Gençlik 'taze kan'da mı?
Yaşlanmak, yüzdeki kırışıklıklar ve beyazlayan saçlardan ibaret değildir. Ölen hücreleri yenilemek zorlaşır, organlar eskisi kadar iyi çalışmaz, hafıza problemleri başlar, hastalıklara yakalanma riski artar. Bilim, bu süreci durdurmanın, hatta geriye döndürmenin yollarını arıyor. Bir teoriye göre, genç kalmanın sırrı kanda. Ama dikkat bu hâlâ kanıtlanmamış bir teori!
Ambrosia şirketi müşterilerine tekrar genç ve sağlıklı olma vaadinde bulunuyor. Bunun için 8 bin dolar karşılığında genç insanların bağışladığı kanı yaşlı müşterilerine aktarıyor. Bu vaatler bilimsel sonuçlara dayansa da sadece farelerde yapılan gözlemleri baz alıyor. İnsanlar üzerinde güvenliği ve etkisi yeterince test edilmeden işin ticarete dökülmesinden herkes endişeli. Ama ümit var, bilim insanları bu gözlemleri güvenilir bir tedaviye çevirmek için çalışıyor.
GENÇ KAN YAŞLI FARELERİ YENİLİYOR
Kan, dokularımıza pek çok farklı molekül taşır. Örneğin, hücrelerimiz için besin, oksijen ve hormonlar. Kandaki hormonlar dokulara bakım yapmak ve büyümeyi sağlamakla yükümlüdür. Yaşlandıkça bu hormonların kandaki seviyesi azalır. Yaşlandıkça kandaki seviyesi azalan hormonlar gençliğin kaynağı olabilir. Kandaki gençlik faktörlerini bulursak, onları yaşlılığı geri çevirmek için kullanabiliriz.
Bu teoriyi destekleyen ilk deney farelerde yapılmış. Araştırmacılar, genç ve yaşlı fareleri birbirine dikerek aynı kan dolaşımını paylaşmalarını sağlamışlar. Fareler, bir süre sonra böyle yaşamaya alışmışlar. Bu deney sonunda, yaşlı farelerin kas, kalp, pankreas, karaciğer ve beyindeki dokularının yenilendiği görülmüş. Genç farelerde ise yaşlanma hızlanmış. Genç farelerin kanı, yaşlılara iyi geliyor. İtiraf etmeliyim ki bunu okuduktan sonra vampir Drakula efsanelerine farklı bir gözle baktım.
Gençlik faktörlerini bulabilmek için, genç ve yaşlı farelerin kanında farklı olan moleküller araştırılıyor. Farklı olan pek çok molekül var, ama önemli olan genç kalmak için gerekli olanları bulabilmek. Bu yüzden teker teker bütün adaylar farelere enjekte ediliyor, yaşlılığa etkisi oluyor mu diye bakılıyor. 2011’de adaylardan GDF11, kalp kasına enjekte edince doku yenilenmesi görüldüğü yayınlanmıştı. Fakat farklı araştırma grupları GDF11 ile benzer sonuçları elde edemedi ve şu anda sonuçların güvenilirliği tartışmalı. Mucizevi görünen keşiflere her zaman birazcık şüpheyle yaklaşmak faydalı olabilir.
YAŞLI BEYNE GENÇ KAN TAKVİYESİ
Özellikle 60 yaşından sonra beyin fonksiyonları yavaşlıyor, hatırlamak, cümle kurmak güçleşiyor, Alzheimer ve Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıklara yakalanma riski artıyor. Sinirler arası bağlantılar kopuyor, sinir hücreleri ölmeye başlıyor. Farelere verilen genç kan, “Bu sorunları da iyileştirebilir mi” diye bakılmış.
2014’te, genç farelerin kan plazması yaşlı farelere enjekte edilmiş. Fareleri birbirlerine dikmek zorunda kalmayınca, fareler üzerinde davranış testleri yapabilmişler. Davranış testi, farelerin daha önce gördükleri bir labirentten çıkabilme becerisini ölçüyor. Alışveriş merkezinde uzun bir günden sonra otoparkta arabanızı aramaya benzetebilirsiniz. 3 hafta boyunca genç plazma enjekte edilen yaşlı fareler labirentten daha hızlı kaçabilmiş. Ayrıca sinir hücreleri arasındaki bağlantılar güçlenmiş, hafızayı güçlendiren genler aktif hale gelmiş, beyinde yaşlılık sonucu oluşan sorunlar azalmış.
Nisan 2017’de yayınlanan başka bir çalışmada ise, bebeklerin göbek bağından elde edilen TIMP2, yaşlı farelere enjekte edilmiş ve benzer sonuçlar elde edilmiş. Stanford Üniversitesi, TIMP2’yi yaşlanma semptomlarını tedavi etmekte kullanmak için patent alıyor.
KLİNİK ÇALIŞMALAR YAPILIYOR
Yaşlılık semptomlarına iyi gelebilecek bu tedavilerin Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıkların tedavisinde de etkili olabileceği düşünülüyor. Hatta Stanford Üniversitesi’nde keşfi yapan araştırmacılar bunun için Alkahest isimli bir şirket kurdu. Alzheimer ve Parkinson hastalarına genç insanlardan alınan kan plazmasını enjekte ederek klinik çalışmalar yapmaya başladılar.
Düzgün yürütülen klinik çalışmalarda tedavinin başarısını değerlendirmek için hastaların yarısına tedavi verilirken, diğer yarısına (yani “plasebo” grubuna) tuzlu su enjekte edilir. Klinik çalışmalarda hasta ücret ödemediği için bu bir sorun değildir. Hastalar plasebo grubunda olup olmadıklarını tedavinin sonuna kadar bilmezler. Çiftkör plasebo çalışmalarında doktorlar da hangi hastaların plasebo grubunda olduğunu programın sonuna kadar öğrenmezler. Böylece tedavinin işe yarayıp yaramadığı objektif bir şekilde test edilmiş olur. Stanford ve Alkahest tam olarak da bunu yapıyor.
Ambrosia adında yeni kurulmuş bir şirket ise başlangıç aşamasında olan bu araştırmalardan çok da etik olmayan bir şekilde kâr etmeye başlamış bile. 8 bin dolar karşılığında genç insanların bağışladığı kan yaşlılara aktarılıyor. Herkes çok yüksek miktarda para ödediği için haliyle plasebo kontrolü yapamıyorlar. O yüzden tedavinin bir işe yarayıp yaramadığı da anlaşılamıyor. Her tedavi risk taşır ve faydaları kanıtlanmadan risk almak mantıksızdır. Faydalarından emin olmadan Ambrosia’nın böyle bir tedaviyi satmasını çoğu doktor ve bilim insanı onaylamıyor. Hatta gereksiz risk almak olarak görüyor. Ayrıca etkilerin farelerde görülmesi 3-4 hafta sürerken Ambrosia o fiyata tek bir seans yapıyor.
Bilim insanlarının yürüttüğü kontrollü çalışmalar, bu yöntemin faydalı olup olmadığını bize gösterecek. Yani birazcık daha sabretmemiz gerekiyor. Ama gençliğin sırrı kanda bulunsa ne güzel olurdu!