Şiddete ve istismara hayır!
ARZU ÇEVİKALP / acevikalp@haberturk.com
Ülkemizdeki çocuk istismarını ve şiddeti araya serpiştirdiği ince espirilerle beraber aynı potada eriterek ustaca aktaran Halam Geldi bunu iyi başaran filmlerden biri…
Ataerkil toplum yapısının egemen olduğu ülkelerde kadının yeri ve önemi halen tartışılmaktadır. Bu toplum yapısına göre; bazı şehirlerde ve köylerde ikinci sınıf vatandaş olarak görülen kadınların bir çoğu şiddetle mücadele ederken, “tabulaştırılmış” veya diğer bir deyişle “töreleştirilmiş” bazı yasalar, erkeklerin fiziksel üstünlüklerini daha da güçlendirmekte. Hatta pedofil kurbanı kızların, küçük yaşlarda cinsel istismara uğramaları da cabası… Hele ki onların fiziksel ve psikososyal gelişimini olumsuz etkileyen tüm şiddet içerikli davranışlar onlara yapılan en büyük kötülüktür.
Anaerkil toplum düzenine geçemedikçe de bu böyle devam edecektir. Çünkü erkekler daima güçlü ve kuvvetlidir. Sözün özü; erkekler çoğu zaman kendi fiziksel güçlerinin altına girerek kendinden daha güçsüz olan kadınlar üzerinde egemenlik kurmak isterler. Toplum olarak bunun değişmeyeceğini hepimiz biliyoruz ama bilmediğimiz tek bir şey var o da; kadınların seslerini duyurmak için birçok yollara başvurmaları…
Seslerini çıkartamayan kadınlar artık susmamayı yeğliyorlar. Uzun zamandan beri tahtını terk etmeyen korku duygusu yerini cesarete bırakmış belli ki… Şimdi tüm bu anlatılanların bir film olduğunu düşünün ve kendinize şu soruyu sorun bu filmden nasıl bir ders çıkartacağız? Bu sorunun cevabı filmin içinde saklı…
TÖRE VE ŞİDDETİN ETKİLERİ
Gerçek bir olaydan esinlenilerek kaleme alınan Halam Geldi, bazı insanların kafa yapısının töre nedeniyle hiçbir zaman değişmeyeceğini ve “töre”nin adeta bir bavul misali oradan oraya taşındığını vurguluyor. Aslında töre dediğimiz şey zihinle alâkalı, nereye gidersek gidelim töre de bizimle geliyor.
Bazılarımız filmin adının neden Halam Geldi olduğunu merak ediyor olabilir. Merak edenler için açıklayalım. Töreye göre; “Halam geldi” küçük kız çocukları için adet olmak demek. Duydukları utanç nedeniyle töre altında ezilen kız çocuklarının özgürce adet olduklarını dile getirememeleri çok acı. Bana kalırsa izleciler için en önemli kıstas adet olan kız çocuklarının zeka geriliği raporuyla okuldan alınarak evlendiriliyor oluşları.
Ataerkil kuramlar nezdinde; töre cinayetlerinin müsebbibi olan bu vakaların halen Türkiye’yi kasıp kavurmakta olduğunu biliyoruz. Ve ısrarla bakış açılarını değiştirmek istemeyen bu töreci kesim, ileride tahmin edemeyecekleri olayların-dramların- yaşanmasına sebebiyet veriyorlar. Derin düşünemeyecek kadar aciz olan bu iktidar düşkünü insanlar, tabiri caizse sanki at gözlükleri takmışlar. Filmde bunu başarılı bir şekilde irdeleyen senarist Evrim Kanpolat gelişemeyen toplumların en büyük sorunlarının idefiks düşünceler olduğunun altını çiziyor.
Aslında filmin verdiği mesaj gayet net: törenin altında ezilen kadınların ve kızlarının haykırışlarına duyarsız kalınmaması ve bazı ciddi sorunların önüne geçmek için belirli propagandalar aracılığıyla daha çok kitlenin ilgisini çekmek…
Bu kadar hassas bir konuyu inceden dokundurarak seyirciye aktaran Erhan Kozan’ın kendini filmin kollarına bırakmasına ne demeli? Hislerimize tercüman olmuş demek ki… Filmi seyrederken herkesin gözlerinden yaşlar ineceğine eminim. Çünkü kayıtsız kalmak imkansız. Evrim Kanpolat da konunun hassasiyetini bildiğinden hikayeyi biraz yumuşatmaya çalışmış.
Bu kadar sıkı bir filmin aralarına yerleştirilen bazı ufak espiriler filmi çok farklı bir noktaya taşıyor. “Güldürürken ağlatmak, ağlatırken güldürmek” tekniğinin doğru bir şekilde seyirciye aktarılabilmesi için sahnelerin birbirlerine çok iyi bağlanmaları gerekiyor. Tabi bunu yaparken de neyi, ne şekilde seyirciye aktaralım sorusunun sorulması gidişatın doğru yönde olduğunu gösteriyor. Halam Geldi filminde de aynı durum söz konusu.
Yer yer gülüyor, yer yer ağlıyoruz. Mesela hastahanede kameranın zoom yaparak kırılan seruma doğru yönelmesi ve onu da karakterin yüz ifadesini göstermeden yapması voltajı bir hayli yükseltiyor. Bu eylemin seyircinin zihninde ve duygu dünyasında sarsıntı yaratması kuvvetle muhtemel. Çünkü çok fazla duygu sömürüsü yapılıyor. Filmin tek kusuru da bu zaten. Gelelim dramatik kurgunun nasıl hareketlendiğine…
İÇ İÇE GEÇEN HİKAYELER
Sanki film seyirciye iç içe geçen iki farklı hikaye sunuyor. Birinci hikayede akraba evlilikleri, çocuk yaşta gelin olan kızlar ve o gelin olan kızların gelecekleri tartışılıyor. İkinci hikayede ise Kıbrıs ve Rum kesimi arasındaki sınır bölgesinden kimsenin geçemeyeceği ve geçenler olduğu takdirde de, hapisle cezalandırılacağı ele alınıyor. Peki, filmde bu sınırı geçmek isteyen oluyor mu?
Olmadı dersek yalan olur ancak film hakkında ser verip sır vermemek daha doğru olur diye düşünüyorum. Buna karşın şunu söyleyebilirim: Yaşadıkları olaylar yüzünden travma geçiren baş karakter Reyhan çareyi kaçmakta buluyor. Ondan sonra olanları anlatmaya ne yazık ki dilim varmıyor. En iyisi onu burada dillendirmemek. Diğer bir okumayla; bu hikayenin kendine göre çok büyük bir artısı var. O da şu: Kıbrıs Rum kesimi tarafı ile yaşanan sınır meselesini insani yanıyla işlemesi.
Geniş bir çerçeveden değerlendirdiğimizde; bu iki hikayeyi, muazzam bir biçimde birbirine kaynaştıran Evrim Kanpolat’ın bir taşla iki kuş vurma yeteneğine haiz biri olduğu inancındayım. Hikayeleri aynı pistte-sahnede- dans ettirmek ustalığını gösterirken, onlara yan anlamlar yüklemesi ise yaratıcılığının zirvede olduğunun en önemli kanıtı bence. O yaratıcılığa, düzgün işlenmiş karakterleri oturtunca da tadından yenmiyor doğrusu.
Karakterler arası geçişleri olay örgüsüne göre konumlandıran rejisör Erhan Kozan, öyle bir dünya inşa ediyor ki, seyirci olarak bizler o karakterlerle adeta empatik bir bağ kuruyoruz. Halil karakterine can veren Muhteşem Yüzyıl ve Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizilerinden tanıdığımız çocuk oyuncu Tunç Oral bu işi oldukça iyi kıvırmış. Hakkını teslim etmek gerek. Geleceğin en parlak oyuncularından biri olacak gibi gözüküyor. Bunu diğer çocuk oyuncular için de söylemek mümkün. Hepsi bizi çok duygulandırdı.
Sonuç olarak; dört başı mamur olan Halam Geldi bir çırpıda oturup izlenelebilecek türden bir film değil. Her şeyden önce o bir sosyal sorumluluk projesi. Film yapılmasının amacı da buydu bence. Temennimiz toplumun hazin yaralarını saracak vicdani filmlerin artış göstermesi ve bu filmler aracılığıyla topumsal sorunların tez zamanda çözülmesidir. Hatta bunun duyarlı sinemacılar tarafından yapılması vaciptir. Hadi gelin hep beraber sesimizi duyuralım!
Filmin notu: 7
Künye:
Yönetmen: Erhan Kozan
Yapımcı: Sami Dündar
Yazan: Evrim Kanpolat
Müzik: Ercüment Vural
Yapım Tasarımı: Sami Dündar
Oyuncular: Miray Akay, Tunç Oral, Melisa Celayir, Melis Karai Burçin Terzioğlu, Tugay Mercan, Necip Memili, Görkem Eşgünoğlu
Süre: 90
Dağıtım: Tiglon
Yapım yılı: 2013
ARZU ÇEVİKALP’E GÖRE 2013 YILININ EN İYİ FİLMLERİ
1- The Hobbit: The Desolation Of Smaug
2- Blue Jasmine
3- The Wolverine
4- Stoker
5- The Conjuring
6- El Cuerpo (Ceset)
7- Malavita: Belalı Tanık
8- Dans La Maison (Evde)
9- Erkekler
10- Night Train To Lisbon
11- Man Of Steel
12- The Place Beyond The Pines (Babadan Oğula)
13- Byzantium
14- Los Amentos Pasajeros
15- Promised Land
16- Gloria
17- Aile Doktoru
18- Ölümsüz Aşk
19- Genç ve Güzel
20- Child Pose
21- Mama
22- Mavi En Sıcak Renktir
23- Düğün Dernek
24- Only Lovers Left Alive
25- We are What We Are
26- La Passe (Geçmiş)
27- Frances Ha
28- Silver Linings Playbook
29- Nebraska
30- What Richard Did