Yüzyıllardır süren 45 metrelik yürüyüş
Çok da abartılacak bir durum değil aslında, ben de her çocuğun bir şeyler çizdiği zamanlar vardır ya o zamanlarda başladım resim çizmeye, ama her çocuk 14 yaşına geldiğinde resim çizmeyi bırakır, ben hiç bırakmadım” diye başlıyor hikâyesine. Güney Afrikalı Yahudi sanatçı William Kentridge, önce resim ve tiyatro eğitimine beraber başlıyor. Üç hafta içinde ortaya çıkan şu: William Kentridge’den olsa olsa ancak berbat bir aktör olur! Hem resimde, hem de aktörlükte başarısızlık üstüne başarısızlık yaşıyor, arkadaşı “Birinden birine yoğunlaş, yoksa uzmanlaşamayacaksın” diyor. Üniversite yılları boyunca cevabını bulamadığı soru tepesinde sallanıp duruyor: “İleride ne olacağım acaba?”
Dekorlar yapmaya başlıyor, televizyon, sinema derken sektör sektör üstüne, işinin, arkadaşlarının tasarladığı bazı mobilyaları setlere dizmekten ibaret olduğunu fark ediyor. Daha kimsenin üstüne güneşin doğmadığı bir sabah, saat 4’te yataktan fırlayıp “Doğru işi yapmıyorsun” diyor kendine. Arkadaşına kariyerine dair sıkıntısını anlattığında pışpışlanmak bir yana dayağı yiyip oturuyor: “Kimsenin sana iş vermek istemeyeceği bir yaştasın, bir şeyler çiz, ya çok başarılı olursun ya da çok başarısız, bunun ortası yok, ama bir karar ver artık!” Halbuki kimselere söyleyemediği hayali orkestra şefi olmak, b unun için de müzik okuması lazım, onun için de geç.
GÜNEY AFRİKA HİKÂYELERİYLE BÜYÜYOR
Kentridge kararını veriyor. Çizime geri dönecek, bir yandan çizimlerinden yarattığı ufak sahnelerden de kendi tiyatrosunu yaratacak. Koca bir hayali kırpıp ufaltmaktan başka çaresi yok. Sonradan fark edeceği durum şu: William Kentridge, Güney Afrika’nın masal anlatıcısı aslında. Kendi ülkesinin dertlerini ve artık her ülkeye spesifik bir derdin kalmadığı bir dünyada global dertleri anlatırken herkesi aynı sahneye gözünü kırpmadan baktıracak bir yeteneği, ailesinden miras kalan yüzlerce hikâyesi var. Dedesi Güney Afrika parlamentosunda, babası avukat, büyüdüğü hikâyeler ya Nelson Mandela’nın özgürlük savaşı ya da Biko’nun kısacık ömrüne sığdırdığı Apartheid mücadelesi. 60 yaşındaki sanatçı hâlâ doğup büyüdüğü şehir olan Johannesburg’da yaşıyor. Avukat ailesinde babası Mandela’yı, Desmond Tutu’yu ve daha sonra Steve Biko’nun ailesini mahkeme salonlarında savunurken biriktirdiği onlarca imajı, geçmiş yılların hikâyelerini şimdi elinde sadece karakalemiyle tekrar tekrar anlatıyor.
Bugünlerde; Amsterdam, Londra derken Kentridge’in More Sweetly Play The Dance’i New York’ta. Marian Goodman Galeri’nin iki salonuna yayılan iki ayrı işiyle Kentridge duvardan duvara halı gibi serdiği, duvardan duvara göç edenlerle, siyasetçi şakşakçılarını arka arkaya yürütüyor. Bir odanın içinde duvarın önünde duran megafonlardan Kentridge’in çocukken dinleyerek büyüdüğü halk şarkıları yükseliyor. Yaklaşık 15 dakika süren, Güney Afrika Brass Band’in müziklerinin eşlik ettiği videoya bakan, bir duvarın önünde birbirinden uzak yerleştirilmiş tahta sandalyelere oturan insanlar modern dünyaya çıkmadan önce biraz sendeleyecek. Duvardan duvara, 45 metre boyunca yaşadığı yeri hastalık veya iç savaşlar yüzünden terk edenler önümüzden zaman zaman dans ederek, zaman zaman köleliğin bitmediğini anlatarak geçiyor. Önce iskeletler, sonra rahipler, yük taşıyıcıları, hasta insanlar, arkasından maden işçileri, göçmenler, bir ülkeden bir ülkeye göç eden kalabalık güruhlar, tarihin ve siyasetin temsilcileri, bir medeniyetten başka bir medeniyete savrulan insanlar, yani hep kimlik değiştiren dünya! Gerçekleri gölgelere anlattırmayı tercih eden bir sanatçı Kentridge. Bu eserinde aslında Ebola virüsünden kaçan insanlara yer veren sanatçının dünyayı dolaşan video enstalasyonuna Paris Rewiew’da yapılan eleştiri yazısında: “Sanki o yürüyen insanlar Ebola’dan kaçanlar değil de Türkiye’de ya da Macaristan’da o haberlerde gördüğümüz yürüyen insanlara benziyor” deniyor. Dünyanın makus talihi, ya hastalıklar ya iç savaşlar bizi bitirecek. Geriye kalan karakalemle çizilmiş gölgelerimiz