Paris ile İstanbul'u birleştiren uğursuz çizgi
ÖNCEKİ gün İstanbul/Sultanahmet’teki polis karakolunda, dün Paris’in Nicolas Apper Caddesi üzerindeki Charlie Hebdo Gazetesi binasında meydana gelen ölümcül eylemler birbirinden çok farklı mı?
Niyetimi irdelemeden “Böyle de soru olur mu?” tersliğine bürünenler çıkacağını tahminde zorlanmıyorum. Ülkeler farklı... Örgütler farklı... Amaçlar farklı... Hedef seçilen yerler farklı... Eylemlerin biçimi farklı...
Yine de iki olayı birbirine yakın kılan benzerlik ortada: İkisi de terör eylemi...
Terör, şiddet kullanarak kitleleri ürkütüp korkutmayı, normal halde asla yanaşmayacakları davranışlara sürüklemeyi amaçlar. İstanbul’da karakışın en fazla varlığını hissettirdiği bir gün olmasaydı, Sultanahmet eyleminin faturası, Paris’teki eylemde hayatını kaybeden 12 kişiden daha ağır olurdu. Terörle mesaj verenler açısından formül tiksindiricidir: “Ne kadar fazla ölü olursa o kadar iyi...”
Eylemlerin amacının, örgütlerin türünün farklı olması önemli değildir; hatta eylemi sahneye koyan örgütler üzerinde fazlaca yoğunlaşmak bile bugünün dünyasında anlamsızdır. Derdini anlatabileceği yüzlerce yol varken, esasen başkaları o yolları kullanarak mesajlarını rahatlıkla vermekteyken, eline silah alarak şiddet yoluna başvuranlar, buna karar verdikleri andan itibaren, karanlık bir dünyaya adım atmış olurlar.
O karanlıkta kimin elinin kimin cebinde olduğu asla kestirilemez.
Fransa’daki canlara kasteden dünkü eylemi ele alalım: Eylemciler kendilerine hedef olarak İslam’ın kutsallarına hakaret etmiş bir gazete çalışanları seçmiş görünüyorlar. “Siz bizim Peygamber’imize haysiyet cellatlığı mı yaparsınız, biz de sizlerin celladınız oluruz” mantığı hâkim olmalı yapanlara.
İslami bir amaç söz konusu yani...
Peki, ama İslam açısından böyle bir eylemin dayanağı var mı?
Yani bir Müslüman, karikatür yoluyla dinine hakaret edilmesini kendi şahsi sorunu olarak görüp hakaret eden kişiyi öldürebilir mi? Karikatürü çizeni mi öldürmeli, dergiyi yayınlayanı mı, yoksa ikisini birden mi? Bu arada gazetenin diğer çalışanlarını da öldürebilir mi?
Bütün bu soruların İslami açıdan tek bir cevabı var: “Hayır, kimseyi öldüremez...”
Hiç kimse, hangi ulvi amaçla olursa olsun, kendini bir cinayet makinesi haline dönüştürüp aklına esen birini veya birilerini öldüremez.
Dinin hükmüne göre, bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gibidir.
Nasıl oluyor da bunlar oluyor peki?
Dünyanın her tarafında Müslüman adlar taşıyan birileri İslami mesajlar vermek üzere harekete geçiyor ve hedef seçtikleri birilerini öldürebiliyorlar?
Bu sorunun cevabını dinde değil, “terör” tanımının içinde aramak gerekiyor.
Modern dünyada İslam “global bir tehdit” haline dönüştürülmenin eşiğine getirildi. Şimdilik bazı örgütler üzerinden aynı sonuç alınmak isteniyor, fakat değişik ülkelerde açık açık İslam düşmanlığı boy vermeye başladı. Almanya’da binlerce kişiyi “Kahrolsun İslam” diye bağırtmayı başarmış PEGIDA hareketinden söz etmiyorum yalnızca; Kuran-ı Kerim’in ülkesinde yasaklanmasını isteyen Hollandalı bir milletvekili de çıktı.
Yarından itibaren Fransa’da da benzer sesler yükselecektir.
Eylemcilerin Müslüman isimleri taşıması, İslami kisvelerle dolaşması, eylemleri sırasında İslami sloganlar atması gerçeği değiştirmez: Ellerine silah alanlar, o karanlıkta, düşman saydıklarının tuzağına düştüklerini artık fark edemez olurlar çünkü.
Daha önce benzer eylemleri yapanlar yüzünden dünyamız İslam’a ters bakar hale gelmedi mi? Hâlâ şiddetten farklı sonuç alınacağına inanır mı aklı başında Müslüman?
- Batı ile değişen rollerimiz8 yıl önce
- Yangın daha da yayılmadan...8 yıl önce
- Biz birbirimizi yerken...8 yıl önce
- Seçim sonrası Türkiye tablosu8 yıl önce
- Yeni yıl dilekleri yerine...8 yıl önce
- Anakronizm8 yıl önce
- Silah ve demokrasi bir arada olmaz8 yıl önce
- O fotoğraf yanlış8 yıl önce
- Tarih bizde hep tekerrür eder8 yıl önce
- Olana bir de bu gözle bakın8 yıl önce