Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sıfırnoktaiki’nin yeni seyirliklerinden ‘Disosya Harikalar Dünyası’; şiddetin, cinselliğin ve ulu gösterilen erdemlerin arka bahçesinde adrenali gani bir gezintiye çıkarıyor…

        memisbetul@gmail.com

        Doğuştan gelen tek bir yanılgı vardır. O da mutlu olmak için burada olduğumuzu sandığımızdır.” Bu beylik tanımı kitabına not düşen; 1788-1860 yılları arasında yaşamış ‘en adamlarım’dan Arthur Schopenhauer. Var mı üstadın bu sözünün yamacına yahut üstüne bir şey diyecek olan?! Bence, bu cümle cepte dursun, bakarsınız bi vakitler işinize yarar. Belli mi olur!? İnsanoğlunun ‘mutlu-mutsuz, iyi-kötü, güzel-çirkin, gerçek-sahte, haklı-haksız’ ifadelerinin aksine, evrenin ne istediğinin farkında olanlar da var. Ve ben şimdi bunlardan birine bakıyorum, o da bana uzun uzun…

        TUHAF BİR MEMELİ…

        Masada yer alan fotoğrafında, pek bir manidar bakış atan bu fantastik canlı: ‘ornitorenk’. Bu da nesi? demeyiniz, rica edicem, yaklaşınız yavaştan yamacıma… Nasılsa sözlerimiz havada parende atıp, bağdaş kurmuş olarak bize geri dönüyor. (Daha önce ‘ornitorenk’lere karşı bu denli ilgi beslememiştim, açık konuşmalıyım. Tanışıklığım ilkokul çağlarıma rastlasa da es geçmişim. Ne ayaktır, dedim ve bugünlük mesaimi, sanki kolajlanıp da toplanmış gibi görünen bu canlının hayatına adadım, sonuç: Eee, siz de bilin istedim. İçiniz açılsın niyetine!)

        39-60 cm boylarında, Doğu Avustralya ve Tazmanya’ya özgü, yarı-deniz memelisi ‘ornitorenk’ veya ‘platipus’ veya bizdeki karşılığı ‘gagalı memeli’. Avustralya yerlilerinin ‘su köstebeği’ adını verdikleri ornitorenk’ler görünüm ve hayatları bakımında şaşılası canlılar. Doğum yapmak yerine yumurtlayan memelilerden olan tek deliklilerin hâlâ var olan beş tanesinden biriymiş mesela. (Diğer dördü şu kirpilere benzeyen dikenli karıncayiyengiller.) Yılda bir defa güvercin yumurtası iriliğinde, iki yumurta yumurtluyor. 9-10 günlük kuluçkaya yatıyor ve bu süre zarfında da bir şey yiyip-içmiyor. Bir nevi amfibik; hem karada, hem de suda yaşayabiliyor. Gariptir, yumurtluyor ama emziriyor. Meme uçlarına sahip olmayan tek memelilerden olan ornitorenk, sütünü de ön tarafından devamlı surette akan tomurcuklardan çukurlarına biriktirerekten yavrularına veriyor, hem de sırt üstü yatarak… Cinsel birleşme ise kuşlardaki gibi kloakların birbirine yapıştırılmasıyla gerçekleşiyor. Ördek gagalı ama gagası sert değil, yumuşak ve kadifemsi. Bu gaga da 40.000’den fazla elektrik algılayıcısıyla donatılmış. Kunduz kuyruklu, erkeklerinin arka ayağında zehirli bir mahmuzu olan bu canlı, keşfedildiği zamanlarda doğa bilimcileri çok şaşırtmış. 1799 yılında, Naturalist Miscellany dergisinde hayvanın ilk tanıtımını yapan İngiliz zoolog-botanikçi George Shaw, gerçekliği hakkında şüphe duyulmamasının imkânsız olduğunu belirtmiş…

        Bu tuhaf ama sevimli (!) canlıyla tanıştığımıza göre, gelelim kafamı Southern Comfort ile şereflendiğim bu alemdeki masanın diğer ucundan ses veren fonuma Mulatu Astatke, ‘Yegelle Tezeta’ diyor. Anlayacağınız, dünya nasıl olması gerekiyorsa öyle ve ben de yine oyuna devam-dayım! Madem bu kadar dünyaya ilindik, biraz da “Alice Harikalar Diyarında” yahut 1939 yapımlı “Oz Büyücüsü” minvalinde başka alemlere akmaya ne dersiniz? Âlâ, derseniz de başlıyoruz o halde!

        SIFIRNOKTAİKİ’NİN DİSOSYA’SI

        Farklı dokulardan ve cesur söylemlerden oyunlarla biz tiyatro izleklerini mest eden Sıfırnoktaiki, bu defa “Disosya Harikalar Dünyası” adlı oyunla sahnede. Ekip, kara-komedi tarzındaki bu oyunuyla da başka dünyaların kapılarını ardına kadar açmaya niyetli gibi!

        ‘In-yer-face’ akımının öncü yazarlarından, (1967-İskoç) Anthony Neilson’un yazdığı, nasıl bir dünyada yaşamak istediğimizi sorgulayan Disosya Harikalar Dünyası / The Wonderful World Of Dissocia’nın reji koltuğunda, genç yönetmen ve yazar Sami Berat Marçalı oturuyor. Radyo oyunları da yazan Neilson’ın on üçüncü oyunu olan “Disosya Harikalar Dünyası”, ilk gösterimini 2004’te Royal Lyceum Theatre’da yapmış. Alt metni geniş bir hikâyeyi, kafada serin patlangaçlar yaratarak, başarılı çevirisinden dolayı Özlem Karadağ’ı tebrik ediyorum. Düz metinlerde bile uçan bir coğrafyanın bünyesi olarak, bu anlatım ruhumu okşadı diyebilirim.

        Sıfırnoktaiki’nin İkincikat’ında değil, Mecidiyeköy’e ferah bir soluk getiren Tiyatro Hâl ekibinin yeni adresi Hâl Sahnesi’nde izlediğim oyun, sakin sahne tasarımı ile karşılıyor biz izlekleri… (Bu arada vaktiniz olursa bilahare uğrayın Hâl Sahnesi’ne, kafa aydınlatan türden oyunlar sizleri bekliyor, benden söylemesi! O kadar mekân kıtlığında, Hâl ilaç gibi geldi. Bazı adreslere yok olmadan yahut kapatılmadan önce destek verelim ki sonrasında fenalıklara gebe kalmayalım!!!) Bir hastane odasındayız ve o asap bozucu sarı ampül ışığı yanıp sönüyor. Bu anlamlandırabileceğimiz bir dünya değil ama bildiğimiz bir dünya sanki. Ve disosya dünyasının kahramanı-hastası 30 yaşında Lisa ile tanışıyoruz. Disosiyatif bozukluğu olan Lisa’yı merkezine alan oyun, Lisa’nın bilinçaltına-rüyalarına ve geçmişine iniyor. Bu çok katmanlı iniş sayesinde bizler, Lisa’nın 6 yaşında babası tarafından tecavüze uğradığını, ailesinin bu durumun üstünü örtmeye çalıştığını yahut unut-muş gibi yaptığını ve Lisa’ya da unutturduklarını sandığına şahit oluyoruz.

        SEN GEÇMİŞİNLE YÜZLEŞİRSEN…

        Tabii bu kadar düz bir çizgide işlemiyor insan beyni; bitti diyince bitmiyor mesela, geçti diyince geç-e-mediği gibi… Ve tüm bu biriken geçmiş tortuları Lisa için bir gün seyahatten dönerken ortaya çıkıyor. Hem de zamanın efendisi olan bir saat yüzünden. Neydi meselemiz, hayata bahane lazımdı değil mi, o halde bu kaybolan saat, Lisa’nın tüm beyin loblarının en efsunlu labirentlerini-bahanelerini sunuyor bize. Her labirentte denge kaybına uğrayan Lisa’nın teşhisi konuluyor: Disosiyatif Bozukluk. Lisa kendine bir dünya yaratıyor ve bu disosya denen ülkeye, onu gönderen de adamımız Freud. “Sen geçmişinle yüzleşirsen hayatın yeniden dengesini bulacak” diyor Freud. Orada karakterlerle karşılaşıyor Lisa; ‘Güvensizlik Görevlileri’, ‘Günah Keçileri’, ‘Yemin Alma Törenleri’ gibi… İşte tam da bizler, bu dengesiz ama dengeli dünyada, tüm gerçek denilen saçmalıklardan seçmeleri öğreniyoruz.

        Gelelim alışık olduğumuz anlatımların dışında kadrajıyla bünyeyi zorlayacak olan oyunun künyesine; Koreograf Barış Gönenen, dekor Zeynep Aytekin, ışık Ushan Çakır, kostüm Meltem Tolan, müzik Sami Berat Marçalı ve Ersen Kutluk, efekt Özgür Özgencer, afiş tasarımı ise Banu Kılar imzasını taşıyor. Sıfırnoktaiki ekibi sahnede adeta bitmeyen bir enerjiyle oynuyor… Kalabalık bir ekip endam ediyor Disosya’nın dünyasında; Pınar Çağlar Gençtürk, Cem Aksakal, Özgür Özgencer, Heves Duygu Tüzün, Fatih Gençkal, Güçlü Yalçıner, Murat Mahmutyazıcıoğlu, Haki Biçici ve İpek Banu Kılar.

        Hamdık, piştik, olduk, dibimiz tutmasın mahlasında bugünlük de benden bu kadar, öncesinde tiyatro, sonrasında muhabbetin bağında yoğrulmaya devam!

        Oyunu, 16-23-30 Ocak, 6-13-20-27 Şubat tarihlerinde Sahne Hâl’de izleyebilirsiniz.

        Tel: (531 932 73 97)

        İçimden geldi not’u: ** 14 Ocak Cumartesi, saat 20.00’de yolunuz Kadıköy Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’ne düşerse, Ruhi Su Salonu’nda, Efkan Şeşen konseri var, bilginize! Tel: (216 414 22 39) ** Ghetto, 19 Ocak’ta, 5. yılında gazeteci Hrant Dink anısına, sanatçı dostları ve sevenlerinin bir araya geleceği, özel bir geceye ev sahipliği yapacak. Moğollar, Aylin Aslım, Şevval Sam, Jehan Barbur, Kardeş Türküler, Ara Güler ve Mario Rizzi gibi birçok isimin katılacağı gecenin bilet satış geliri Hrant Dink Vakfı’na bağışlanacak.Tel: (212 251 75 01)

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar