Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet

Bugünkü yazının hazırlıklarına başladığım sırada, İsrail Gazze’ye kara harekatı başlatmış, bir anlamda “insan avı”na çıkmıştı. Televizyonlar canlı canlı veriyor.... Gazze üzerinden yükselen bomba dumanları, derinlerden kulağımıza kadar ulaşan siren sesleri. Gündüzden de zaten, güzel gözlerinden boncuk gibi yaşlar dökülen çaresiz çocuklar, iki kelimenin birini Yüce Allah’ın sonsuz gücünden minicik bir bölümünün düşmanları üzerine yönelmesi için sonsuzluğa avuç açan çaresiz insanlar... Biliyorlar ki; yer yüzünde onları hedef edildikleri bu insanlık dışı durumdan koruyacak hiç bir güç yok...

Vaktiyle Ortadoğu’nun göbeğine yerleştirilmiş bu dizginlenemez güç, kim yuvasını dağıtmaya, çomak sokmaya, fertlerini rahatsız etmeye kalkarsa, elindeki tüm silahları kullanıyor. Gazze’yi “yönetenler” ise, çok iyi bildikleri bu acı gerçeğe rağmen İsrail’in yuvasına çomak sokmayı, “azılı arı”yı tahrik etmeyi sürdürüyorlar.

Çevreden yükselen “insanlarınıza daha fazla ölüm ve acı tattırmadan ateşkese gidin” çabalarını reddeden Hamas, “intikam yemini” ediyor...

Nasıl intikam alacak? Tabii ki terörle... Üç-beş günahsız İsrailli’yi terör yoluyla öldürecekler, karşılık olarak da kendi insanlarına yapılan insanlık dışı muameleyi “hak etmiş” olacaklar. Hamas Yönetimi’nin, sonucunu bile bile, İsrail’i “üfürükten bombalar”la rahatsız etmesinin altında yatan gerçekler ne olabilir? Sorusu, çok sayıda aklı başında insan gibi benim de merakımı çekmektedir. Gazze’de İsrail mezalimi altında can veren, inim inim inleyen insanlara saygısızlık olmasın ama; Gazze’de dökülen kanlarda, akan göz yaşlarında kendi “liderleri”nin ve onların terörist ruhlu tahrikçilerinin parmağını görüyorum.

Bu sistem, saygın sonuç ortaya koymaz...

Sokağa çıktığım zaman, sade vatandaşın pek de ilgisini çekmediğini gözlemlediğim -ya da bana öyle denk geliyor- cumhurbaşkanlığı seçimlerine televizyonlar dört elle sarılmış durumda. Bildik “kadrolu ve kaşarlı bilmişler”, önlerine atılan abartılı anket parçalarına inandırıcılık kazandırmak için, işi “muhalefetin adam olmamışlığı”na kadar vardırıyorlar.

Havada uçuşan anket rakamlarının, Erdoğan’ın alacağı yüzde 54-55 oyla ipi göğüsleyeceğini gösterdiğini söylüyorlar, sandığa gitmeyeceklerin ne kadar haklı olduğunu, CHP’nin ve MHP’nin küskünlerinin ne kadar da haklı olduklarını, özellikle CHP Yönetimi’nin, “Atatürk’e gönül vermiş milyonları adaysız bırakmış olması”nı, tarifsiz bir zevk içinde anlatıyorlar.

Ancak ortada, çıkacak her türlü sonucu saygı ile karşılamamı önleyecek şöyle bir sistemin varlığı, cumhurbaşkanının kim olacağı merakını yerle bir edecek kadar korkunç;

Dünya siyaset tarihine geçmiş önemli bir taktiktir; İktidarda kalmaya kararlı görünen hakim güçler, önce arzularına uygun anket sonuçları yayınlatır, kurulan sistem de, sandık sonuçlarını, anket sonucuna uygun hale getirir...

Türkiye’de böyle bir şeyin olmayacağına inansak da, mevcut sistem her türlü “kirlilik şüphesi”ni besleyecek nitelikte.

Mutlak tarafsız olması gereken Yüksek Seçim Kurulu’nun, seçime giden taraflardan birisi olan iktidar partisinin elinde ve yönetiminde bulunmasının “demokratik” izahını yapacak birileri çıkabilir mi?

Seçim sonuçlarını değerlendiren ve adına da “SEÇSİS” denen bilgisayar sistemleri denetime açık mıdır? Örneğin, “kimsenin aklına kötü bir şey gelmesini istemeyiz” gibi bir yaklaşımın devamı olarak, uluslararası bir uzmanlık şirketinden “temiz raporu” alınabilir mi?

Türkiye’deki seçim sonuçları, her türlü uluslararası denetime açık mı, açılabilir mi?

****

Bu soruların cevap sulamadığı bir ülkede, “seçilen”e nasıl saygı duyacağız?... Polis şiddeti ile mi?...

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar