Milli eğitim, temel amaç ve ilkeleri devlet tarafından belirlenerek sunulan eğitimi ifade eder. Bir sıfat olarak kullanılan "milli" kelimesinin ne anlama geldiğini ifade eden ana mefhum millettir. Arapçadan Türkçeye erken zamanlarda geçen millet kelimesi, 19. yüzyıldan itibaren toplumlar açısından dil ve kültür birliğini ifade eden bir kavram olarak kullanılmaya başlanmıştır. Çeşitli biçimlerde tanımlanan eğitim ise önceleri daha çok bireysel olarak gerçekleşen bir süreç iken medeniyetin ve toplumların gelişmesiyle birlikte toplumsal bir nitelik kazanmış; ulus devlet yapılarının oluşmasıyla birlikte de milli eğitim sistemleri gelişmeye başlamıştır. Dolayısıyla milli eğitim, ait olduğu milletin ve devletin ihtiyaç ve yönelimlerine cevap verecek şekilde kurgulanan; tarihi, kültürel, felsefi, sosyal ve yasal bir çerçevesi olan eğitimdir. Buna göre milli eğitim, devlet tarafından millet için oluşturulan, desteklenen ve sürdürülen bir icraat alanını ifade eder. Okul öncesi eğitimden yükseköğretime kadar çeşitli kademe ve türdeki okullardan oluşan eğitime de milli eğitim sistemi denir.
Milli eğitim, modern ulus devletler, modernleşme ve endüstrileşme süreciyle birlikte gündeme gelir. Bunu besleyen düşünceler ise sosyolojide gündeme gelen yapısal işlevsel teorilerdir. Talcott Parsons ve Emile Durkheim, sosyolojideki bu düşünce geleneği içinde yer almakta olup eğitime sosyal yönden yaklaşarak öncelikle sosyal uyum, toplum üyeliği, vatandaşlık eğitimi, sosyalleşme ve sosyal rollere vurgu yapmışlardır. Modern zamanlarda eğitime yüklenen temel işlevler, sosyal kültürü aktararak toplumsal uyumu sağlamak ve homojen bir toplum oluşturmaktır. Modernleşme sürecinde ayrıca eğitimin teknik ve ekonomik işlevi öne çıkmış olup eğitim, endüstri toplumunun ihtiyaç duyduğu uzmanlaşmaya dayalı iş gücünü yetiştirme aracı olarak görülmüştür. Buna karşıt olarak gelişen Marksist sosyoloji geleneği ise geçmişten bugüne eğitimi, toplumda ve iş gücü piyasasında güce dayalı farklılıkları meşrulaştırma aracı olarak görmüştür. Beşeri sermaye kavramı da bu dönemde gündeme gelmiş olup ulusların zenginleşmesinde beşeri sermayenin yani bireylere kazandırılan yetkinliklerin önemi üzerinde durulmuştur. Şu halde milli eğitim, belirli tarihi, sosyal, kültürel, politik ve ekonomik koşulların egemen olduğu bir dönemde gündeme gelmiş olup farklı ülkelerde farklı biçimlerde oluşan milli eğitim sistemlerine vücut vermiştir.
"Milli eğitim" (national education) kavramı, ilk defa Immanuel Kant ve Johann G. Fichte'nin söylemlerinde ortaya çıkmıştır. Bilhassa Fichte milli eğitimi, Alman milletinin birliğini sağlamak için dil, kültür ve inanç birliğini oluşturacak bir yapı olarak görmüş ve tanımlamıştır. Nitekim modern ulus devletlerde de milli kimlik, kültür ve birliği inşa etmenin yolunun eğitimden geçtiğine inanılarak milli eğitim sistemleri oluşturulmaya başlanmıştır. Milli eğitim, genel olarak modern ulus devletlerle birlikte kurgulanan bir yapı olsa da geçmişten bu yana, bazen de milletlerin yaşadıkları bazı badirelerden sonra kendilerini toparlamak, özgürleşmek ve refah içinde yaşamak için oluşturduğu ve sığındığı bir mefhum olmuştur. Mesela Antik Yunan döneminde Atina Şehir devletinde (MÖ 509-404) yaşanan ahlaki yozlaşmadan kurtulmak için o zaman uygulanmakta olan haz odaklı, bireyci ve yararcı eğitim yerine, Platon ve Aristo gibi filozofların öncülüğüyle geliştirilen eğitim ütopyası da bir milli eğitim ideali olarak görülebilir. Kısaca milli eğitim, milli/ulusal hedefleri ve ülküleri dikkate alarak sunulan ve azami düzeyde ortak olanı ifade eden eğitim demektir.
Her milletin bir "insan ideali" olup milli eğitim sistemi de bu insan idealine kavuşmayı sağlayacak kurumsal yapı olarak görülür. Bu nedenle her milletin, bağımsız ve egemen her ülkenin, milli eğitim sistemi mevcut olup eğitim aracılığıyla milli fertler yetiştirmek ve millet inşa etmek hedeflenir. Bu sebeple milletler için milli eğitim sistemine sahip olmak, kritik önemi haiz bir konu olarak görülür. Milli eğitim, milleti oluşturan insanlara, içinde yaşadıkları toplumun ve milletin menfaatlerini benimseme ve ideallerini savunma refleksini kazandıran, milli hedefler doğrultusunda kendilerini, mensubu oldukları milletin varlığına vakfetmelerini sağlamaları beklenen eğitim olarak da görülebilir. Kısacası milli eğitim, her ülke ve millet için üstün ve ortak amaçlar içeren bir eğitimdir.
Milli eğitim, bir ülkedeki eğitim faaliyetlerinden sorumlu olmak üzere merkezi düzeyde oluşturulan bakanlık veya benzeri bir kurumun varlığını gerektirir. Çünkü milli eğitim sistemi ve milli eğitim bakanlığı, birçok ülkede aynı zamanlarda oluşmuştur. Bu anlamda milli eğitim, eğitim bakanlıklarının sevk ve idare ettikleri bir icraat alanıdır. Bu nedenle bir ülkede eğitimden sorumlu bir bakanlığın olması, o ülkede aynı zamanda milli eğitim siteminin varlığına işaret eder. Dolayısıyla bugün yetki ve sorumlulukları itibarıyla aralarındaki belirli farklılıklara rağmen eğitimden sorumlu bir ya da birden fazla bakanlığın veya benzeri bir yapının olduğu ülkelerde merkezi olarak planlanıp uygulanmakta olan eğitim, milli eğitim olarak nitelenebilir. Bazı ülkelerde ilk ve ortaöğretim kurumları için ayrı, yükseköğretim kurumları için ise ayrı bir bakanlıklar kurulabilmektedir.
Özetle milli eğitim, ortaklık, birlik, düzen, uyum gibi kavramlar çevresinde şekillenen eğitimdir. Zira milli eğitim, amaçlar, standartlar, içerik, işleyiş, görevler ve sorumluklar yönünden birlik ve bütünlüğü ifade eder. Ayrıca ülke genelinde uygulanmakta ve sunulmakta olan eğitimin dayandığı ortak bir mevzuata sahip olmayı da gerekli kılar. Bunun dışında milli eğitim, keyfiyetten uzak, hesap verilebilir nesnel bir sisteme, devletin mevzuatla belirlediği belirli zorunluluklara ve yaptırımlara tabi olmayı gerekli kılar. Nitekim birçok ülkede eğitimin belirli kademelere kadar zorunlu olması, eğitimin milli olmasından sonra hayata geçmiştir. Her ülkenin milli eğitim sistemi, o ülkenin yaşamış olduğu tarihi, sosyal, kültürel politik koşulların bir ürünü olup hiçbir ülkenin milli eğitim sistemi, diğer bir ülkeyle aynı olamaz. Ülkelerin milli eğitim sistemleri, çeşitli yönlerden birbiriyle karşılaştırılabilir ve ülkeler iyi uygulamalar yönünden birbirlerinden yararlanabilir, ancak hiçbir eğitim sistemi bir ülkeden diğerine transfer edilemez.
Türkiye'de milli eğitime geçişin ilk adımları, Osmanlı Devleti döneminde 1839'da Tanzimat'ın ilanından sonra eğitimden sorumlu maarif kurullarının oluşturulmasıyla atılmıştır. Bunu takiben 1857 yılında Maarif Nezareti'nin kurulması, 1869 yılında maarif nizamnamesinin çıkarılmasını da milli eğitim sisteminin oluşma sürecinde sağlanan gelişmeler olarak görülebilir. Bu gelişmeleri takiben eğitimde millilik, İkinci Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte hız kazanmıştır.
Cumhuriyetten sonra çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile birlikte mevcut Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Milli Eğitim Temel Kanunu, bugünkü Türk milli eğitim sisteminin yasal dayanaklarını oluşturmaktadır. Milli Mücadele devam ederken düzenlenen Maarif Kongresi ve daha sonraki yıllarda gerçekleşen Heyet-i İlmiye toplantıları, akabinde belli aralıklarla toplanan Milli Eğitim Şuraları da Türkiye'deki milli eğitimin hukuki dayanakları arasında yer almaktadır.
YAZAR
İrfan Erdoğan