Zoru başaranlara takdirlerimi sunarım
BEDELLİ askerlikten yararlanacak benim de yakınlarım var; “Bedelli nasıl olsa çıkmaz” diye düşünüp askerliği aradan çıkarmak için acele eden, halen silah altında yakınlarım olduğu gibi...
Çıkan karara karşı değilim; tam tersine, sevindim.
Türkiye, vatandaşlarının “asker millet” övgüsüne layık olmasını hak eden az sayıdaki ülkelerden; askerlik bütün erkekler için zorunlu çünkü. Bu sebeple, yararlanabilecek durumdaki herkesin gözü ve kulağının “bedelli askerlik” haberinde olması doğal.
Neyse, bekleyenler sonunda muratlarına erdiler...
Yazım, bedelli askerlik uygulamasının iyi veya kötü olmasına dair değil; o konu geride kaldı artık. Ben, bu sonucun alınmasını sağlamak amacıyla kampanya yürütenlere takdirlerimi sunmak istiyorum.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, daha geçen ay (19 Kasım), “Bunun artıları var, eksileri var. Birileri zaman zaman bu işi kaşıyor; bu doğru bir davranış değil” karşı çıkışıyla topu Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) atmıştı.
TSK’nın tavrı zaten belliydi; Genelkurmay hem uzun dönem askerlik yapanların huzurunu kaçıracağı, hem de IŞİD’in ortaya çıkmasıyla meydana gelen güvenlik açığı yüzünden “bedelli” uygulamasına gitmenin mahzurlu olacağını açıklamıştı.
Partisinin grup toplantısında “bedelli” müjdesini veren Başbakan Ahmet Davutoğlu da, düne kadar, “bedelli” beklentisi içinde olanları, “Önümüzü daha rahat görebileceğimiz bir tabloda bunu değerlendirebiliriz” diye uyarıyor; uyarının ardından, “Böyle bir beklentiyi hemen yarın olabilecekmiş gibi gündemde tutmanın kimseye bir faydası yok” cümlesini de ekliyordu (20 Kasım).
Başbakan Davutoğlu’nun, şimdilerde CHP sözcülerinin kullandığı, “Zengin çocuğu askerlikten muaf, fakir Mehmet nöbete” yakıştırmasını hatırlatan sözleri (17 Ekim) de var.
Kimileri, buna rağmen “bedelli askerlik” kararının alınmasını, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki yetki çatışmasından Ahmet Davutoğlu’nun hoş bir çalımla sıyrılması olarak yorumlama eğiliminde; oysa açıklamalar tablosuna bakıldığında, Davutoğlu’nun da çalım yiyenler arasında sayılması gerekiyor.
Ülkemizde, belli bir konuda taraf olanların çıkarlarını savunmak üzere örgütlenmiş hasbi veya paralı çalışan insanlardan oluşan, gerçek anlamıyla bir “lobi” yok; tek istisna, “bedelli askerlik” konusunda yaşanıyor. Her seferinde, konunun yüz binlerce kişiyi ilgilendirdiği, ilgili kişilerin askerde heba edecekleri zamanı bulundukları yerlerde ülke kalkınmasında kullanacakları, bu yolla toplanacak milyarlarca dolara devletin ihtiyacı olduğu kuvvetle savunuluyor.
Hem de her ortamda.
Kanaat önderi bilinen kişilere, belli dönemlerde, ancak “saldırı” sözcüğüyle karşılanabilecek yoğunlukta mektuplar, mesajlar yağdırılıyor. Her televizyon programı öncesinde, hem her bir katılımcıya hem de programın moderatörüne, sosyal medya üzerinden, konunun mutlaka ele alınması tavsiyeleri iletiliyor; binlerce ileti...
Lobi faaliyetinin, Meclis’te veya yerelde yakalanan politikacıları ikna çabasıyla sürdürüldüğü de biliniyor.
Yılmıyor bedelli lobisi, çalışıyor, çabalıyor ve iki-üç yılda bir, istedikleri kararın çıkmasını sağlıyor.
Aslında içte ve dışta yürütülen “kamu diplomasisi” çalışmalarında örnek alınması, sadece örnek almakla kalınmayıp sürdüren gençlerden o alanda yararlanmanın çarelerinin düşünülmesi gereken bir başarı öyküsünden söz ediyorum.
Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakan düzeyindeki siyaset adamlarını daha önce verdikleri aleyhte görüşlerden vazgeçirmeyi başarmak kolay mı sanıyorsunuz?
Gelin de bu zor konuda başarıya ulaşanları takdir etmeyin bakalım.