Söz politikada –bazen- altın değerindedir
Daha önce de ne zaman değinsem tepki aldığım için bilirim; politikacılar çok konuştuklarına yönelik eleştirilerden hiç mi hiç hoşlanmazlar.
‘Politikacı dediğin konuşur’ diye özetlenebilecek bir hazır kalıp var. Yanlış bir kabul bu. Yanlışlığı, hem başka ülkelerde her zaman, hem de kendi ülkemizde geçmişte yaşanan örneklerin farklı oluşundan...
Sözü edilmeye değer hemen bütün ülkelerde, lider konumundaki politikacılar, bizde üst düzey devlet yöneticileri ve muhalefet partileri liderlerinin çeşitli vesilelerle bir hafta boyunca halkın karşısında yaptıkları toplam konuşmayı bir yılda yapmazlar. Barack Obama da yapmaz, Angela Merkel de...
Fazla konuştuğu bilinen ABD başkan yardımcısı Joe Biden gibiler, kendi ülkeleriyle başka ülkeler arasında ciddi sıkıntılara yol açtıkları için, sürekli uyarılırlar...
Çok konuşmak sorunlara yol açtığı için de tehlikelidir.
Lütfen şöyle arkanıza yaslanıp şimdi soracağım sorular üzerinde biraz düşünün, olur mu?
Türkiye’de iktidar-muhalefet ilişkileri başka demokratik ülkelerden bayağı farklı; bizde liderler yan yana geldiklerinde birbirlerinin yüzüne bakmaktan, yek diğerinin elini sıkmaktan bile kaçınıyorlar... Acaba bunun sebebi çok ve sık konuşmaları olmasın?
İktidar-muhalefet ilişkilerinin başka demokratik ülkelerde Türkiye’den farklı oluşu ile, milli sorunlar söz konusu olduğunda onlarda politik zeminde uzlaşma kolay sağlanıyor iken bizde bir türlü ahenk sağlanamaması arasında, bir ilişki olabilir mi?
Mesela, bizde de politikacılar daha az konuşsalar birbirlerini daha az rencide edecekleri için, ülke çıkarları uzlaşmalarını gerektirdiğinde, yarı yolda daha mı kolay buluşabilirlerdi?
Güncel sorularım da var, biri şu: Hepimizi umutlandıran ve “Bu defa sonuca ulaşılacak galiba” beklentisine sürükleyen Kürt sorununun çözümü hükümet ile HDP/BDP taraflarının görüşmeleriyle belli bir noktaya geldi. Geldi, ama şimdilerde bir tıkanıklık da kendini belli ediyor. Acaba bu durumda tarafların kamuoyu önünde yaptıkları konuşmaların olumsuz etkisi var mıdır?
Bir diğer sorum da şu: Türk dış politikası ‘komşularla sıfır sorun’ ilkesi etrafında büyük bir atılımı gerçekleştirmişti. Bugün o noktadan hayli uzağız. Evet, bizim dışımızdaki gelişmelerin de bunda rolü var, fakat bu gerekçe tek başına şimdi karşı karşıya kaldığımız durumu açıklamaya yetmiyor. Acaba politikacılarımızın çok konuşma alışkanlığı yüzünden, birilerini ürkütmüş, birilerini gereksiz yere alarma geçirmiş, birilerini darıltmış olabilir miyiz?
Yani, politikacıların daha az konuştuğu bir ülke olsaydık, acaba ülke olarak içeride ve dışarıda karşılaştığımız sorunlar şimdiki kadar yıkıcı ve yıpratıcı olmayabilir miydi?
Politikacılar, ister iktidarda ister muhalefette bulunsunlar, arkalarından milyonlarca insanı sürükleyen insanlar. Hiç kuşkusuz akıllı ve bilgililer de. Hepsi uzun yıllardır politikanın içinde olduklarına göre deneyimleri de yerinde. Çok ve sık konuşmanın mahzurları olabileceğini düşünebilecek insanlar olduklarına hiç kuşku yok...
Öyleyse?
Sebep basit aslında: Onlar konuşarak kendi tabanlarını uyanık tuttuklarını düşünüyor ve bunu öteki mülahazaların önüne koyuyorlar...
Bu yazı da zaten geldiğimiz noktada onları yeniden düşündürmek için yazılıyor: Konuşmanın kendilerine getirdiği yarar ile sebep olduğu zarar arasındaki denge bozuldu; daha az ve yerinde konuşma zamanı geldi.
Hatırlatmak... Benim bütün yaptığım bu.
- Batı ile değişen rollerimiz8 yıl önce
- Yangın daha da yayılmadan...8 yıl önce
- Biz birbirimizi yerken...8 yıl önce
- Seçim sonrası Türkiye tablosu8 yıl önce
- Yeni yıl dilekleri yerine...8 yıl önce
- Anakronizm8 yıl önce
- Silah ve demokrasi bir arada olmaz8 yıl önce
- O fotoğraf yanlış8 yıl önce
- Tarih bizde hep tekerrür eder8 yıl önce
- Olana bir de bu gözle bakın8 yıl önce