Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Biyokimya uzmanı Ayşegül Çoruhlu, nam-ı diğer Dr. Mito, enerjisi çok yüksek, bilgili ve bu bilgiyi sıkmadan, eğlenceli bir şekilde aktarabilen, mizah konusundaysa çok yetenekli bir uzman. Onunla beslenme, yaşlanma, iyi ve kötü gıdalar gibi benim çok ilgi duyduğum, onun da çok iyi bildiği konularda konuşmak gerçekten çok keyifliydi...

        AYŞEGÜL Çoruhlu yazdığı 3 kitabın yanı sıra Instagram hesabında da kendine has ve keyifli bir dille bilgilerini paylaşmaya devam ediyor... Bu arada beslenme uzmanı titrine sahip olup da kendisi şişman olan birçok kişinin aksine Çoruhlu şahane bir fiziğe sahip. Buluştuğumuzda saat 15.00 civarıydı, çay ve kahve ikram ettik, içmedi. Kimi bünyenin çayı, kahveyi daha çabuk atabildiğini, kimininse bunlara dikkat etmesi gerektiğini, aksi takdirde uyku düzeninin etkilendiğini ifade etti. Uyku düzeninin bozulmasındaki temel sorun vücudun biyolojik saatinin gece 23.00’ten sonraki uykuya ve bu uykuda gerçekleşecek dinlenme ve kendini tamir etmeye fırsat bulamaması...

        Ayşegül Çoruhlu’yla gerçekleştirdiğim bu çok keyifli söyleşi çok daha uzun aslında; lakin buradaki yer belli. Dahasını merak edenler için HTHayat.com’daki köşeme beklerim...

        GIDANIN MOLEKÜL HALİ

        Beslenmeye dair bu yoğun merakın arkasında ne olduğunu sordum Çoruhlu’ya. Ona göre bu artık moleküler düzeyde hücrenin içine girip neler olduğunu, vücuduna giren şeyin neye sebep olduğunu bilmemize izin veren teknolojiyle ilgili. Bunu olumlu etki olarak ifade ediyor; olumsuz etkiyse hızlı tüketebileceğimiz, besin değeri olmayan, endüstriyel ürünler...

        Beslenmenin temel amacı insan organizmasına enerji sağlamak. Lakin bu enerjiyi sağlamak üzere biyolojiden uzaklaşan bir yaklaşım gösterildiğinde (rafine edilmiş gıdalar) vücut sana kaos olarak cevap veriyor.

        Çoruhlu diyor ki: “İnsan türünün özündeki biyolojik kurallar değişmiyor. Köyde veya şehirde yaşayan iki farklı insan olsun; şehirde yaşayan zaman içinde egzozdan daha az zarar görür ya da işlenmiş yiyecekleri faydaya dönüştürür hale gelemiyor.” (Ayşegül Çoruhlu egzoz benzetmesini bu söyleşide sık sık kullanıyor. Onun jargonunda egzoz kötü atık bırakan, besin değeri düşük gıda demek.)

        ‘DOĞAL SELEKSİYON KALMADI’

        O bunu söylediğinde benim aklıma epigenetik geliyor ve diyorum ki; “Belki de gelecek nesiller egzoza dayanıklı, işlenmiş yiyeceklere karşı bağışık olurlar.” Çoruhlu kabul etmiyor. Tam da senin düşündüğünün tersi olacak diyor ve açıklıyor:

        “Bizden sonra doğanlar aslında bizim daha üst modellerimiz; beyinleri, vücutları ve hücreleri asılında daha ince ayarlı, daha hassaslar ve bu yüzden daha çok hastalanıyorlar. Çünkü onlar telefonun ya da arabanın üst modeli gibi egzozsuz benzin istiyorlar. Bir de eskiden olmayan çok nazik durumlardaki bebeklerin bile hayatta kalışı var; ileri yaşta anneler, engellenen düşüklerle doğal seleksiyon elimine edildi. Güçlü değilse hamile kalamıyor ya da doğuramıyordu ya da doğsa da çocuk hayatta kalmıyordu. Artık zayıf genleri aktarıyoruz sonraki nesillere.”

        RUH HALİNE ETKİSİ

        Artık net olarak biliyoruz ki yediklerimiz bizi hasta da edebiliyor iyileştirebiliyor da. Buna ek olarak duygu durumlarımız üzerinde de etkisi olduğundan bahsediyoruz. Bu mekanizmayı anlatmasını rica ediyorum.

        Ayşegül Çoruhlu “İnsan olduğumuzu, biyolojik bütünlüğümüzü unutmayarak, zekiyiz ama az zekiymiş gibi kendimizi kandırmayarak, kafanın içerisindeki düşünceleri yaratan beynin algılarıma sebep olan beynin ve onun verdiği tepkilerin, birtakım hormonlar, kimyasal bütünlükler olduğunu anlamamız lazım” diye başlıyor anlatmaya...

        Duygu dediğimiz şeyin beyinde kimyasal karşılıkları olduğunu, hormonları anlatıyor. Stresin karşılığı kortizon, mutluluğun karşılığı seratonin, rahatlamanın karşılığı oksitosin diye açıklıyor.

        “Eğer ruh halim bir kimyasal çorbaysa ben o çorbanın içerisindeki bütün materyalleri yani çorbanın tuzunu, biberini her şeyini tam yaparsam oradan da istediğim yakıtı çıkarmaya müsait olabilirim” diyor.

        ‘Yemek çok da matah değil’

        “PEKİ ne yiyelim?” diye sorarak biraz kolaya kaçmaya çalışıyorum. Ayşegül Hanım yutmuyor: “Bu sorunun cevabını çoğu insan bilir. Bilmemiş gibi yapan konuştuğu kişiyle pazarlık yapıyordur. Bir kere şunu akla koyalım yemek çok da matah bir şey değil, hele de yanlış yiyorsan. Hiç yememek yanlış yemekten daha iyi. ‘Çocuk aç yatacağına bir gofret vereyim’ dediğinde aç yatması daha iyi. Bizim için de geçerli; yanlış yiyeceği yemeyeceksin; yememek zaten ömrü uzatıyor. Enerji üretirken o kadar yakıtı zorlayıp da egzozu çıkmadığı için, çöpün olmadığı için ömrün uzuyor. Kötü yakıt yemezsen, az yersen ömrün uzayacak. İyi yersen belki ömrün katlı katlı uzayacak. Bütün hayvanlar eğer sen onu ev hayvanı yapmadıysan; doğasına bıraktığında kendilerine iyi gelen yiyecekleri tüketirler. Biz kötü ev hayvanlarıyız çünkü doğamızın dışında davranıyoruz.”

        ‘Ne yemeyelim?’ diye sorduğumda...

        “YEDİĞİN şey toprakta yetişti mi, bahçende onu üretebiliyor musun? Gözünün önünde mi? Onu yediğin zaman problem yok. Bir çiçek diyelim. Ben onu alıp yediğimde 1-10’a kadar faydadan 10 faydayı aldım. Bir sebze olsun. Onu aldım, biraz haşladım 100 üzerinden 90’a düştü fayda. Zeytinyağlı yaptım yüzde 70 faydalı, böyle gidiyor. En iyi sebze de olsa kavurursam, içine koruyucu eklersem, raf ömrünü uzatırsam fayda değil zarara sebep olacak” diyen Ayşegül Çoruhlu, ekliyor:

        “Biz bunun da fazlasını yapıyoruz. Buğdayın ölmüş halini ekmek, pasta, börek diye yiyorsun. Tatlandırıcıları, şekerli ürünleri, hazır ürünleri yiyorsun. Ya da hiç güneş görmemiş, fabrikalarda büyümüş hayvanları yiyoruz. Oysa o hayvanı yemek bize ancak o dışarıdaki otları, tohumları yediyse, güneşi aldıysa faydalı olacak. Çok akıl zorlayacak bir şey yok burada. Bir düşünmek lazım; ağzıma koyduğum şeyin öncesi neydi?”

        Küçük bir hazzın bedeli

        “CANIN istedi diye basit karbonhidratı, asitli içecekleri de bol aldıysan, üstüne de tatlı vs. yediysen hissettiğin küçücük bir haz duygusunun bedelini vücudun nasıl ödüyor? Yemekten sonra uykun geliyor, dikkatini toparlayamıyorsun. Açken bile daha iyi. Kötü yakıt aldığın için beden performans gösteremiyor. Bu bile o günlük psikolojiyi değiştirdiğine göre bir de bunu uzun döneme yaydığını düşün. Her sabah yorgun kalkıyorum, enerjim yok. Enerjik hissedebilmen için mutlaka iyi besin alman gerekiyor” diyen Çoruhlu, ekliyor:

        “Enerjinin insan biyolojisindeki karşılığı ATP, kötü gıda ATP’ye dönüşmüyor. Biz ATP denen enerji birimiyle çalışan, canlı kalan, elektrik üreten, düşünen, tamir eden, hastalıktan iyileşen yapılarız. Buna ihtiyacımız var. Eğer ATP yoksa zaten öldün. Hastalıklardaki sorun ATP’yi üretirken kullandığın yakıtlardaki egzoz çıkarıcıları artırdığın için, o egzozların bedelini ödediğin gibi enerjisizliğin de bedelini ödüyorsun.”

        Kümülatif hasar

        AYŞEGÜL Çoruhlu, “Ağzımıza attığımız besin değeri düşük gıdaların hem enerji eksikliği hem de vücuttaki zehirli artıklar anlamında bir bedeli var. Besin değeri olmayan maddeden vücut enerji çıkarmaya çalışırken kendine hasar veriyor. Bunlar zaman içinde birikiyor. Önce yorgunsun, sonra biraz kilo alıyorsun, sonra tiroidin çıkıyor, eklem hastalıkların oluyor, erken yaşlanıyorsun ve sıra bunamaya geliyor. Bu sıkıntıların 5 yaşında yediğin içtiğinle büyük resimde alakası var. Hep bankaya yata yata oluyor” diyor.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar