Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Otomobile zaten meraklıyım ve 40 yıldır kullanmadığım otomobil neredeyse kalmadı.

Hele otomobil yazıları için, her yıl neredeyse 50-60 farklı aracı deniyorum.

Bütün bu deneyimler sonucu şunu söylemek isterim.

Son iki-üç yıl içinde bazı markalar rakiplerine oranla çok daha öne çıkmaya, çok daha fazla inovasyona imza atmaya ve çıtalarını yükseltmeye başladılar.

Bunların ilk akla gelenleri, Renault, Peugeot, Citroen gibi Fransızlar.

Ancak bir marka var ki, çok farklı segmentlerde, çok farklı ve çok güçlü rakiplerle mücadele etmesine rağmen, bu segmentlerin hemen tamamında çok iyi bir çıkış yakaladı.

Bu marka hiç kuşkusuz Mercedes.

Birkaç yıl öncesine kadar BMW’den dayak yiyen, Audi tarafından zorlanan marka son dönemde bu güçlü rakiplerini ezmeye başladı desek yeridir.

Yepyeni bir dizayn anlayışı, iç tasarımda kaydedilen büyük aşama, çok faklı araç türlerinde o segmentin kalite anlayışını zorlayan marka, gerçekten heyecan verici otomobiller üretiyor.

Bu yüzden benim için de Mercedes denemek ciddi bir keyif haline geldi.

Bu nedenle olsa gerek otomotiv yazarlarının gurusu, sayfa arkadaşım Hakan Özenen arayıp “Bu hafta bir E300 Coupe deneyeceksin” dediği zaman müjde almış gibi oldum.

Çünkü S500 Coupe’yi denemiş ve muazzam bir keyif almıştım ama bir alt sınıftaki E Coupe’yi de çok merak ediyordum.

E300 Coupe, tam da beklendiği üzere C Coupe ile S Coupe arasında bir büyüklüğe sahip.

S Coupe kadar azametli değil ama C Coupe gibi “Tıkız” da durmuyor. Neredeyse ideal bir boyuta sahip. Yeni tasarım farlar gayet güzel. Tek sevmediğim alttaki siyah detaylar. Sanki bunlar tel ızgara olsa daha şık ve sportif olurdu. Çizgili, plastikler biraz basit olmuş gibime geldi. AMG olanında bu detay benim istediğim gibidir mutlaka. Arkadan baktığınız zaman ise S Coupe’yle neredeyse aynı havadaki stoplar çok şık ve gündüz bile çok şık bir ışık yansıması var.

İçerde ise müthiş bir dünya var.

Göstergeler bir ekranda ve analog görünümlü ama isterseniz dijital görünüme de çevirebiliyor ya da spor göstergeler seçeneğine geçebiliyorsunuz.

Onun yanında ise tam ortada, artık Mercedes’in tüm modellerinde kullanılan büyük bir yatay ekran var. Buradan otomobilin tüm güvenlik ve konfor fonksiyonlarının yanı sıra otomobilin kişiselleştirme seçeneklerine ulaşabiliyorsunuz. Yazılımın diğer modellerle hemen hemen aynı olması, Mercedes kullanıcıları için büyük kolaylık. Bunların arasındaki havalandırma delikleri, bir süredir zaten tüm modellerde yuvarlaktı ama şimdi biraz daha detaylandırılmış ve şimdiye kadar gördüğüm en şık havalandırma oluklarına dönüşmüş. Çok çok güzeller. Dashboard’da kaliteli bir deri ve otomobile çok yakışmanın yanı sıra “Evimde de böyle bir ahşap kullansam” diyeceğiniz kadar güzel açık renk, muhtemelen akçaağaç, mat cilalı bir kaplama kullanılmış. Gerçekten ahşap kaplamaya bayıldım. Otomobilin fonksiyonlarına kumanda eden buton artık tüm Mercedes’lerde standart ama fonksiyon seçimleri, S sınıfından biraz daha farklı olarak, havalandırma kumandalarının üzerine yerleştirilmiş düğmelerden seçiliyor. Direksiyon simidi sportifliği vurgulamak için olsa gerek üç kollu ve üzerinde tüm fonksiyonlara erişebileceğiniz kumandalar var. Dokunmatik olarak yapılmış kumandalar eskisine oranla biraz daha zor kullanılıyor ve alışmak gerekiyor.

Direksiyon kolonu ise bu sınıfta şimdiye dek pek rastlanmayan bir biçimde elektrik kumandalı. S sınıfına mahsus bu özellik artık E sınıfına da intikal etmiş. Deri-alkantara karışımı koltuklar tipik Mercedes konforunda. Arka koltuğa geçiş çok kolay. Otomobilin içi dışardan bakınca beklendiği gibi basık değil tam aksine tavan ile baş arasındaki mesafe oldukça fazla. Daha basık bile olabilirmiş ama zannederim Mercedes bunu güvenlik amacıyla yüksek tutmuş. Çünkü otomobillerde en fazla görülen kaza sorunu, tavana çarpma sonucu boyunda oluşan kırılma ve zedelenmeler. Mercedes buna karşı önlem almış olmalı. Arka koltuklar süs değil, arkada oturmak gayet mümkün. Ses sistemi Mercedes’in Burmeister’i olarak sunuluyor ve çok çok iyi. Kapılardaki biri Tweeter olmak üzere iki hoparlörle geliyor.

400 METRECİ ATLET GİBİ

Dış görünüm düz, abartılı çizgilere sahip olmayan, temiz bir çizim. Garip bir kabalığı var ama bu kabalığın içinde bir zarafeti var. Eski Amerikan muscle car’lar gibi. Yapılı bir atlet. 100 metre koşucusundan çok 400 metreci gibi. Ön görünüm tüm spor Mercedesler gibi, büyük bir havalandırma deliğinin ortasına yerleştirilmiş Mercedes yıldızı ile çok şık.

250 BEYGİRİN ÜZERİNDE GÜÇ ALAN JAGUAR MOTORUNDAN FARKI YOK

Mercedes E300 Coupe’nin motorunu doğrusu merak ediyordum. Çünkü aynen BMW gibi artık arkada yazan rakamlar motor hacmini göstermiyor. Yani 300 3 litre bir motor demek değil. Mercedes E300’de 2 litrelik 4 silindirli bir motor var. Fakat bu motor hayatımda gördüğüm en şaşırtıcı motor diyebilirim. Motor kâğıt üzerinde 245 beygir güç ve 370 nm tork üretir görünüyor. Ancak kullanımda bu pek öyleymiş gibi durmuyor. Motor çalıştırma düğmesine bastığınız anda motordan tiz bir ses geliyor ve motorun 6 silindir ve 3 litre olmadığını anlıyorsunuz.

Ama bir süre sonra bu anlayışınız değişiyor. Çünkü gaza bastığınız anda motorun sesi değişiyor. Tok ve oldukça sportif bir ses vermeye başlıyor. İlk kalkış anı çok sert değil ama bir saniye sonra otomobil torkunu hissettirmeye başlıyor ve sıfırdan yüzde 6.4 saniyede çıkıyorsunuz. Motorun sesi müthiş keyifli. İvmelenme de öyle. Bunda 9 ileri G-Tronic şanzımanın çok başarılı olmasının da etkisi büyük. Otomobil 180-190 km/s sürate hızla çıkabiliyor.

250 km/s’lik son sürati de çok hızla olmasa da buluyor. 1700 kiloya yakın bir aracın bu motorla bu ivmeyi ve hızı bulması ilginç. Gerçi aynı hacimden 250 beygirin üzerinde güç alabilen BMW ve Jaguar motorları da var ama bu motorun da onlardan aşağı kalır yanı yok.

BENZİNLİYİ TERCİH EDERİM, GÖRECE UCUZ VE KEYİFLİ

Tüketim 11 litre civarında oluyor. Adaptive cruise control ve hız sınırlayıcının yanı sıra, şerit tutma asistanı, çarpışma uyarıcı ve önleyici sistem gibi güvenlik unsurlarının yanı sıra kör nokta uyarı sistemi de mevcut. Eksiksiz bir araç anlayacağınız. Frenler ise müthiş. Çok güvenilir bir fren yapıyor araç. Islak zeminde bile korkmadan frene basabiliyorsunuz. Yol tutuş ise tüm Alman otomobillerinde olduğu gibi kusursuza yakın. Virajda çok güven veriyor. Benim otomobil merakımdan dolayı otomobillerden nefret etme noktasına gelen aile fertlerime bile “Ne güzelmiş bu” dedirtecek kadar hoş bir araç yapmış Mercedes. Mercedes E Serisi Coupe’lerin tümünü AMG donanım ile getiriyor ve müşteriye sunuyor. 300 ve 220 d olmak üzere iki motor seçeneği var. 220 d’nin pek keyifli olduğunu zannetmiyorum çünkü motor gücü daha düşük. Tork ise daha yüksek. Ancak 4 tekerden çekiş 4Matic seçeneği sadece dizel olarak var. Yine de kişisel olarak dizelden hazzetmiyorum. O yüzden benzinliyi tavsiye ederim. Zaten en ucuz seçenek de benzinli olan. Yaklaşık fiyatı 430 bin TL. Elbette ucuz değil. Ama S400 Coupe ile benzer bir keyfi üçte bir fiyatına yaşıyorsunuz.

**************

İMAJIMIZA KATKISI OLAN BİR ÖDÜL BU

Önceki hafta Londra’daydım. Türkiye’ye döndüğüm gün bir telefon geldi. Anadolu Efes’in Genel Müdürü Tuğrul Ağırbaş, dünyanın en prestijli marka ödüllerinden birini aldıklarını ve törene beni de davet etmek istediklerini söyledi.

“Yeni geldim falan” dinletemedim.

“Bizim için çok önemli bir gece. Lütfen” denince bir günlüğüne yeniden Londra yollarına düştüm.

Ödülü veren World Branding Forum bir sivil toplum örgütü.

Bu ödül için adaylık falan olmuyor.

WBF, kendi belirliyor adayları ve kendi ağına seçtiriyor. WBF 50’yi aşkın ülkede kendisiyle partner olan kuruluştan o yıl en iyi çıkış yapan markalarını belirlemesini istiyor.

Gelen önerileri kendi jürisi ile ülkesine bakmadan 5 markaya indiriyor ve sonra da 35 ülkedeki 130 bin kişilik katılımcının gizli oyları ile seçiyor.

Geçen yıl bu ödülü Türkiye’den Turkcell almış. Bu yıl da Anadolu Efes ile birlikte podyuma çıkanlar arasında Apple, Adidas, Google, Ferrari, Starbucks, British Airways gibi markalar vardı. Lady Diana’nın evi olarak bilinen Kensington Palace’da şık bir davetle yapılan ödül töreninde, dünyanın en önemli firmalarının yöneticileri ile birlikteydik. Davetteki katılımcıları en çok şaşırtan ise Türkiye’den düşük alkollü de olsa, bir alkollü içecek markasının, bir bira üreticisinin bu ödülü almasıydı.

Açık söylemek gerekirse, Türkiye’nin son yıllarda oluşan imajı açısından son derece olumlu bir anlamı ve katkısı oldu bu ödülün.

Pazarlama faaliyeti açısından doğrudan bir pazarlama yapma imkânından yoksun bir sektörün temsilcisi ve marka yönetici olarak Tuğrul Ağırbaş’ın da, Pazarlama Direktörü Kasia Özgen’in de mutluluğu bu yüzden çok fazlaydı.

Anadolu Efes Pazarlama Direktörü Kasia Özgen, World Branding Awards Başkanı Richard Rowles ve Anadolu Efes Genel Müdürü Tuğrul Ağırbaş.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar