Kimin yanlışı ötekini yener?
YÜCE Divan eksenli tartışmalara kulak verince iki temel konuda yanlış yapıldığını fark ediyorum. Biri muhalefetin yaptığı yanlış, diğeri de AK Parti’nin...
Meclis’teki komisyondan AK Partili üyelerin firesiz oylarıyla reddedilerek çıkan karar, muhalefeti şaşırtmış görünüyor. Tek bir milletvekilinin bile farklı düşünmediğini görme şaşkınlığı bu.
Şimdi gözlerini Meclis Genel Kurulu’na dikmiş durumdalar: Orada gizli oy kullanılacak... 70 kadar AK Partili milletvekili “3 dönem kuralı” sebebiyle bir dahaki seçimde aday olamayacak... İçlerinden yarısı bile iç burukluğunu “evet” oyuna çevirirse...
Hesabı bu muhalefetin...
Ve yanlış bir hesap bu.
AK Parti’de stratejik karar alma mekanizması farklı. Bir kere, mekanizma tepeden aşağıya çalışıyor. Hükümete veya partiye veya devlete yönelik bir “tehdit” algılaması söz konusuysa kendini dış etkilenmelere kapatıyor AK Parti. O andan itibaren derhal “ikna” süreci devreye giriyor. Önce en yakınlardan “tehdit” değerlendirmesine kuşkuyla bakanlar ikna ediliyor, sonra da onların diğerlerini ikna etmesi bekleniyor.
Tepedeki (hükümet, Meclis grubu, parti genel merkezi) ikna işlemi bittiğinde örgütlerin iknasına çalışılıyor.
En sonda da oy veren kitlelerin “tehdit” değerlendirmesini benimsemesi süreci devreye giriyor.
Yolsuzluk iddiasına muhatap vekillerin Yüce Divan’a gönderilmesi konusunun, tepede “tehdit algısı” olarak değerlendirildiği artık belli; her zamankinden uzun sürdü bu noktaya gelmek, ama sonunda gelindi. Meclis’te yapılacak oylamada farklı bir sonuç çıkmasını bekleyenler, bir kez daha hayal kırıklığı yaşayacaklardır.
Peki ya “3 dönem kuralı” yüzünden yeniden aday olamayacak milletvekilleri?
Onların AK Parti’nin tepeye sıkı sıkıya bağlı çekirdek kadrosu olduğu unutuluyor.
AK Parti’nin hatası ise, 4 bakanı Yüce Divan’a götürme girişiminin akamete uğramasını muhalefetin nihai yenilgisi sanmasıdır. Oylamalarda çözülme yaşansaydı muhalefet bunu sevinçle karşılardı elbette, ancak seçime az zaman kala ortaya çıkan yeni tablo onlar için bir hayat öpücüğü bile teşkil edebilir. Bugüne kadar seslendirdikleri AK Parti’ye yönelik eleştirilerinin fazla işe yaramadığı belliyken, şimdiki tablo, seçim kampanyasında tepe tepe kullanılacak yeni bir malzeme teşkil ediyor çünkü.
Geçmişte kullanılmış ve işe yaramış bir malzeme... En son, AK Parti’nin kendisi, 2002 seçimlerinde geçmiş dönemlerin yolsuzluklarını en geniş biçimde işlememiş miydi? Daha önce, Refah Partisi’ni koalisyonla iktidara getiren 1995 seçimi, Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller’in birbirlerini yolsuzlukla suçlayan atmosferde geçmişti.
Bir de tabii “Alternatifimiz yok” diyen ANAP’ın sonunu getiren 1991 seçiminin “Koskotas dosyaları” var...
Eğer bana “Muhalefet hangisini daha fazla tercih eder; AK Parti’nin Meclis’te çözülmesini mi, yoksa hep birlikte davranarak önergeyi reddetmesini mi?” diye sorsanız, cevap vermekte zorlanırım.
Muhalefet konuyu tepe tepe kullanmayı, oylamalar sonrasına, seçim kampanyasına bırakmayı pekâlâ tercih edebilir.
Uzun ve meşakkatli bir 12 iktidar yılı geçirdi AK Parti ve bu süre içerisinde daha önce sahip olduğu bilinmeyen korunma mekanizmaları geliştirdi. “Tehdit algısı” bunlar içerisinde en etkilisi... Muhalefet ise, galiba, olanı bile tam değerlendirme gücünden mahrum.
Her seferinde yenilmesi bunu gösteriyor.
Bakalım bu defa ne olacak?
- Batı ile değişen rollerimiz8 yıl önce
- Yangın daha da yayılmadan...8 yıl önce
- Biz birbirimizi yerken...8 yıl önce
- Seçim sonrası Türkiye tablosu8 yıl önce
- Yeni yıl dilekleri yerine...8 yıl önce
- Anakronizm8 yıl önce
- Silah ve demokrasi bir arada olmaz8 yıl önce
- O fotoğraf yanlış8 yıl önce
- Tarih bizde hep tekerrür eder8 yıl önce
- Olana bir de bu gözle bakın8 yıl önce