Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Kocamustafapaşa’da Suriyeli bir kozmonot

        Alihan MESTCİ/ HABERTÜRK PAZAR

        Suriye’nin ilk astronotu, General Muhammed Ahmed Faris şimdi, İstanbul Kocamustafapaşa’da 6 kişi, 2 odalı bir evde yaşıyor. İşte uzayda 7 gün, 23 saat, 8 dakika kalmış Suriyeli kozmonotun hikâyesi...

        Suriye’nin ilk, Arapların 2. astronotu Muhammed Ahmed Faris. Halep doğumlu. Suriye Hava Kuvvetleri’nde başarılı bir albay olarak 22 Temmuz 1987’de uzaya gitti. Bu görev için 155 pilot arasından seçilmişti. 2 yıllık eğitimin ardından, 7 gün 23 saat ve 8 dakika kaldı uzayda. Mir Uzay İstasyonu’nda kimya, fizik ve tıp alanında 13 deney yaptı. Tekrar Suriye’ye adım attığında bir kahraman gibi karşılandı. 10 yıl süreyle hiçbir askeri görevde bulunmadı, üniversitelerde, okullarda dersler verdi. Sonra orduya döndü, pilotları eğitti. Tümgeneral, ardından 2004’te general oldu. “Beşar Esad’ı her gün görürdüm” diyor. 2012 yılı itibarıyla General Muhammed Ahmed Faris, Esad rejimine muhalif tavrından dolayı ülkesinden ayrılarak Türkiye’ye sığındı. Kilis’ten yürüyerek...

        Suriye’de adına bir havaalanı da bulunuyor. Şimdi 64 yaşında. İstanbul Kocamustafapaşa’da 2 odalı bir evde, 6 kişi yaşıyorlar. Uzay derslerine Türkiye’de devam ediyor. “Suriye Kahramanı”yla, Yusufpaşa’da, oğlu Houzeyfa’nın Araplara Türkçe, İngilizce, Almanca dersleri veren dil kursunda buluştum.

        ■ Türkiye’ye gelişiniz 2012’de haber olmuş ama sonra bir daha sizden haber yok.

        Sonra kimse benimle ilgilenmedi. Çıkmadım ben de.

        ■ Suriye’nin ilk kozmonotusunuz. Bu hikâye nerede başlıyor?

        Arap ülkelerinden 2 kişiyiz. Biri Suudi. Diğeri de ben. Çok uzun bir hikâye, nereden başlayalım?

        ■ Eğitiminiz ne üzerineydi?

        Savaş pilotuydum. Ruslar, savaş pilotlarının uzaydaki şartlara daha kolay alışabildiğini tespit etmiş. Uzayda 8 gün kalınacak ve belirli görevlerin yapılabilmesi için kısa sürede o şartlara alışmak gerekiyor. Göreve aday birçok pilot vardı. Ama beni seçtiler. Sonra Moskova’da 2 yıl eğitim gördüm. ■ Hayalinizde bir gün uzaya çıkmak var mıydı hep? Tabii ki istiyordum. Kim istemez ki?

        ■ 8 gün ne yaptınız?

        Gezmeye gitmedik tabii. Biz 13 bilimsel deney yaptık orada. Uzaya tatil için çıkan arkadaşlarım var. Pahalı iş uzaya çıkmak. 25 milyon dolar ödediler.

        Faris, 30 Temmuz 1987’de “Sovyetler Birliği Kahramanı” unvanı ve Lenin Nişanı’na layık görüldü. Ayrıca, Hafız Esad’ın elinden aldığı“Suriye Kahramanı” nişanı var. Kahramanlık nişanının üstünde, Selahaddin Eyyubi’nin resmi yer alıyor.

        ■ Onlar turist, siz kozmonotsunuz...

        Okumadan, eğitim almadan çıktılar. Yanlarına aldıkları tek şey kamera. Uzay, insanlar için çok önemli. Uzaydan her şeyi görebilirsiniz.

        ■ Ne yediniz, ne içtiniz uzayda?

        Çok zor bir hayat. Hareket etmek çok zor. Yemek, içmek, uyumak, kan dolaşımı her şey değişiyor. Korkuyorsunuz. Her an başka bir duygu hissediyorsunuz.

        ■ Tekrar bir şansınız olsa uzaya çıkmak ister miydiniz?

        Keşke...

        ■ Dünya dışı varlıklara inanıyor musunuz?

        Aaa. Bu, çok hassas bir konu. Samanyolu Galaksisi’nde 1 milyardan fazla gezegen var ve milyarlarca başka galaksi var. Olabilir. Bazı insanlar “Ben gördüm” diyor. Ama bilimsel bir veri yok henüz. Yeryüzüne benzer gezegenler buluyorlar. Son buldukları 144 milyon ışık yılı uzakta. Bir rokete binsek, 50 milyon yılda varırız. Çok uzak. O yüzden bilemiyoruz. Amerikalı bilim adamları, 10 yıl önce uçan cisimler gördüklerini söyledi. Ama ben uzayda hiçbir şey görmedim. Amerikalılar bunu söylüyor, çünkü “Yeryüzünü sadece biz koruyabiliriz” mesajı vermek istiyorlar. Bu, çok uzun bir konu...

        ‘UZAYDAN SONRA HAYAT ZORLAŞTI’

        ■ Suriye’nin ilk kozmonotu olarak ülkeye geri döndüğünüzde nasıl karşılandınız?

        Bütün Suriye halkı beni karşıladı. Röportajlar verdim. Gittiğim her yerde ilgi gördüm.

        ■ Sizin adınıza bir havaalanı dahi varmış.

        Sokaklarda, okullarda da ismim var.

        ■ Sonra bir daha uzaya çıkmadınız. Ne yaptınız peki?

        Deneyler yaptım. Üniversitelerde dersler verdim. Uzaya çıktıktan sonra hayatım daha zor oldu. Çünkü artık herkes beni tanıyordu.

        ■ Ünlü oldunuz...

        Ama en zoru, diktatörle (Hafız Esad’ı kastediyor) olan ilişkimizdi. Benim uzaya tekrar çıkmamı istemiyordu. Sadece onu sevsinler diye...

        ■ Önünüzü mü kestiler?

        Evet. Halkla ilişkim çok iyiydi. Bütün insanlar beni seviyordu. Ama rejimle durum tam tersiydi.

        ‘BİZİM PİLOTLARIMIZ ÇOCUKLARIMIZI VURDU’

        ■ Suriye’de bilimsel eğitim nasıldı?

        Suriye’de uzayla ilgilenen dernekler vardı. Okullarda alfabe öğrenirsiniz. İnsanlar güçlü olmak için yere değil, uzaya hâkim olmalı. Uzayın insan için önemini anlatmayı saatlerce bitiremem.

        ■ Uzay araştırmalarında ne olup bittiğini takip ediyor musunuz?

        Uzaktan uzaktan izliyorum. Ama artık uçaklarla ilgilenmiyorum.

        ■ Neden?

        1997’ye dek dersler, konferanslar verdim. 1997’de Suriye’de pilotlara eğitim vermeye başladım. Tümgeneraldim. 2004’te general oldum hava kuvvetleri’nde... Suriye’den ayrıldım, çünkü zulmü ve katli gördüm. Bizim uçaklarımızın, pilotlarımızın çocukları nasıl öldürdüğünü gözlerimle gördüm.

        ‘ESAD’I YAKINDAN TANIRIM’

        ■ Beşar Esad’la ne sıklıkla görüşürdünüz?

        Cumhurbaşkanı olduğundan (2000), ülkeyi terk ettiğim güne dek hemen her gün.

        ■ Nasıl biri Beşar Esad?

        Cumhurbaşkanı olmak için doğru adam değil. Ona bu görev babasından kaldı. İstihbarat gücüyle ve çevresindekilerin onu diktatör yapması için cumhurbaşkanı oldu.

        ■ Hafız Esad?

        Onu da yakından tanırım. Pek sevmem. 8 yıl birlikte çalıştık. Çok zeki bir adamdı. Ama zekâsını sadece menfaati için kullanırdı. Tüm Suriye halkına güvenmezdi. Sadece bir kısmına... Maalesef onları, “Sizi ben korurum” diyerek aldattı. Ama Suriye’de “Sen Alevi’sin, sen Sünni’sin” diye bir ayrım yoktu. O günlerde hiçbir Suriyeli bunu düşünmezdi. Ayrımcılık yoktu. O, din ayrımcılığı yaptı.

        ■ Siz her şeyin çok içindeydiniz. Ne oldu da bu iç savaş patladı?

        Ben baştan beri “Yaptığınız yanlış” dedim. Hep karşıydım. İtiraz ediyordum. Diktatör, zulmedecekti, bunları yapacaktı.

        ■ Aileniz nerede?

        Hepsi burada.

        ■ Kaç çocuğunuz var?

        5 çocuğum var. 4 erkek, 1 kız.

        ■ Ne yapıyorlar?

        Biri Almanya’da, biri Suudi Arabistan’da. Diğerleri burada.

        ■ Halep’e tekrar gidecek misiniz?

        Tabii ki. Benim hatıralarım, annemin mezarı, hayatım orada. Savaşın içinde Halep’e gittim. Rejimin elinde olmayan, Özgür Suriye Ordusu’nun kontrol ettiği yerlere. Her şeyi gördüm. Her yer harap.

        ■ Ne zaman gittiniz?

        1 yıl önce. Bayramda...

        ‘GETİREBİLDİĞİM PARAYI GETİRDİM’

        ■ 2012’de dördüncü denemenizde Suriye’den ayrılabilmişsiniz. Nasıl oldu?

        İzleniyordum. Baskı altındaydım. Çıkamıyordum ülkeden. Beşinci seferde çıkabildim. 4 çocuğumun pasaportu vardı. Ben, pasaportumla ülkeden çıkamıyordum. Houzeyfa’yla (oğlu) birlikte kaçak olarak geldik. Oradan çıktıktan sonra tüm mülklerime el koydular. Beni de ana muhalif ilan ettiler.

        ■ Nereden girdiniz Türkiye’ye?

        Kilis’ten. Yürüyerek. Türk istihbaratı, beni Antep’e götürdü. Ondan Ankara’ya geldim. “Nerede yaşamak istiyorsun?” diye sordular. “İstanbul” dedim.

        ■ Türk istihbaratı, Türkiye’ye geleceğinizi biliyor muydu?

        Tabii.

        ■ Hayati tehlikeniz var mı?

        Tabii ki. Ama Türk istihbaratı bana “Korunuyorsun, endişelenme” dedi. Fazla konuşamam ama güvendeyim.

        ■ Buradaki hayatınızı nasıl kurdunuz? Yanınızda para getirebildiniz mi?

        Getirebildiğim parayı getirdim.

        ■ Şu an durumunuz nasıl?

        Yaşıyoruz. Ama orta halli. Kocamustafapaşa’da 2 odalı bir dairemiz var. 6 kişi yaşıyoruz. Allah’a şükür. Hiç problem değil. Mutluyuz.

        ■ Halep’te nasıl bir hayatınız vardı?

        Evim, arabalarım, korumalarım vardı.

        ■ Hayatınız epey değişti...

        Ben eski durumuma değil, şimdi çadırkentlerde yaşayan insanların haline bakıyorum. Çok güzel bir yerdeyim şükürler olsun.

        ■ Daha evvel İstanbul’a gelmiş miydiniz?

        Gezmeye, görmeye... Yok, hiç gelmedim. Yasaktı. Hiçbir Suriye subayı izinsiz ülke dışına çıkamaz. Benim çıkmam için cumhurbaşkanının imzası gerekiyor. Esad imzalamazsa çıkamazdım.

        ■ Birlikte kaçtığınız yüksek rütbeli subaylar var mı?

        Tabii var. Sürekli görüşüyoruz. Tüm muhaliflerle iletişim halindeyiz.

        ■ Haleplisiniz. Burada nasıl farklar dikkatinizi çekiyor?

        İstanbul çok güzel. Eski bir söz var: “İstanbul düşerse Halep var.” Halep’le İstanbul birbirine benzer.

        ■ İstanbul’da neler yapıyorsunuz?

        Fatih Camii’ne, Sultanahmet’e, Beyazıt’a, Gülhane’ye giderim. Aksaray’da arkadaşlarım var. Onlarla görüşüyorum. İstanbul’u çok gezerim.

        ■ Beyoğlu tarafına geçer misiniz?

        Giderim ama gençler gibi değil. (Gülüyor.) Taksim, gençlere güzel.

        ■ İstanbul’da bir iş yapmayı, tekrar ders vermeyi düşünüyor musunuz?

        2 senedir bir şey yapmıyordum. Yeniden ders vermeye başladım. İstanbul Aydın Üniversitesi’nde ve Şehir Üniversitesi’nde dersler verdim. Eyüp’te Ali Kuşçu Uzay Evi’nde çocuklara eğitim veriyorum.

        ‘SOVYET NİŞANLARIMI SAKLIYORUM’

        ■ Askeri eğitiminizi Ruslardan aldınız, uzaya gidişiniz onlar sayesinde gerçekleşti. Suriye’yi terk ederken neden Moskova’ya değil de İstanbul’a geldiniz?

        Ruslar her gün arıyor “Moskova’ya gel” diye. Ama ben istemiyorum. Çünkü onlar Beşar Esad’a yardım ediyor. Çocuklarımı, arkadaşlarımı, hocalarımı öldürüyorlar. Onlara “Gelirim ama bir şartla” dedim. “Gelirim, sizinle konuşurum, yeter ki onun (Esad’ın) safında durmayın.” Onlarla nasıl el sıkışırım? Her kötülüğü orada yapıyorlar. Bu imkânsız.

        ■ Sovyet nişanınızı saklıyor musunuz?

        2 Sovyet nişanım var. 2’sini de saklıyorum. Bir de “Suriye Kahramanı” nişanım var. 3’ü de burada.

        ‘YÜK OLMAKDEĞİL, İŞ HAYATINI GELİŞTİRMEK İSTİYORUZ’

        ■ Yaklaşık 4 senedir, Türkiye’de Suriye’deki savaştan kaçan insanlar yaşıyor. Suriyeliler ne hissediyor?

        Allah ne yazmışsa o olacak. Bizim, Suriyeliler olarak en güvendiğimiz, en evimiz gibi gördüğümüz, en pozitif davrandığımız yer Türkiye. Belki de siz onu görmüyorsunuz; Suriye ve Türkiye, tarihten beri tek ülke gibi. Akrabalıklar var. Türk halkına yük olmak değil, Türkiye’de iş hayatını geliştiren bir unsur olmak istiyoruz. Ama bazı kişiler, bu ilişkiyi kötü yorumluyor. Bunun arkasında siyaset var. Ama biz umut ediyoruz ki bu ilişkiler daha iyi olsun. Şu ölüm varilleri son bulduktan sonra geri döneceğiz. O zaman kardeşliğimizi daha iyi hissedeceğiz.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa