Meclis'e yakışan özgürlüklere sahip çıkmaktır
“KAMU düzeni, kamu düzeni” diye yer gök inletilirken, sonunda Meclis’in düzeni bozuldu. Gece yarısı oturumunda kafa-göz yarmaya varan arbede çıkmış, görüşmeler kesilmiş...
Meclis bir süredir gündemindeki “İç Güvenlik Paketi”ni görüşüyor. Meclis içi ve dışı muhalefetin “sıkıyönetim yasası” adını taktığı tasarı geçerse, güvenlik adına zaten hayli daraltılmış özgürlük alanımız, biraz daha sıkılaşacak.
İktidar partisi ve hükümet şu yeni tedbirlere “kamu düzeni” adına katlanmamızı bekliyor: Güvenlik güçleri kişinin üstünü başını, aracını en basit kuşkuda izinsiz arayabilecek, istediği kişileri gözaltına alıp bulunduğu yerden uzaklaştırabilecek... Gözaltı süresi uzatılabilecek... Daha önce “silah” muamelesi görmeyen sapan, demir-bilye taşımak suç olacak, elinde molotofkokteyli tutana ateş açılabilecek... “Yasadışı” sayılan dinlemeler yasal muamelesi görecek...
Yeni düzenlemeyi savunanlar, yukarıdaki özete itiraz edebilirler. “Kamu düzeni” adına her türlü tedbiri makul sayan bir görüşle hazırlandığı için, özgürlük alanını daraltıp devlet adına hareket edenleri keyfi davranışlara sürükleyebilecek yenilikler, “suçsuzları koruma” gerekçesiyle getirilmekte... Yasa tasarısının “İç Güvenlik Paketi” olan adı da “özgürlükleri koruma paketi” olarak değiştirilmiş zaten...
Özgürlüklerimizi, daha önce var olan özgürlükleri kısıtlayarak korumayı öngören düzenlemelerin AB standartlarına uyduğu tezine itirazım yok; gerçekten bazı AB üyesi ülkeler de zaman içerisinde aşırı tedbirleri yasal düzenleme haline dönüştürdüler. ABD’nin 11 Eylül (2001) uğursuz eylemleri sonrasında açtığı çığıra kapılarak...
Charlie Hebdo olayı sonrasında Fransa da aynı yola girdi.
ISİS’in faaliyet bölgesinden on binlerce kilometre uzaktaki Avustralya’nın hükümeti bile, “ISİS’e katıldıktan sonra dönecek militanlara karşı tedbir” adına özgürlükleri kısıtlayacak düzenlemeleri gündemine taşıdı.
Moda bu; birinde başlayınca diğerlerine de sirayet ediyor...
Türkiye, bazen içeriyi de tehdit eden terör bölgesinin tam ortasında bulunduğu halde, ABD ve Avrupa’da yaygınlaşan “özgürlükleri daraltma” modasına direnmiş, AK Parti hükümeti de, şimdilerde yeni düzenlemelere karşı çıkan muhalefetin ısrarla talep etmesine rağmen kısıtlayıcı yasal düzenlemelerden sürekli kaçınmıştı.
Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, “Biz demokrasiden ve özgürlüklerden feragat etmeden terör sorunuyla baş ediyoruz” diye çok övündüğü herhalde hatırlardadır.
“Gül gitti, böyle oldu” kolaycılığına kaçmak istemem, ancak realite de ortada: İnternet konusunda daha önce kaçınılmış kısıtlamalar... “Makul şüphe”... Şimdi de “iç güvenlik”... Yakın zamana kadar AK Parti’nin uzak durduğu ne kadar düzenleme varsa, birbiri ardına Meclis gündemine taşınıyor.
AK Parti’yi kuruluşundan itibaren savunduğu temel iddialarından uzaklaştıran düzenlemeler...
Türkiye’nin siyasi tarihi, “kamu düzeni” adına düzenlemelerin de tarihidir: Takrir-i Sükûn Kanunu... TCK 141, 142, 163. maddeleri... Anayasa Nizamını Koruma Kanunu...
Özgürlükleri daraltmayı amaçlayan bu tür düzenlemeler öncesinde, devlet aygıtının, genellikle, sonradan “kumpas” olduğu anlaşılacak oldubittilere başvurduğu da oluyordu.
Geçmişle bugün arasındaki en önemli fark, kısıtlamalara taraf ve karşıt olanların yer değiştirmesinden ibarettir. Dün kısıtlamalara en şiddetle karşı çıkanlar, bugün uğruna kavga-gürültü çıkaracak kadar, daha ileri kısıtlamaları savunuyorlar.
Tavsiyem şu: İktidarlar ebedi değildir. İktidar milletvekilleri, yasalaştırmak için mücadele ettikleri kısıtlayıcı düzenlemelere, muhalefete düştüklerini ve tedbirlerin kendilerine karşı uygulandığını varsayarak biraz daha yakından baksınlar...
- Batı ile değişen rollerimiz8 yıl önce
- Yangın daha da yayılmadan...8 yıl önce
- Biz birbirimizi yerken...8 yıl önce
- Seçim sonrası Türkiye tablosu8 yıl önce
- Yeni yıl dilekleri yerine...8 yıl önce
- Anakronizm8 yıl önce
- Silah ve demokrasi bir arada olmaz8 yıl önce
- O fotoğraf yanlış8 yıl önce
- Tarih bizde hep tekerrür eder8 yıl önce
- Olana bir de bu gözle bakın8 yıl önce