verip siyasete girdikten sonra işgal ettiği her konuma bir heves uğruna ya da koltuğu önemsediği için gelmedi.

        Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı gibi, her faninin gözünde büyüttüğü, politikacıların uğruna savaşları göze aldığı koltuklardan söz ediyoruz.

        Şu sırada en fazla istediği şeyin, Çankaya’da şerefiyle yerine getirdiği Cumhurbaşkanlığı görevi tamamlanır tamamlanmaz köşesine çekilmek olduğuna bahse girerim.

        Köşesine çekilmeli, Bill Clinton ve Tony Blair’in şimdilerde yaptığı türden, anılarını yazmak ve deneyimlerini dinlemek isteyen kurumların davetine icabet edip konferanslar vermek gibi uğraşlara mı vaktini hasretmeli?

        Herhalde en severek yapacağı iş bu olurdu.

        Peki neden o halde, yıllardır peşinden koşan Cumhurbaşkanlığı muhabirlerine veda ettiği gün, “Görevim bitince partime döneceğim” açıklamasını yaptı öyleyse?

        “Misyon adamı” deyimi epeydir unutuldu; bu tür sorular da deyim unutulduğu için soruluyor. Yapılan araştırmalarda AK Partili seçmenin büyük çapta partinin başında görmek istediği isim o; isteyenlerin oranı yüzde 70’lerin üzerinde ve her geçen gün oran daha da tırmanıyor. Benzer bir beklenti AK Parti teşkilatında da var ve yedi yıl öncesine kadar birlikte siyaset yaptığı arkadaşlarında bu istek çok daha fazla.

        Dıştan bakıldığında hemen fark edilen bir başka gerçek de şu:

        AK Parti’ye oy vermeyen kitleler de Abdullah Gül’ün siyasette yer almasından memnun olacağa benziyor...

        AK Parti’ye yeni bir heyecan, oylarına ek katkı için en uygun formül, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı sonrası yeniden siyasi hayata dönmesi görünüyor.

        Varlığını “misyon” ile tanımlayan biri için bu beklentilere sırt çevirmek hayli zor. İşin özeti şu: Partiye dönme açıklamasını, makamlara duyduğu arzu ve hevesle değil, “İhtiyaç varsa, ben de varım” mesajı olarak yorumlamak gerekir.

        Tayyip Erdoğan da, Çankaya’ya çıktıktan sonra, geride bıraktığı partinin ve hükümetin, gücünü artırarak devam etmesini isteyecektir.

        “Bu, kimin elinde gerçekleşebilir?” sorusuna, siyasi yasaklı olduğu dönemde Başbakan, “e-muhtıra” günlerinde Cumhurbaşkanı belirlerken vermekte zorlanmadığı cevabı, bu defa da bulmakta zorluk çekmeyecektir.

        Gül’ün “Partiye dönerim” mesajının rahatlattığı kişilerin başında geliyorsa Tayyip Erdoğan, hiç şaşırmam.

        Ya kendisine ihtiyaç duyulmuyorsa veya AK Parti yeni bir isimle yola devam etmek istiyorsa? Evet, o durumda ne olacak?

        Sorunun cevabı bu yazının içinde var.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar