Özgünlük iddia eden ve buna uygun eylemleri öngören yaygın olarak kabul edilmiş köklü bir ilkenin yeniden gözden geçirilmesi, yorumlanması anlamına gelir. Bu yeniden yorumlanma faaliyetinin amacı ele alınan olgunun entelektüel geçerliliğini ya da siyasal meşruiyetini sorgulamak biçiminde ortaya çıkar. Siyaset bilimi literatüründe ise revizyonizm Marksizm içinde yaşanan ve Ortodoks Marksizm olarak bilinen görüşlere karşı yine bu ideolojinin içinden getirilen teorik eleştirileri nitelemektedir. Ancak terim sadece akademik bir tartışmanın parçası olarak kalmamış ve "revizyonist" tabiri önce Marksistler arasında daha sonra da genel olarak enternasyonalist sosyalist hareket içinde farklı bağlamlarda olumsuz bir anlam kazanmıştır.
Marksizm içindeki revizyonizm tartışmalarının kökeninde Eduard Bernstein (ö. 1932) tarafından kaleme alınan ve Karl Marks'ın (ö. 1883) kapitalizm ve proleter devrim öngörülerini sorgulayan eserleri yer alır. Bernstein'ın Marks'ın görüşlerinin yeniden yorumlanması/revize edilmesi gerektiğine yönelik düşüncesinde temel hareket noktası; Marks'ın kapitalizmin kaçınılmaz olarak krize gireceği ve proleter devrimin yakın bir zaman içinde gerçekleşeceği öngörüsünün artık geçerli olmadığıdır. Bernstein açısından sosyalist hareket içerisinde bu durumun kavranamıyor oluşu devrime yönelik siyasal stratejik hesapların da yanlış kurgulanmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda, işçi sınıfının örgütlenerek siyasal iktidarı ele geçirmesi ya da bir tarihsel materyalizm gibi Marksizm'in temel hedef ve anlayışından vazgeçiyor değildir; ancak bunların kaçınılmaz olduğunu vazeden determinist Marksizm'in yeni gelişmeler karşısında gözden geçirilmesini savunmaktadır.
Zira klasik Marksist devrim anlayışı; kapitalizmin 19. yüzyıl Avrupası'ndaki tekelleşme eğilimi gösteren ve işçi sınıfını sefalet içinde bırakan bir sosyo-ekonomik bağlamda şekillenmiştir. Orta sınıfın giderek buharlaştığı, işçi sınıfının yoksullaştığı bu koşullarda Marksın öngörüsü kapitalizmin kaçınılmaz olarak krize gireceği ve işçi sınıfının bir devrim gerçekleştirerek çıplak sömürünün kaynağı olan devlet iktidarına el koyacağı yönündedir. Oysa Bernstein'a göre bu beklentinin aksine, ne orta sınıfları tamamen ortadan kaldırıp az sayıda sermaye sahibinin kalacağı şekilde bir tekelleşme gerçekleşmiş ne de işçi sınıfının toplumsal durumu daha da kötüleşmiştir. Tam aksine, kapitalizmin işçi sınıfı üzerindeki sömürüsü ortadan kalkmamakla birlikte siyasal alanda demokratik kurumların gelişmesi ve işçi hareketinin örgütlü bir toplumsal güce dönüşmesiyle önemli kazanımlar elde edilmiş ve burjuvazi ayrıcalıklarını yitirmiştir. Diğer yandan Marks'ın tekelleşme beklentisinin aksine küçük işyerlerinin gelişmekte olduğu ve orta sınıfın şiştiği gözlenmiştir.
Dolayısıyla Bernstein açısından "bilimsel sosyalizmin" öngördüğü "hakikat"; bir sistem olarak kapitalizmin tarihsel açıdan kaçınılmaz bir çöküşe mahkum olduğunu doğrulayacak ampirik kanıtlar ortaya çıkarmamaktadır ve bu nedenle tarihsel zorunluluk fikrinden vazgeçilmelidir. Bunun yerine kapitalizmin daha karmaşık doğası kavranarak; demokrasi, yurttaşlık ve eşitliği sistem içinde yaymak mümkün görülmüştür. Böylece sosyalizm mücadelesi disiplinli bir parti aygıtının devlet iktidarını şiddet yoluyla ele geçirmesini değil, evrimci bir sürece oturtulmuş oluyordu. Bernstein'ın Marksist teoriyi eleştirel bir şekilde yeniden yorumlaması daha sonraki yıllarda sosyal demokrasi fikrinin de altyapısını oluşturacaktır.
Marksizm'in Ortodoks yorumunun; Rusya'da devrimin gerçekleşmesi ve SSCB'nin doğuşu ile birlikte bir devlet ideolojisine dönüşmesiyle "revizyonist" tabiri "devrim davasına ihanet eden kişi" şeklinde pejoratif bir anlama kavuşmuştur. Bu anlamıyla revizyonizm artık Marksizm içindeki teorik bir tartışmanın ötesine geçerek, farklı sosyalist modeller uygulayan ülkelerdeki komünist partilerin her birinin "hakikat" iddiasına sahip olarak diğerlerini yaftalama aracına dönüşmüştür. Örneğin Stalin'in ölümünden sonra SSCB ve Maoist Çin'in her ikisi de birbirlerini revizyonist olmakla itham etmiştir. Yine Yugoslavya 1948'de Sovyetler Birliği Komünist Partisi tarafından revizyonist olarak lanetlenmiştir. Keza Doğu Avrupa'daki komünist partilerin; bürokratik tekellerin kırılıp sosyalizmin insanileştirilmesine yönelik girişimlerinin de revizyonizmle damgalanması buna bir örnek olarak verilebilir.
YAZAR
İnanç Özekmekçi