Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MÜZEYYEN Senar’ın ölümüne Türk musikisi sevenlerin bütünü üzgündür, fakat benim üzüntüm bir başka... Hayatımla ilgili ilk anılarımda yer alan sanatçıydı; kulaklarımda hatırasını bırakmış en eski ses onunkiydi çünkü...

        “En eski ses” demem şundan: 20. yüzyılın ikinci yarısının hemen başında doğdum, ahenkli sese aşinalığım o sebeple radyodan... Çocukluk dönemimden hafızamda radyodan dinlediğim biri erkek, bir diğeri kadın iki güzel ses var: Zeki Müren ve Müzeyyen Senar’ın sesleri...

        Aradan bunca yıl geçmiş, Müzeyyen Senar’ı sonraları Ankara’daki Göl Gazinosu’nda ve İzmir Fuarı’nda sahnede, yıllar boyu da plaklarından dinlemişim... Ancak hâlâ kulaklarımda olan, İstanbul Radyosu’nda haftada bir ona ayrılan saatte evimizin içini dolduran ve rahmetli anneciğimin de dudaklarını kıpırdatarak eşlik ettiği şarkılarıdır...

        Annem ve nesildaşları için “Müzeyyen” diye ilk adıyla anılan kadın sanatçı bir tek o vardı...

        Şimdilerde söylediğimde İzmirli hemşerilerimden bile Fuar’da onun adının verildiği bir mekân olduğunu ve her yıl 20 Ağustos - 20 Eylül arasında Müzeyyen Senar’ın orada sahne aldığını hatırlayan pek çıkmıyor: “Çamlık Senar Aile Çay Bahçesi”... Adın önünde etnik kimliği belirten Çerkez, Kürt, Arnavut, Boşnak gibi sıfatların onurla taşındığı dönemlerde sahibinden dolayı “Kürt Beşir’in Bahçesi” diye de bilinirdi Çamlık Senar...

        Her fuar zamanı görerek dinlemek üzere ailece oraya gittiğimiz yetmezmiş gibi, bahçe anneannemin oturduğu mahalleyle sınır olduğu için, akşamları onun sahne aldığı saatlerde duvarın öte tarafından da sesine hayranlıkla kulak verdiğimizi hatırlıyorum.

        Sahnelere veda ettiği ve artık sesini yalnızca plaklardan dinleyebildiğimiz bir dönemde, bir arkadaşımı ziyaret için gittiğim apartmandan, kucağında köpeğiyle karşıma çıkıvermişti...

        Üç yıl önce, kadirşinas dostları, İstanbul Belediye Başkanlığı’nın desteğiyle “Müzeyyen Senar’a saygı konseri” verdiğinde, Eda Karaytuğ ve Bekir Ünlüataer’in seslendirdiği onun tarafından ünlendirilmiş şarkıları dinlemek üzere CRR’ye koşmuştum...

        “Ormancı”; elbette... “A Fadimem”; olmazsa olmaz... “Keklik Dağlarda” ve “Meşesiz Dağlarda Meleyen Kuzu”; tabii olacak... Ama “Senden Bilirim Yok Bana Bir Faide Ey Gül”, “Olmaz İlâç Sine-i Sad Pâreme”, “Âhım Gibi Âh Var mı” ve “Güzel Bir Göz Beni Attı Bu Derin Sevdaya” bulunmasaydı, program eksik kalırdı... “Feraye”yi aynı akşam kızı Feraye’den (Işıl) dinledik...

        Pek çok seveni ayakta kalmayı göze alarak koşmuştu CRR’ye...

        Bu sevginin sebebini aramamız şart, o zaman...

        Allah vergisi bir sesti Müzeyyen’inki; rengi, tınısı, üslubu sadece ona özel bir ses...“Kim acaba?” diye düşünmeniz gerekmezdi sesini duyduğunuzda... Taklit edenleri çoktu, bugün de az değildir. Bundan yüksündüğünü hiç sanmam, ne de olsa taklit en büyük iltifat değil midir?

        Musikimize besteleriyle değer katmış büyük üstatlar eserlerini ilk ona okutmak için kapısına dayanırlarmış; “Müzeyyen’in okuduğu şarkı” dilden dile dolaşacağı için... Pek çok şarkı o okuduğu için yaygın tanınırlığa sahiptir.

        Zeki Müren musikimiz için ne idiyse, Müzeyyen Senar da kadın seslerinde oydu. İyi ki, hemen her okuduğu şarkının kolayca ulaşılabilecek kaydı var; musikimizde standart belirlemiş oluyor o kayıtlar...

        Allah rahmetini esirgemesin...

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar