Ben bu 'manyak' kadınlara bayıldım
‘SEN İstanbul’dan Daha Güzelsin’. BAM’ın, Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun yazıp yönettiği oyununun ismi bu! İsmi gibi güzel, ismi gibi insanı sarıp sarmalayan oyun, Dario Moreno’nun sözleri “İstanbul’un kızları bilsen ne şeker, insanı uzaklardan yanına çeker” diye akan şarkısı eşliğinde açılıyor. Ayfer Dönmez, Başak Kıvılcım Ertanoğlu ve Melis Öz, yine Murat Mahmutyazcıoğlu’nun İstanbul’u resmettiği bir perdenin önüne yerleştirilmiş 3 sandalyenin üzerinde başlıyorlar bize İstanbul’da doğup büyümüş 3 kadının 1950’lerden günümüze uzanan hikâyesini anlatmaya... Birbirlerine göbek bağıyla bağlı kadınlar bunlar, bir anneanne, anne ve torun: Ayfer, Başak ve Melis.
KEŞKE DİYE BİLSELERDİ...
Bu 3 kadının iç seslerinden oluşan bir dertlenme halinde, bir monolog gibi akan oyun, onların kişisel tarihleriyle birlikte İstanbul’un tarihinde de bir yolculuğa çıkarıyor seyirciyi. Bazen Üsküdar’daki eski bir yalıda, bazen Şişli’deki bir huzurevinde, bazen de Boğaz’da kayıkla dolaşırken buluyoruz kendimizi. Buluyoruz derken gerçekten buluyoruz, oyun boyunca yerlerinden hiç kalkmayan 3 kadının tüm bu anlarına iliklerimize kadar hissederek eşlik ediyoruz. Bazen kahkahalar atarak, bazen gözlerimiz dolarak... Anlattıkları bizim hikâyemiz çünkü sahnedeki anneanneyi de, anneyi de torunu da tanıyoruz. Tıpkı bizim gibiler, bizimkiler gibiler..
“Mihrabım diyerek yüz vurdukları” erkeklerden çektiklerini de ezbere biliyoruz, evhamlarını da, bilinçaltlarına ‘El âlem ne der?’ baskısıyla ‘ayıp’ diye kodlananları da... Belki de en çok oyun boyunca dillerinden düşmeyen “Diyemedim tabii” cümlesinin ağırlığını biliyoruz. Keşke diyebilselerdi, keşke içlerindeki o şeker, matrak, neşeli, kendi ifadeleriyle ‘manyak’ ruh, iç sesleri dışarıya çıkabilseydi. Belki o zaman içine sıkıştıkları kısırdöngüyü kırabilirlerdi.
SAHİCİ VE İNCELİKLİ
Dönmez, Ertanoğlu ve Öz’ün jestleri, mimikleri, bakışları, beden dilleri, makyaja ya da aksesuvara ihtiyaç duymadan çocuklukları, gençlikleri, yaşlılıkları arasında gezinip duran halleri öyle sahici ki, onlara oyunu açtıkları şarkının sözlerine atıfta bulunarak “Unutamam bu İstanbullu kızları ahh” diye seslenerek yapıyorum finali.
Anneannenizle, babaannenizle, annenizle, teyzenizle, kızınızla, torununuzla kuşaktan kuşağa, gönülden gönüle köprüler kurduğunuz kadınlarla gidin bu oyuna. Ülkemizde bir erkek yazarın kaleminden dökülmüş örneklerine çok nadir rastladığımız incelik ve hakikatteki bu kadın hikâyesini izleyip hayatın içinde deyip diyemediklerinizle yüzleşirken, eminim en içteninden bir “Ellerin dert görmesin” diyeceksiniz Murat Mahmutyazıcıoğlu’na...
* Başak Kıvılcım Ertanoğlu, Ayfer Dönmez ve Melis Öz’ün rol aldıkları ‘Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin’i, 2-9-15-30 Nisan’da Kadıköy Theatron’da, 6 Nisan’da Karaköy ikincikat’ta, 20-27 Nisan’daysa Toy İstanbul’da seyredebilirsiniz.
Tiyatro unutmamaktır, unutturmamaktır
“TİYATRO aşktır, anlaşmaktır, paylaşmaktır, direniştir, isyandır, aydınlanmadır. Dünya Tiyatro Günü’nüz hayırlı olsun.” Benim için umudun vücut bulmuş hali olan sevgili Genco Erkal, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde böyle seslendi sosyal medyadaki takipçilerine. Kendisinin yazıp yönettiği ‘Sivas 93’ adlı oyun, 3 Mayıs’ta Paris’te, Avrupa Tiyatro Festivali’nde Selin Altıparmak’ın çevirisi ve rejisiyle okuma tiyatrosu olarak sahnelenecek.
Tiyatro aynı zamanda unutmamaktır, unutturmamaktır, hatırlatmaktır, insanlığımızdan uzaklaşmamak için vardır. Madımak’taki ateş hiç sönmedi ve ne acıdır ki ateşine başka ateşler de eklendi. Nâzım Hikmet’in dediği gibi “Hava kurşun gibi ağır, yüreklerin kulakları sağır...” Her şeye rağmen karanlıklar aydınlığa çıksın diye yüreğini ortaya koyup Kerem gibi yananlar var hâlâ! Misal Genco Erkal! Bugün kendisinin doğum günü; o çocuk, o mert, o dobra, o cesur, o dürüst, o dost yüreğinden öperim Genco Abi! İyi ki varsın, iyi ki!