Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YAVAŞ gitse de süreç işliyor: Yeni hükümeti kurmakla görevlendirilen Ahmet Davutoğlu ile arkadaşları, haftanın ilk 3 günü, CHP, MHP ve HDP’nin koalisyon konusunda görevlendirdiği kadrolarıyla görüştü. Öyle anlaşılıyor ki Meclis’te, istendiği takdirde hükümet kurmayı sağlayacak bir zemin bulunuyor.

        CHP’nin 14 maddelik ilkeler manzumesini üzerinde tartışılır değerde bulduğunu açıkladı Başbakan Davutoğlu. Bu önemli. CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu da koalisyon zeminini zedeleyebilecek sözlü ve fiili aşırılıklardan kaçınılmasını parti örgütüne duyurdu. Bu daha da önemli.

        MHP bile, evet 7 Haziran gecesinden başlayarak “Biz yokuz” mesajını veregelen parti bile, CHP’li veya MHP’li bir koalisyonu AK Parti’ye tavsiye etti, ancak tek seçenek “AKP-MHP hükümeti” kalırsa kendi ilkeleri çerçevesinde bunu da düşünebileceklerini bildirerek koalisyona açık kapı bıraktı.

        Tanımaz göründüğü HDP’yi başka bir partiye koalisyon ortağı olarak tavsiyenin garabeti ortada.

        Neyse...

        HDP’nin, “İçinde yer alarak veya dışarıdan destekle AK Partili bir hükümet mi, asla” pozisyonundan uzaklaştığını, dünkü buluşma sonrasında Başbakan Davutoğlu’nun ağzından dinledik. “Barış süreci” öncelikli bir hükümet istiyor HDP ve bunun için fedakârlığa hazır. HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın buluşma öncesi yaptığı “PKK kesinlikle Türkiye’ye karşı silah bırakmalıdır” çağrısı da, öncelikli tercihi olmasa da, AK Parti için, HDP’yi potansiyel koalisyon ortağı haline getirmiş olmalı.

        AK Parti’nin ilk tercihi herhalde CHP’li bir hükümet olacak.

        Keşke bayram sonrasını beklemeden CHP ile ortaklık pazarlıklarını başlatsa AK Parti...

        Evet, işbaşında bir hükümet var, ama 7 Haziran’dan beri, artık o, günlük işleri yürütmekle görevli “geçici bir hükümet”... Böyle bir hükümetle uzun süre yönetilmek ülke için risklidir; işin uzaması, bir süre sonra AK Parti için de sorunlar doğurur.

        Daha şimdiden sorunlar kendini belli ediyor.

        Bir örnek yeterli: Anayasa Mahkemesi (AYM), önceki gün, hükümetin önem verdiği “dershaneleri kapatma”yı öngören yasayı iptal etti. “Çoğunluk” oyuyla alınmış bir karar, ama karar işte. Kararı, 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği referandumu sonrasında yeniden yapılanan AYM’nin o tarihten buyana aldığı nice “özgürlükçü” karardan biri saymak pekâlâ mümkün.

        Protesto eylemlerini haklı bulan, yasak kitaplar konusunda hassasiyet gösteren, bilişim yasasının aşırılıklarını tırpanlayan, Twitter yasağını kaldıran, tutuklu milletvekillerini tahliye eden bu AYM’dir. Sonuçta öğrencileri üniversiteye hazırlama hizmeti veren bir ticarethaneyi kapatmaktan yana karar vermekte zorlanması doğal.

        Ardından patlayan tartışma ise doğal değil.

        İnsanlar verilen karara saygı duymak yerine, böyle bir karar alınmasını 7 Haziran seçiminin sonucuna bağlıyor; bu yolla hem ülkenin demokratik yapısı, hem de hükümetin muktedirliği sorgulanmış oluyor.

        “Risk” dediğim işte bu tartışma türü gelişmeler...

        7 Haziran’da sandığa yansıyan milletin iradesi, AK Parti’nin başını çekeceği, ama yanına ortak alacağı bir başka partiyle anlaşıp uzlaşarak iktidarını sürdürebileceği bir hükümetin oluşmasıdır.

        Hangi partiyle uyumlu çalışabileceğine inanıyorsa AK Parti yönetimi, onunla uyum zemini arayışına hemen girmelidir.

        Milletin iradesine saygı bunu emrediyor çünkü.

        İlk tur görüşmeler hükümet kurulmasının mümkün olabileceğini gösterdi; bu hayırlı bir başlangıç.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar