Osmanlı devleti içerisinde 1880'lerde başlayan Türkçülük hareketi, Türk milletinin kültürel ve siyasal birliğini sağlamak üzerine şekillenmiş bir harekettir. Osmanlı devletinin çöküş döneminde birlik ve beraberliği sağlamak amacıyla ortaya çıkmış Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük fikriyatı kendi içinde bir literatür ve siyasal yapı oluşturmuş, daha sonra gelişen süreçte Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunda da bu üç hareket önemli roller oynamıştır. Türkçülük özelinde Türk aydın zümresinin çabaları önce ilmi, edebi ve nihayette kurucu irade olarak siyasi anlamda diğerlerinin önüne geçmiş ve kendini hissettirmiştir. Ancak özellikle Osmanlı devletinin yıkılış ve Cumhuriyetin kuruluşu gibi mukadderatın belirlendiği süreçlerde üç hareketi birbirinden kesin çizgilerle ayırmak mümkün görünememektedir.
Macar Türkologlarının bilhassa II. Abdülhamit döneminde artan çalışmaları, Orhon yazıtlarının Vilhelm Thomsen (ö. 1927) tarafından 1893 yılında okunup deşifre edilmesi, Türklük araştırmalarına hız kazandırmış, Osmanlı entelektüelleri üzerinde derin etkiler meydana getirmiştir. Yine Türkçülük hareketinin Rusya Müslümanları tarafından benimsenip yayımlanması bu hareketi daha da bilinir kılmıştır. Bilhassa Gaspıralı İsmail Bey'in (ö. 1914) çabalarına ve 1883'ten itibaren Bahçesaray'da Kırım Türkçesi'yle yayımlanarak Osmanlı entelektüelleri tarafından okunan Tercüman gazetesinin oynadığı role değinmek gerekir. Kültürel Türkçülük hareketindeki önemli bir aşama da Süleyman Hüsnü Paşa'nın (ö. 1892) Tarih-i Alem adlı kitabının 1876'da yayımlanmasıdır. Kitabın Mekteb-i Harbiyye'de okutulması etkisini daha da arttırmış, Türk tarihine getirdiği yeni yaklaşım, daha sonra Mizancı Murad (ö. 1917) ve Necib Asım (ö. 1935) tarafından daha da ileri geliştirilerek yeni tarih yazımının öncüsü olmuştur.
Yine aynı dönemde Ahmed Vefik Paşa (ö. 1891), Şemseddin Sami (ö. 1904) dil alanında, Ahmed Midhat Efendi (ö. 1912) halk kültüründe Türkçü fikirlerin yayılmasına ciddi katkılarda bulundular. Aynı şekilde Bursalı Mehmed Tahir (ö. 1925), Türklerin İslam medeniyetinin yükselişindeki rolünü ortaya koyarken Mehmet Emin (Yurdakul) (ö. 1944) edebiyat alanında Türkçülüğün gelişmesine öncülük etmiştir.
Osmanlı devletinde "siyasal Türkçülük" akımı, Jön Türk basını diye adlandırılan ve yurt dışı merkezlerde basılarak Osmanlı vilayetlerine gizlice sokulan dergilerle başlamıştır. Yusuf Akçura (ö. 1935) "Üç Tarz-ı Siyaset" başlıklı makalesinde Osmanlı Devleti'nin önündeki seçenekleri sıralarken bunların Panislamizm, Osmanlıcılık ve ırk esasına dayanan Türk milliyetçiliği olduğunu belirtiyordu. İslam'ın Türk tarihindeki mühim rolünü tespit ederken de aslında İslam'ın üç tarzı siyasetin en önemli unsuru olduğunu işliyor ve son cümlesinde düşüncesini şöyle bitirmek zorunda kalıyordu. "Öteden beri zihnimde şu sualin cevabı netleşmedi: "Müslümanlık, Türklük siyasetlerinin hangisi Osmanlı devleti için daha yararlıdır? Aslında bu sorusuyla Akçura daha sonra gelişen siyasal Türkçülüğün mayasında İslam'ın olması gerektiğini de söylemiş oluyordu.
Rus Çarlığı içinde 1905 Rus İhtilali sonrasında oluşan serbestlik ortamı Azerbaycan, Tatar Türkleri ve Türkistan coğrafyasında yaşayan Türk topluluklarının yayın faaliyetinin artmasına vesile olmuştur. Ağaoğlu Ahmet (ö. 1939), Hüseyinzade Ali (Turan) (ö. 1940), Gaspıralı İsmail gibi Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti'yle ilişkiyi sürdüren liderlerin Hayat, İrşad, Füyûzat, Tercüman-ı Ahval-i Zaman gibi dergilerde ileri sürdükleri fikirler Osmanlı dışında da bu hareketin yayılmasına vesile oldular.
Türkçülüğün fikir olarak gelişmesinde mühim roller almış Ahmed Midhat Efendi, Necib Asım, Mehmet Emin, Yusuf Akçura, Ahmed Ferid (ö. 1971) beylerin önderliğinde kurulan Türk Derneği, Türkçülüğün yeni dönemde de entelektüel hayata damgasını vuracak bir ideoloji olacağının ilk işaretiydi. Devamında 1911-1912 yıllarında kurulan Türk Yurdu Cemiyeti ve Türk Ocağı ise iktidardaki İttihat ve Terakki Cemiyeti'nden aldığı destekle Türkçülüğün entelektüel tartışmada güçlenmesini sağladı. Türkçülük, İttihat ve Terakki Merkez-i Umûmisi'nde görev yapan Ziya Gökalp (ö. 1924) ve Hüseyinzade Ali beyler gibi entelektüeller aracılığıyla iktidar partisinin ideolojisini derinden etkiledi.
Türk Yurdu, Yeni Mecmua gibi dergiler, ŞÃ»ra-yı Ümmet ve Tanin gibi gazeteler tarafından yoğun biçimde tartışılan kültürel ve siyasal Türkçülük, edebiyat alanında da etkili oldu ve Genç Kalemler (Selanik) gibi dergi ve yayınlarla bu alanda ciddi bir değişimi gerçekleştirdi. Ziya Gökalp, Türkçülüğün sosyolojik bir çerçeveye oturtulmasında, Ahmet Ağaoğlu, Yusuf Akçura ve Hüseyinzade Ali beyler Osmanlı Devleti dışında yaşayan Türkleri de kapsayan bir Türk dünyası ve Türklük fikrinin kavramsallaştırılmasında, Ömer Seyfeddin (ö. 1920) ve Mehmet Emin beyler sadeleştirilmiş dil ve Türkçü edebiyat tezlerinin oluşturulmasında öncü roller oynadılar
Balkan savaşlarının (1912-1913) Osmanlıcılık ideolojisine vurduğu ağır darbe, Türkçülüğün entelektüel düzeyde daha da güçlenmesine sebep oldu. 1914 sonrasında Rusya'nın dağılacağı yönünde beslenen ümitler, evvelce kültürel boyutta tartışılan Pantürkizm ve Turancılık fikirlerinin siyasal boyutta tartışılmasını hızlandırmıştır. Neticede Birinci Dünya Savaşı'ndan yenilgiyle çıkan Osmanlı devleti yeniden Türkiye Cumhuriyeti olarak bağımsızlığını kazanırken Türkçülük fikriyatını kabul eden ve destekleyen entelektüeller yani kurulan devlette muharrik güç olarak bulunmayı bir vazife olarak görmüşler ve devletin kuruluşunda ana kadroda yer almışlardır. Cumhuriyetin ilk yıllarında zaten doğal olarak devlet felsefesini temsil eden bilimsel Türkçülüğün izleri ayrı bir siyasal harekete gereksinim duymamış, bu alanda yeni yayınlara vesile olmamıştır. Ancak, hızla değişen dünya siyasetinde Rusya'nın sosyalist rejiminin çevre ülkelerde etkisini göstermesi, Türkiye'de yeniden Türklük bilincini artıran siyasal içerikli yayımların başlamasına neden olmuştur. Bu anlamda ilk eser, Reşit Saffet Atabinen'in (ö. 1965) 1930'da yayımlanan Türklük ve Türkçülük İzleri adlı kitabıdır. Bu süreçte Türkçülük fikriyatının en önemli temsilcisi Orhun mecmuasını çıkaran Hüseyin Nihal Atsız (ö. 1975) ve öğrencileri olmuş, Türkçülüğün geleneksel çizgisi olan üç tarzı siyaset yani "Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" batılı bir renk kazanarak ırk vurgusu öne çıkmıştır. Ancak bu akımın etkisi geleneksel Türkçülük kadar olamamış, kendi içinde birçok tartışmaları yaşayarak ana akım içinde kendine bir yol bulmuştur. Geleneksel Türkçülük ise özellikle Türk yurdu ve çevresinde oluşan yayın organlarıyla Türkiye'nin fikri gelişimine büyük katkılar vermiş; üniversitelerde kazandığı taban ile siyasette de yön tayin edici rolünü devam ettirmiştir. Sovyetler Birliğinin dağılması sonrası Türk Dünyası için kurulan Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı çıkardığı süreli ve süresiz yayınlarla "dilde fikirde işte birlik" olarak İsmail Gaspıralı'nın yüz elli yıl önce başlattığı bilinçlenme hareketini doksanlı yıllar taşımayı başarmıştır. Bu çerçevede Türk coğrafyasının her bölgesinden düşünür yeni dünyada fikirlerini yayma ve tabana ulaştırma imkanına kavuşmuş, Günümüzde Türksoy, Türk Keneşi gibi birçok kurum bu fikirler çerçevesinde görev yapmaktadır. Kısacası başlangıç esasıyla üç tarzın bir nüvesi olan Türkçülük fikriyatı hem entelektüel hem de siyasal hayatta hala etkin rolünü göstermekte ve güncel düşünürleriyle düşünce dünyamızda önemli rol oynamaktadır.
YAZAR
İlyas Topsakal