Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Aydınlanma Nedir?

        Tarihsel açıdan Aydınlanma Çağı 17. yüzyılda başlayıp 18. yüzyılın sonlarına değin devam eden, düşünce tarzında olduğu kadar inanç, siyaset ve iktisat alanlarında da esaslı bir dönüşümü talep eden felsefi bir faaliyettir. Karanlıkla özdeşleştirilen bilgisizliğin sebep olduğu hata ve yanlışları açığa çıkarmak anlamında, her neslin eğitimi ve yetiştirilmesi için düşüncenin kesintisiz aydınlatılması sürecine karşılık gelir.

        Akıl Çağı olarak da adlandırılan bu çağın en belirgin özelliği akla ve bilime yapılan vurgudur. Bütün insanların ortaklaşa sahip olduğu akıl, her türlü esaretten kurtarılmalıdır. Amaç, öncelikle insan aklının ve iradesinin tembellik ve cehalete mahkûm olduğu eski düzeni yıkmak; sonra da ilerlemeyi, refahı, adaleti ve bireysel özgürlüğü getirecek olan aklın ve bilimin düzenini tesis etmektir. Ancak Avrupa'nın tüm ülkelerinde aynı anda ve aynı nedenlerle başlayan tekdüze bir Aydınlanma hareketi söz konusu değildir. Rönesans ve Reform düşüncelerinden beslenen yeni zihniyet, burjuva hayat tarzı, bilimsel ve endüstriyel devrim ilk etkilerini İngiltere'de göstermiştir. Locke (ö. 1704) ve Hobbes'dan (ö. 1679) sonra Newton'da (ö. 1727) olgunlaşan gözlem ve deneye dayalı mekanik doğa tasavvuru ve toplum sözleşmesi fikrinden güç alan liberal toplum anlayışı İngiliz Aydınlanması'nın iki önemli kaynağıdır. Aydınlanma hareketi Hume ve Smith'in başını çektikleri bir grup düşünürün Aydınlanma ilkelerini temel alarak geliştirdikleri felsefi, bilimsel ve iktisadi teorilerle devam ettirilmiştir.

        Fransa'da Diderot (ö. 1784), Voltaire (ö. 1778), Moontesquieu (ö. 1755) ve Rousseau (ö. 1778) gibi Ansiklopedistler'in etrafında toplanan Aydınlanmacılar otoriteyle, bağnazlıkla ve adaletsizlikle özdeşleştirdikleri eski düzene karşı çetin bir mücadeleye girişirler. Fransız Aydınlanmacılar, duygulara önem veren ve medeniyet karşısında çekinceleri olan Rousseau hariç, materyalist ve bilimselci dünya tasavvuru temelinde seküler toplum anlayışını hakim kılmaya çalışırlar.

        Almanya'da Aydınlanma, Wolf (ö. 1754), Lessing (ö. 1781), Goethe (ö. 1832), Herder (ö. 1803) ve Kant (ö. 1804) gibi güçlü temsilcileri sayesinde olgunluk dönemini yaşar. Bu düşünürler Kilise'nin sosyal ve ekonomik hayata doğrudan müdahalesini uygun görmezler ancak Fransa'da olduğu gibi dini bütünüyle dışlayıcı bir tavır da takınmazlar. Kant, Saf Aklın Eleştirisi'nin önsözünde, içinde yaşadıkları çağın her şeyi kendine tabi kılması gereken eleştiri çağı olduğunu belirtir. Din kutsallığını, hukuk da yüceliğini sebep göstererek kendilerini eleştiriden muaf tutamaz. Kant, "Aydınlanma Nedir?" başlıklı yazısında Aydınlama'yı, "insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu ergin olmama durumundan kurtulmasıdır" şeklinde tanımlar. Ergin olmama, tembellik ve korkaklığından ötürü insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. Rahatlığa düşkünlüğümüzden ötürü ergin olmamayı seçeriz, zira düşünme sorumluluğumuzu kitaplara, vicdani yargılarımızı din alimlerine, sağlımızı da doktorlara havale ederiz. Oysa yalnızca akıl ve özgürlük bireyleri olduğu kadar toplumları da baskı ve zilletten kurtarabilir.

        Bilim ve teknoloji aklın en bariz uygulama alanıdır. Aydınlanmacılar için Bacon (ö. 1626), Locke ve Newton ile biçimlenen deneyci-bilimci yaklaşım yalnızca doğayı tanımak ve kontrol altına almakla kalmayacak, aynı zamanda insanın refahını ve mutluluğunu da garanti edecektir. Zira bilim her tür ilerleme, gelişme ve yetkinleşmenin itici gücüdür. Bilim ve teknolojiye yönelik bu aşırı güven Aydınlanmacıları nahif bir ilerlemecilik anlayışına vardırır. Doğru bir hat boyunca ilerleyen tarih, ilkellikten uygarlığa, doğaya bağımlı olmaktan doğaya hakim olmaya, yoksulluktan refaha geçiş sürecidir. Yine bütün Aydınlanmacılar Descartes'ın (ö. 1650) düşünen Ben'iyle başlayan, Locke'un mülkiyet hakkı ile desteklenen ve nihayet Smith'in ekonomik liberalizmiyle taçlanan bir bireycilik taraftarıdır. Onlara göre birey entelektüel, ekonomik, siyasi ve elbette etik açıdan özgür olmalıdır. Bu amaçla Aydınlanmacılar devletin, Kilise'nin, soyluların müdahalesinden bağımsız bir piyasa ekonomisini açık olarak desteklerler. Siyasi sahada Montesquie'nun kuvvetler ayrılığı ilkesinden, Locke ve Rousseau'nun rızaya dayalı toplum sözleşmesi kuramına kadar Aydınlanmacı liberalistlerde baskın olan ilkeler özgürlük, eşitlik ve adalettir.

        Aydınlanma hareketi kendisinden sonra gelen ve devletin ve toplumun rasyonelleştirilmesini amaçlayan Modernizmin de esasını oluşturur. Aydınlanma'nın sürekli entelektüel bir etkinlik olarak devam etmesi, eleştirel ve özgürlükçü tavrın başta Aydınlanmacılık ve Modernizmin kendi ilkeleri olmak üzere her sahada etkin bir şekilde kullanılmasıyla mümkün olabilir. Zira insan, kendi suçuyla düşmüş olsun ya da olmasın, daima yeni erginsizlikliklerle karşı karşıyadır. İnsan bunları aşmak için, en azından ahlaki-pratik bir ilke olarak, daima kendi aklını kullanabilme ve kendini yönlendirebilme iradesine sahip olmalıdır.

        YAZAR

        Lokman Çilingir

        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa