Bir dizinin bana düşündürdükleri
TÜRKİYE’ye başkanlık sistemi çoktan gelmiş, uygulamaya konulmuş; hiç değilse ABD’de şu sırada ilgiyle izlenen televizyon dizisi “Madame Secretary”nin senaryo yazarlarına göre öyle...
Amerikan dışişleri bakanının karşı karşıya kaldığı zor sorunları işliyor her bölümünde dizi; önceki bölümlerde de Türkiye’nin adı geçiyordu, ama son iki bölüm (14 ve 15) ülkemizi de içine alan entrikalara ayrılmış...
CBS Televizyonu’nda önceki akşam gösterilen son bölümde, bayan bakan Ankara’ya geliyor, çözmesi gereken sorun için Türk meslektaşıyla görüşüyor; pazarlıkta istediğini alamayınca, “O zaman beni Başkan Kozlu’yla görüştür” diyor... Türk dışişleri bakanı Canoğlu’nun verdiği cevap şu: “Benim savunduğum görüş kime ait sanıyorsun?”
Dışişleri bakanı ve başkan var dizinin Türkiye’sinde, ancak başbakan yok...
Yapımcılar başları ağrıyabilir diye olmalı, dizinin Türkiye’de geçen bölümlerini stüdyoda çekmişler. Tarlabaşı diye sundukları yerin İstanbul’la ilgisi yok. Ankara diye sundukları kentin içinden tramvay geçiyor.
Türkiye, diziye göre, ABD için “güvenilmez bir müttefik”...
Eh, bunca hata yapıldığına göre, “güvenilmez müttefik” yakıştırmasının da senaristlerin muhayyilesinin eseri sayabiliriz.
Özellikle de ülkemiz henüz “başkanlık” sistemine geçmediğine göre...
İlginç bir ayrıntı şu: Amerikan dışişleri bakanı (dizide Téa Leoni başarıyla canlandırıyor) uzun yıllar CIA’da operasyonları planlayan ekip içerisinde görev yapmış biri... ABD başkanı da CIA kökenli dizide... Türkiye’yi içine çeken operasyonu, senaristler, Beyaz Saray’da sık sık bir araya gelen üç kişi arasında geçen müzakerelerle başlayıp bitirdiler: ABD başkanı, dışişleri bakanı ve CIA direktörü üçlüsü...
Üçü de istihbarat kökenli...
CBS Televizyonu’nun devam ettirme kararı verdiği dizi, bizde de D-Smart kanallarından birinde (FoxLife) çarşamba akşamları gösteriliyor. Ancak hayli geriden... Ben ise merakımı yenemeyip, uyumama pahasına, gösterildiği anda CBS’den izledim Türkiye’de geçen son bölümü.
Elbette filmler ve dizilerin gerçeklerle örtüşmesi gerekmez; hayaller gerçek olsaydı her şey farklı yaşanırdı. Ancak yine de, özellikle ABD dış politikasında, filmler ve dizilerin politik birer unsur olarak kullanıldığını unutmayalım. CIA’da bu amaçla kurulmuş bir birim bile var.
(Son zamanlarda bizde gösterime giren bazı filmler ile TV ekranlarını zenginleştiren dizilere bakınca, “Acaba MİT de böyle bir bölüm mü kurdu?” diye düşünmeden edemiyor insan. Neyse.)
“Madame Secretary” dizisinin mesajının bize dönük olduğunu sanmıyorum. Türkiye’yi “güvenilmez”, Türk politikacıları “küçük pazarlıklarla ülke çıkarlarını hiçe sayabilen” tipler, Türkiye’den görüntülere yansıyan insanlarımızı karikatür karakterleri gibi sunmak bizde fazla bir etki yapmaz; gerçeği yansıtmadığı için...
Dizinin mesajı bize değil, başta Amerikalılar olmak üzere diziyi izleyecek başka ülkelerin insanlarına ise, amaç ne olabilir?
Haberdar olan bazı yayın organları, “Midnight Express gibi” benzetmesi yaptı dizi için... O filmin Türkiye’yi rezil etmek amaçlı çekildiğini biliyoruz. Filmde hayatı sergilenen kişi bile, yıllar sonra, oyuna getirildiğini ifade etmişti.
Filmin gösterime girdiği yıl 1978’di. Şu günlerde ekrana yansıyan dizi için “Mesajı ne?” sorusuna cevap, kötücül filmin çevrildiği 1978 yılının Türkiye şartlarıyla bugünün mukayesesinden çıkarılabilir.
Galiba bu yolda çaba göstermeyi sizlere bırakmam daha doğru olacak.
- Batı ile değişen rollerimiz8 yıl önce
- Yangın daha da yayılmadan...8 yıl önce
- Biz birbirimizi yerken...8 yıl önce
- Seçim sonrası Türkiye tablosu8 yıl önce
- Yeni yıl dilekleri yerine...8 yıl önce
- Anakronizm8 yıl önce
- Silah ve demokrasi bir arada olmaz8 yıl önce
- O fotoğraf yanlış8 yıl önce
- Tarih bizde hep tekerrür eder8 yıl önce
- Olana bir de bu gözle bakın8 yıl önce