Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMHURİYET Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı, “Yeniden bir kurtuluş savaşı başlatmak zorundayız” demiş ve eklemiş: “Bu süreç biraz daha hızlanarak giderse halkın direnme hakkı ortaya çıkacaktır.”

        “Bu süreç” ile kastettiği, yine kendi ifadeleriyle, “Anayasa’nın askıya alınması, parlamentonun ve yargının yürütmenin kontrolü altında bulunması”...

        Yeniden kurtuluş savaşı... Halkın direnme hakkı... Herhalde üzerinde uzun uzadıya düşünülüp sarf edilmiş sözler bunlar...

        Kusura bakılmasın, ama boş sözler...

        Bilinenleri tekrarlamak gibi olacak, ama yine de yazacağım: Kurtuluş savaşı, yabancı devletlerin işgali altına düşmüş bir ülkenin halkı tarafından yapılır; adı üstünde, ülkeyi istila ve işgalden kurtarma savaşıdır çünkü... Türkiye bugün yabancı bir gücün işgali altında bulunmadığına ve CHP Lideri bu sözleri halkın oyuyla iktidar koltuklarında oturanlara karşı sarf ettiğine göre...

        Dediğim gibi, boş bir sözdür “kurtuluş savaşı”nı ağza almak...

        “Halkın direnme hakkı”na gelince... Evet, bunda siyaset kokusu var, demokratik bir hakkın ifadesi; ancak sanki yokmuş da, bugün birtakım şartlara bağlı olarak kullanılması söz konusuymuş gibi yansıtılması yanlıştır. Demokratik bir ülkede, hepimizin, yapılan hatalı uygulamalara karşı çıkma ve bunu gerekirse direnerek yerine getirme hakkımız var.

        İşte daha dün, bir valinin annesi olduğunu öğrendiğimiz bir hanımefendi, çevredeki ağaçları kesmeye kalkışan buldozerlerin karşısına çıkıp çalışmaları durdurmaya çabalamadı mı? Ülkemizin dört bir tarafında, insanlar, hatalı uygulamalara karşı bu haklarını özgürce kullanabiliyorlar.

        CHP Lideri’nden davet beklemeksizin...

        Acaba CHP Lideri’nin meramı, bundan ilerisi mi? Bazılarının ileri sürdüğü üzere, halkı sokaklara dökmenin zeminini oluşturma derdinde mi Kemal Kılıçdaroğlu?

        Umarım öyle bir niyeti yoktur...

        Demokrasinin ABC’sini hatırlatmak gibi olacak, ama olsun: Demokrasi “temsil” üzerine oturan bir sistemdir. Tabandan yukarıya -bireyden devlete- doğru bir örgütlenmeyi amaçlar ve bunu kişiler ile kurumlar aracılığıyla gerçekleştirir. Devletin kurumlarının karşısında toplumun sivil kurumları yer alır.

        Oyumu kullanarak vatandaşlık görevimi yerine getiririm; tercih ettiğim partiden de beni ve çıkarlarımı en iyi şekilde temsil etmesini beklerim. Yapmazsa, oy vereceğim parti mi yok?

        Aldığı oylarla temsil görevini doğal olarak üstlenmesi gereken partinin lideri, kendi görevini yerine getirmek dururken “halkın direnme hakkı” kavramını telaffuz etmeye başlarsa...

        “Fuzuli şagil” kavramı kullanılır böyle durumlarda...

        Siyasi partilerin birincil görevi, halktan aldıkları temsil görevini yerine getirmektir; doğruları savunarak, muarızlarının yanlışlarını sergileyerek... Halk doğru ile yanlışı temyiz edecek güçtedir ve oyunu o güçle kullanır.

        CHP’ye düşen, seçime gidilen günümüz ortamında, halkı tahrik etmektense sandıkta başarılı olmaya yoğunlaşmaktır. Elbette iktidar partisinin yanlışlarına işaret edecektir; ama seçmen kendisinin hangi maharetini öne sürerek hangi kadroyla iktidara talip olduğunu da öğrenmek ister.

        Güven verici bir aday listesi ve doyurucu bir seçim beyannamesi beklenir her partiden...

        “Kurtuluş savaşı” ve “halkın direnme hakkı” kavramlarını ağzına alanları, halk, çaresizlik içerisinde görüp sandıkta o partiden uzak durursa haksız mıdır?

        Söylemesi bana düşmez, ama yine de söyleyeceğim: Şunun şurasında seçime dört ay kaldı; muhalefet silkinip kendine gelmeli.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar