Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        -İstanbullular geldi bozuldu bu Alaçatı.

        -Eskiden Rahmi Koç'lar gezerdi sokaklarında. Aaaah nerde o eski Alaçatı.

        -Alaçatı Camisi'nin gerisine yürüyemezdin. Bildiğin köydü buralar. Kimseler yoktu.

        -Köy içinde yürürken, "Denize hangi sokaktan gidebiliriz" diyen insanlar vardı. O kadar köydü buralar.

        -Buranın sezonu Temmuz-Ağustos. Ne olursa olsun 1 Temmuz başlar 30 Ağustos biter. Asla uzamıyor bu sezon.

        -İstanbul yakın hafta sonu herkes Çeşme'yi tercih ediyor.

        -Biri, "2.5 saatte geldim İstanbul'dan" diğeri "Mümkün değil 2.5 saat gelemezsin. Trafik zaten buna izin vermez", birisi, "Geliyorum beeeeennnnn", "Arkadaşım mümkün değil. İstanbul trafiği buna izin vermez zaten."

        -Ya onu bunu bırak da akşam nerde After var.

        -Saat tam 01:00 olmuştu polis bastı. Ama bilmem ne sabaha kadar müzik yaptı. Nasıl oluyor bu!!!

        -Bıktım şu müzik sorunundan. Millet eğlenmeye geliyor buralara.

        -Müzikten korkuyorlar, müzik hasta ediyormuş.

        -Akşam nerde yemek diyoruz.

        -Ben İstanbul'a dinlenmeye gidiyorum. Çok yoruldum. iki gün sonra yine gelirim.

        -Bilmem kim mekan sahibi, bilmem kim mekan sahibini şikayet ediyor.

        -Polis geldi mi size de?

        -Temmuz-Ağustos gurbetçi turistleri bekliyoruz. Bi gelseler şenlenecek buralar.

        -Sezon açılmadı. Geçen senede böyle dedim ama seneye 1 Temmuz'dan önce asla açmam....

        Diye diye klasik konuşmalar yine başladı.

        Beş senedir de bu cümleleri duyuyorum. Asla değişmiyor. Klasik aynı cümleler, aynı sözler, aynı kişiler. Her mekanda aynı yüzler. Bir gün önce gördüğün kişiyi, bir gün sonra ya kahvaltıda, ya beach'te, ya akşam yemekte, ya gece kulüpte görüyorsun.

        Ve yine klasik herkes birbirine sarılıyor, öpüyor, konuşuyor. Ve evet burası bir köy ve bir avuç. Turistler geliyor, gidiyor bir kitle her zaman burada. Ve her zaman aynı cümleler havada uçuşuyor.

        Yani Alaçatı-Çeşme olayı budur. Bu kadardır. İki aydır gerisi de yoktur. Çok büyütmemek gerek. Ama şu var ki!!! Dün de söyledim, bugün de söylüyorum.

        Burası iyi bir yönetim şekliyle kimseler Yunan adalarına gitmez. Buraya akın eder...

        Çok ciddi de döviz akar bu bölgelere. Ama bu da iyi bir yönetim şekliyle mümkün. Temmuz'a 10 gün var hala yollar delik, deşik. Hala herkes kafasına göre fiyat politikası uyguluyor. Hala otoban da yol çalışması var.

        Gündüz çöp toplanıyor, gündüz inşaat makinaları çalışıyor. Bir taraf müziği kısarken, bir taraf müziği sabaha kadar uzatıyor. Yani önceden alınması gereken kurallar hala alınmamış. Düzen maalesef hala kurulmamış.

        Bu yüzdendir ki, iyi bir yönetim şekli diyor başka da bir şey demiyorum.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Kredi çekerek tatil yapıyorlar

        Kredi çekerek tatil yapıyorlar
        0:00 / 0:00

        Önceki gün arkadaş gurubu ile oturuyorum. Bi arkadaş "Bilmem kim, tatil için 150 bin TL kredi çekti. Zaten otellerin geceliği 5 bin TL olmuş. On gün kalsa 50 bin TL. Ekstralar falan, filan derken. Diğer kalanıyla da eğlenecek. Yiyecek, içecek. Sonra bir sene kredi ödeyecek" diye anlatıyordu.

        Bir an düşündüm. 10 gün tatil için bir sene kredi ödemek.

        Bizim memleketimiz dışında nerede yaşanıyordur böyle bir sistem acaba.

        Düşünün memleketin üç yanı denizlerle çevrili. Dört mevsim yaşanıyor.

        Ama bizim insanımız kredi ile tatil yapıyor, elin yabancısı geliyor memlekete krallar gibi tatil yapıyor!!! Allah aşkına bu reva mıdır bizim insanımıza. Zaten bir kış stres, sıkıntı, hayat pahalılığı, aile sorunları, geçim derdi derken zorlu bir kış geçiyor. Onu da geçtim yazın şöyle güzel bir tatilin bedeli kredili tatil midir?

        E tamam kredisini çekti. Yedi, içti, eğlendi, gezdi.

        Sonra olay onu ödemeye gelince yaşayacağı stresi, gerginliği düşünebiliyor musunuz? Ben düşünmek bile istemiyorum.

        Tükenmişlik sendromu

        Tükenmişlik sendromu
        0:00 / 0:00

        Sandra Bullock'un "Bittim, tükendim. Bir süre kamera karşısına geçmeyeceğim" diyerek ara vermesi bana Meryem Uzerli'yi hatırlattı. MalumMeryem Uzerli'nin hayatımıza kattığı bir sendromdur bu "Tükenmişlik"

        Hatırlayın "Muhteşem Yüzyıl" dizisinde zirvedeyken, herkes onu konuşurken, tüm Türkiye peşindeysen bir anda "Tükendim" diyerek çat diye bırakıp gitmişti Almanya'ya. Ki memleketin bünyesinin hiç alışık olmadığı bir olaydır bu ve memleketin tarihine geçmiştir.

        Çünkü memlekette tükenmek olmaz, yorulmak olmaz, sıkıntı olmaz. Zor da olsa o işi yapacaksın, bitireceksin.

        İsyan etmek olmaz. Ki Meryem Uzerli'nin bu sendroma yakalanması çok kez yazıldı çizildi. Eleştirildi... Ama Meryem ile başlayan olay devam etti ki, Z Kuşağı eğer istemiyorsa çat diye bırakıyor. Yoruluyorsa "Hadi bana eyvallah" diyor. Eğer zor geliyorsa, "Aaaa siz deli misin? Ben bu işi yapamam. Siz nasıl yapıyorsunuz" diyor.

        Diyor da diyor.

        Düşünün Sandra 57 yaşında. Hollywood gibi bir yerde zirvede. Daha yeni tükeniyor ve çekiliyor. Ama 20'likler her an tükenmişlik içinde.

        Bu arada bu tükenme olayı etrafımda kiminle konuşsam herkes yaşıyor gibi. Yakında daha çok ünlüden, duyacaksınız bu açıklamaları. Benden söylemesi.

        Diğer Yazılar