Bazıları hiç delir-e-mez…
‘İnsan kendinden kaçabilir mi? Peki ya geçmişinden?’ Tiyatro Öteki Hayatlar’ın ‘Adam’ adlı oyunu, bu soruların yanıtlarını vermiyor. Ama çok daha fazlasını soruyor...
memisbetul@gmail.com
“Olasılık-lar” üzerine bir muhabbettir gidiyoruz… Yetmezmiş gibi bir de üstüne had bildirmeye çalışıp da hadsizleşen bir diyalogun yamacındayım. (Bizim masanın bünyeleri, olasılıklar diyarında gezine dursun, yan masadakiler, tam bu memleketin harcından toplayınca ortaya çıkan malzemeyi seriyor önümüze.) Bense hayatımın en uzun sessizliği içinde dinlemedeyim… (Benden beklenen hareketler peşindeyim anlayacağınız!) Murathan Mungan’ın vakti zamanında “Ben sizin nereden seniniz oluyorum?” başlıklı yazısını hatırladım bir an. ‘Siz’li sohbet-tartışma-konuş-ama-ma hallenmeleri, fevri şekilde ‘sen’lere doğru kayıyor. Fonda, eşliğiyle muhabbetimizi daha da demlendiren Jefferson Airplane / White Rabbit ve Glenn Miller & His Orchestra şarkıları, masamızda ‘flirt vodka’ ve ‘ev yapımıdır’ ibaresiyle takdim edilen şeftali likörü… Ve tabii bir de şu bitmesi engellenen “olasılık-lar” muhabbeti-miz. Biraz Schrödinger’in, biraz da Ece Ayhan’ın kedisi kaçmışsa havsalama, “Bazıları hiç delirmez, ne korkunç hayat sürüyorlardır Allah bilir” dediği gibi C. Bukowski’nin, kasabanın delisinin fısıldadığı kıvamında dinlemede kalamayıp dalıyorum bu hadli-hadsiz mevzuya… Şimdilik selametle hissiyatının ortasındayım, birisi söyleniyor bu arada karşısındaki bünyeye; ‘Bi dakika rahat dur ve adam ol’ diye, hayırlısı… Memleketim deryasında bir kelimeye bu kadar mı takılır, herkes bir ‘adam’lık mevhumu peşinde, insanı adamlıktan soğuturcasına.
ÖTEKİ HAYATLAR’IN ‘ADAM’I…
Geçtiğimiz akşam, tam da bu ‘adam’lık algısı üzerine kıvamında bir oyun seyreyledim. Yerli yazarların kıymetini bilelim söylencesini desteklercesine bugünlerde genç tiyatrocuların yazdığı oyunlar, beni ziyadesiyle mesut ediyor. Çok başarılı buluyorum ve naçizane desteklemeye de devam etmek istiyorum, karınca kararınca… İşte bu oyunlardan biri de Tiyatro Öteki Hayatlar’ın sahnelediği ve yine ekibin kendi yazarı F. Yüksel Sendan’ın yazdığı “Adam”…
“İnsan kendinden kaçabilir mi? Peki ya geçmişinden? Sorumluluk sahibi olmak mı daha kolay, yoksa sorumluluktan kaçmak mı? Herkes ikinci bir şans mı ister? Pişman olduğu için mi af diler insan, yoksa yeniden pişman olabilmek için mi? ‘Adam’ bu soruların yanıtlarını size vermiyor. Ama çok daha fazlasını soruyor...” söylemiyle Tiyatro Öteki Hayatlar’ın sahnelediği, tek perdelik oyununu cana getirenler ise; İlyas Özçakır, Artun Özsemerciyan, Didem Çimen ve Deniz Hande Karaman. Yönetmenliğini Artun Özsemerciyan’ın üstlendiği, Koray Saraçoğlu ve F. Yüksel Sendan’ın yardımcı yönetmen koltuğunda bulunduğu oyunun fotoğrafları Neslim Toplaoğlu’na, afiş tasarımı ise Artun Özsemerciyan’a ait.
‘ÇALIŞAN TİYATROSU’YUZ…
2005 yılında, farklı tiyatro geçmişlerine sahip farklı hayatların, Galatasaray Üniversitesi Tiyatro Topluluğu’nda kesişmesiyle temelleri atılan Tiyatro Öteki Hayatlar, bugüne kadar kendi yazdıkları oyunların haricinde, Jean Genet, Arthur Miller, Dario Fo ve Melih Cevdet Anday gibi birçok üstadın eserine de can vermiş. ‘Adviye’, ‘Öteki’, ‘Herkes Bize Bakıyor’, ‘Karşılaşmalar’, ‘Elim Sende’ ve ‘Fatih’te Son Tango’ gibi birçok başarılı oyuna imza atan ekibin aldığı sayısız ödülleri de es geçmemek lazım. “Kendimizi ‘çalışan tiyatrosu’ olarak tanımlıyoruz” diyen ekip, şöyle devam ediyor; “Amatör paylaşımcı ruhunu kaybetmeden, profesyonelce tiyatro yapmayı amaçlayan, birer birer kendi içlerimizde taşıdığımız öteki hayatları, sahneden öteki hayatlara anlatmak istiyoruz. Topluluğumuzun hemen her üyesi hayatını kazanmak için farklı işlerde çalışırken, akşamları ve hafta sonları biraraya gelip tiyatro yapıyor. Tabii içimizde, çoğu en başından bu yana tiyatroya yönelmiş yazar-yönetmen Can Utku ve İnşaat Mühendisi olarak çalışmak istemediğinden emin olup, tamamen profesyonel oyunculuğa yönelmiş İlyas Özçakır gibi arkadaşlarımız da var…” Kısaca; ‘öteki’ hayatları daha da tecrübelemek minvalinde önümüzdeki günlerde, Tiyatro Öteki Hayatlar’ı daha çok ziyaret edeceğiz gibi… (7 yıldır tiyatro camiasından selamını sarkıtan grup, bu yıldan sonra daha çok sesimizi duyacaksınız, demeyi de ihmal etmiyor, bilginize! Kendi adıma, ekibin yeni izlencelerini heyecanla beklemekteyim.)
BENDEN NE İSTİYORSUN?
Gelelim, ‘Adam’ oyununun üslubundaki sade, derdini anlatan jingle’ındaki naifliğine ve sahneye yakışır haline… Kasvetli bir gecede, oturma odasında yarattığı bir karakterle karşılaşan bir ‘yazar’. Aslında daktilonun başına oturduğu ve her şeyin cevabını biliyormuş gibi konuştuğu için şimdilik gördüğümüz ‘yazar’dır o... Soruları olan ama yanıtları olmayan, talepleri olan ama tatminleri olmayan bir ‘Adam’ bu, sahneden bize bakan ve baktıran... Hani kentli insanların daha bir kanıksadığı sıkışmışlık duygusu içinde yolunu bulmaya çalışan kişidir o… ‘Adam’ soruyor, yarattığını sandığı karaktere; ‘Benden ne istiyorsun?’, yazının ve yazarın kahramanı cevaplıyor: “Beni bitirmeni!”
Mesajının farkında, anlatımı ve diliyle de ne demek istediğini bilen ve en önemlisi oynamadan oynayan bir oyun ‘Adam’… Düz ve sakin anlatıyor oyun da oyuncular da, ortada bir hal var ve bizler bu hali izlerken yorulmak yerine, beyin jimnastiğine başlıyoruz adeta. Benim gibi yazı-çizi muhabbetiyle daha bir yüz-göz olanların daha bir içselleştireceği oyundan cevapları bulmak olmasın istenciniz. Oyun sırasında bir yığın soru patlangacı kafada ayar yapacak ama oyun bitiminde hani nasıl derler, bu lezzeti uzun süre hiç unutmayacağım, işte o türden. (Bendeki jargonuyla; ‘adam’, ‘adam’ gibi bir oyundur nazarımda, rotaya ekleyip gidiniz, retinaya bayram ettiriniz, pişman olmayacaksınız. Benden söylemesi!)
***
İÇİMDEN GELDİ NOTU:
‘Tiyatro sahnesinde işlenebilecek herhangi bir suç yoktur!’
Mail’ime geldiğinde haberdar olduğum bu durumu, utanarak ve çok üzülerek sizlerle paylaşıyorum. (Yıl 2012… Ömer Hayyam’ın dillendirdiği üzere “durmadan kurulup dağılan şu alemde”, zaman algısına yaslanmış bir can-ımız var ise sadece, ‘neden’ bu tuhaflıklar-canilikler-cahillikler silsilesi… Bu durum bana dert oldu ve şimdi de aktarım seansına geçiyorum. Yolcudur Abbas minvalinde kaçarım yavaştan, şimdilik benden bu kadar!)
Bana gelen yazının bir bölümünü aktarıyorum.“Antalya Bölge Tiyatrosu Ankara turnesi kapsamında, 12 Ocak 2012 Perşembe, saat 20.00’de, Ankara Sanat Tiyatrosu sahnesinde, Nâzım Hikmet’in yazdığı ‘Şeyh Bedreddin Destanı’nı Nâzım Üçlemesi -2 Deliorman ‘Bir Şeyh Bedreddin Destanı’ adıyla sahneledi. Ankara’da bulunan sendikalar, partiler ve sivil toplum derneklerinin desteği ile gerçekleşen oyundan sonra oyunumuzun organizasyonunu gerçekleştiren Cengiz Gültekin’e pusu kuran ‘bazı kişiler (?)’ satırla saldırı gerçekleştirdi, kafatası kırılmış ve 12 cm'lik bir yarık oluşmuş arkadaşımız hastaneye kaldırılmıştır... Bu olaydan bir saat sonra tiyatromuz oyuncuları sıkıştırılarak tehdit edildi ve bir daha Ankara’ya gelmememiz konusunda uyarıldık… Karakolda teşhis edilen saldırganların henüz bulunamaması(!) aklımıza çeşitli soruları getirmektedir… Nâzım Hikmet 110 yaşına girdi, onun şiirleri, kitapları, oyunları, onun için yapılan şarkılar, resimler, sergiler tüm hızıyla devam ediyor. Ülkemiz insanları ve sanatçılar büyük ustaya sahip çıkıyor. Antalya Bölge Tiyatrosu Nâzım Üçlemesi oyunu ile yaklaşık dört yıldır Anadolu’yu geziyor ve ustayı çok sevdiği memleketinin şehirlerinde, ilçelerinde ve sokaklarında dolaştırmaya devam ediyor, devam edecek… Sonuç olarak bize yapılan bu saldırının failleri bulunup, yargı önüne çıkartılıncaya kadar eylemlerimiz devam edecek. Bu saldırılar bizi durdurmayacak şubat ayında tekrar Ankara’dayız. Hem basın bildirimizi okuyacak hem oyunumuzu tekrar AST’da oynayacağız… Antalya Bölge Tiyatrosu ve Türkiye Tiyatrolar Birliği yapılan bu saldırıları kınıyor ve olayların takipçisi olacağını kamuoyuna ilan ediyor… Tiyatro sahnesinde işlenebilecek herhangi bir suç yoktur!”
Antalya Bölge Tiyatrosu