Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Şarkiyatçılık Nedir?

        Batı'nın Doğu hakkındaki hayali imajları da dahil, Batı'da Doğu'nun incelenmesinde uzmanlaşmış tarih, filoloji vb. gibi akademik disiplinleri ifade eden kavramdır. İnceleme nesnesi bütün bir Doğu coğrafyasını kapsar. Tarihsel olarak Avrupa'nın Doğu dünyasıyla iktisadi, düşünsel, kültürel, siyasal ve askeri anlamlarda daha sık ve daha yoğun etkileşim içerisinde olması sebebiyle daha ziyade Müslüman Doğu üzerine uzmanlaşmış bir çalışma alanı şeklinde algılanır. Oryantalizmin akademik bir disiplin olarak kurumsallaşması 19. yüzyılda gerçekleşmiştir. Batı'nın Doğu'ya ilişkin topyekûn muhayyilesini belirleyen özellikler Doğu ile Batı arasındaki ayrımda yatar. Doğu ile Batı'yı ayrıştıran sınır ise tarih boyunca çok değişkenlik gösterir. Başlangıçta yalnızca coğrafi bir ayrıma işaret eden bu ifadeler, zamanla kültürel ve siyasal karşıtlıkları da içerecek şekilde anlam genişlemesine uğramıştır. Haçlı seferleri zamanında Doğu'dan kasıt İslam dünyasıdır. Osmanlı İmparatorluğu'nun yükselişiyle birlikte ise akla Osmanlılar ve Türkler gelir. Tarihi olarak oryantalist çalışmaların temelinde, İncil'in sahih bir tefsirinin yapılabilmesi amacıyla Hz. İsa'nın yaşadığı çağın ve bölgenin dilleri hakkında yürütülen ve etkisi 20. yüzyılın ortalarına kadar süren filolojik araştırmalar bulunur. 

        İslamiyet'in ortaya çıkışı ve Avrupa içlerinde hızla ilerleyişi, Hristiyan kiliselerinin ilgisini bu yeni rakibe çevirdi. Haçlı Seferleri ile birlikte Papalık, Hristiyan halkların zihninde İslam ve Müslümanlar hakkındaki temel imgeleri oluşturmaya başladı. Bu yeni tehdit karşısında toplumu mobilize etmenin ve grup aidiyetini güçlendirmenin yolu, düşman imgesini kesin hatlarla tanımlamaktan ve somutlaştırmaktan geçiyordu. Papalık, 'sapkın bir inanç' ve 'düşman' olarak İslam'ı ötekileştirirken İslam'ın ortaya çıkışıyla birlikte Doğu Hristiyanlığının önde gelenlerince yazılan reddiyelerden yararlandı. İstanbul'un fethi ve 1492'de Amerika kıtasının bulunuşu sonrasında Batı'da yaşanan modernleşme sürecinde belli bir özgüvene kavuşan Avrupa ile Müslüman Doğu arasında ticari ve diplomatik ilişkilerin gelişmesi, Doğu'ya seyahatlerin sayısındaki artış ve Papalığın sarsılan hakimiyeti, Müslüman Doğu'ya yönelik ilgilerin yönünü ve muhtevasını değiştirdi. Bu şartlar altında, Paris'te Collège de France'da Guillaume Postel adına ilk Arapça kürsüsü kuruldu (1539). Çoğunluğu ticari ya da resmi görevle Doğu'ya gidenlerin beraberlerinde getirdikleri kitaplar, Avrupa'nın çeşitli merkezlerindeki kütüphanelerde toplanmaya başladı. 1613'te Leiden Üniversitesinde kurulan Arapça kürsüsünün ilk sahibi olan Thomas Erpenius (ö. 1624) ve halefi Jacobus Golius (ö. 1667) gibi öncü isimlerin çalışmalarıyla İslam tarihi, Doğu dillerine ait sözlük ve gramer çalışmalarında önemli gelişmeler kaydedildi. Aydınlanma Çağı'nın Doğu'ya ilgisi daha seküler nitelikliydi. Hatta zaman zaman Papalık kurumunu eleştirmek için Müslümanlarla ilgili olumlu kanaatler de dile getirildi. Hatta Müslüman Doğu'ya ilişkin kimi ön yargılar dahi sorgulanmaya başladı. 

        18. yüzyılın son çeyreğinden itibaren Avrupa'nın Doğu hakkındaki görüşünü belirleyen esas çerçeve emperyalizm oldu. Oryantalizmin akademik bir disiplin olarak kurulmasında mihenk taşı niteliğindeki iki gelişme, 1798'de Napolyon'un Mısır'ı işgal girişimi esnasında kurduğu Institut d'Egypte'in çalışmaları ve İngiltere'nin Hindistan'daki sömürgeci faaliyetlerinin bir parçası olarak kurulan Bengal Asya Cemiyeti'nin faaliyetleriyle kendini gösterdi. Bu girişimlerle paralel olarak, 1795'te Paris'te Louis Langles'nin (ö. 1824) çabalarıyla Konvansiyon idaresi tarafından kurulan Yaşayan Doğu Dilleri Okulu önemli bir işlev üstlendi. Hareketin asıl büyük öncüsü, modern İslam ve Arap dünyası araştırmalarının kurucusu kabul edilen Sylvestre de Sacy (1838) idi. Sacy'nin idaresindeki adı geçen okul, laik bir oryantalist kurum örneği sunuyordu. Yüzyılın ilk yarısında peş peşe başka oryantalist dernekler ve yayın organları da kuruldu. 1821'de Paris'te açılan Societe Asiatique'i 1823'de Londra'da Royal Asiatic Society takip etti. Ayrıca Almanya'da, Hollanda'da, Avusturya'da, İtalya'da, ABD'de peş peşe yenileri teşekkül etti.

        Bu derneklerde ve üniversite kürsülerinde toplanan uzmanlar grubunun temel amaçları; Doğu dillerini ve kültürlerini öğrenmek ve öğretmek, bu dillerde yazılı eserleri anlamak için araçlar sağlamaktı. Bu çerçevede İslam dünyasında konuşulan dillere ait pek çok sözlük ve gramer kitabı ürettiler. Avrupa kütüphanelerindeki el yazmalarını katalogladılar ve İslam kültürüne ait ilahiyat, hukuk, tarih ve edebiyat eserlerinden basılmaya değer gördüklerinin tıpkıbasımlarını yaptılar. Toplanan malzemelerin tasnif edilmesi ve inceleme nesnesi haline getirilmesiyle mukayeseli filolojiden mukayeseli dinler tarihine ve nümismatiğe pek çok araştırma alanının temelleri atılmaya başlandı. Sahadan getirilen malzemenin ve incelenen eserlerin sayısındaki niceliksel artışla birlikte, oryantalizmin inceleme yöntemleri peyderpey kurumsallaştı; aynı şekilde bu alanda çalışan oryantalistler arasındaki münasebetler de giderek sıklaştı ve daha teşkilatlı bir hal aldı. Bütün bu örgütlenme çabalarının bir ürünü olarak Birinci Şarkiyatçılar Kongresi, 1873 yılında Paris'te toplandı.

        Çalışmalara paralel olarak 19. yüzyılda tiyatro, roman ve gezi edebiyatında geniş okur kitlesine hitap eden bir arzu nesnesi olarak Doğu imgesi yaratıldı. Böylelikle bir zamanlar alimlerin ve seyyahların imtiyazındaki bilgiler Doğu'ya dair popüler kitaplarla hemen her eve girmeye başladı. Bu tür eserlerde egzotik bir Doğu tasvir edilmekte ve Beyaz Adam'ın Doğu'daki egemen konumu ve saygınlığı methedilmekteydi. Ancak bu yüzyılın sonlarına doğru Müslüman toplumlara yönelik oryantalist bakışın gözden geçirilmesi gerektiği yönünde yeni görüşler ortaya çıktı. İslam'ın dinamik ve değişken bir gerçeklik olduğunu savunan Hollandalı şarkiyatçı C. Snouck Hurgronje'ye (ö. 1936) göre Hollanda, sömürgelerinde uyguladığı siyaseti bu gerçeklikten hareketle gözden geçirmeli ve yeniden düzenlemeliydi. Birinci Dünya Savaşı atmosferinde Doğu toplumları hakkındaki bilgileri sömürgecilerin siyasal hedefleri doğrultusunda kullanma eğilimi, Oryantalizme karşı yaptığı tenkitlerle tanınan E. Said'in (ö. 2003) "ajan oryantalist" kategorisinde konumlandırdığı Arabistanlı T. E. Lawrence (ö. 1935) ve Gertrude Bell (ö. 1926) gibi isimlerde somutlaşır. 

        2. Dünya Savaşı döneminde şarkiyat çalışmaları çağın ilmi ve teknolojik araçlarından istifadeyle daha da zenginleşti. Doğu dünyasının çeşitli yönleri sosyal bilimlerin ilmi yaklaşımları çerçevesinde ele alındı. Hatta ekonomik ve sosyal tarih bu çalışmalarda giderek öne çıktı. Oryantalizmin keskin yüzü, 2. Dünya Savaşı sonrasında barış içinde yaşama, hoşgörü gibi kavramlar etrafındaki tartışmalarla sorgulandı. Anglo-Sakson dünyasında yaklaşımlar biraz daha farklı gelişme gösterdi. Yapılan değerlendirmelerde İngiliz oryantalizmindeki geri kalmışlığın altı çizildi. Modern ile klasik çalışmalar arasında bir dengenin kurulması gerekliliği ve oryantalist araştırmaların yeniden yapılandırılmasına yönelik ciddi bir finansman ihtiyacı vurgulandı. İngiliz oryantalizmi için önerilen çözümlerin, dünyanın yeni çekim merkezi haline geldiği düşünülen ABD'de hayata geçirilmekte olduğundan sitayişle bahsedildi. 

        2. Dünya Savaşı'ndan dünyanın yeni süper gücü olarak çıkan ABD, 20. yüzyılın ikinci yarısında oryantalist çalışmaların yeni merkezi haline geldi. Savaş sonrasında ABD'de hükûmetin, silah ve enerji sektörlerini ciddi ölçülerde finanse etmesiyle oryantalist çalışmalar yeni bir teşkilat yapısına ve amaçlara sahip hale gelmişti. ABD'deki oryantalist çalışmaların önemli bir özelliği, başlangıcından itibaren, dış politika ihtiyaçları doğrultusunda bölge araştırmalarıyla özdeşleşmiş olmasıdır. 1946'da Columbia Üniversitesi'nde uluslararası kamu yönetimi ile ilgili bir eğitim programının kurulmasıyla başlayan Orta Doğu bölge araştırmaları Princeton, Michigan, Indiana ve Pennsylvania üniversitelerinde kurulan dil bölümleriyle sürdürüldü. 

        Uluslararası ilişkilerde güçler dengesinin değişmesi ve ona eşlik eden tüm bu siyasal gelişmelerin doğal ve zorunlu bir sonucu olarak ABD'de, oryantalist çalışmalar alanında Avrupa sömürgeciliğinin ve oryantalizminin olumsuz imajından azade kılınmış çalışmalar yapmak amaçlanmıştı. Ne var ki tüm bu yeniden yapılanma çabaları, ABD oryantalizmini 19. yüzyıl Avrupa oryantalizminde Doğu hakkında üretilmiş hakim yaklaşım biçimlerinden ve kalıp yargılardan uzakta tutmaya yetmedi. A.R Gibb (ö. 1971), G.E. Grunebaum (ö. 1972) ve B. Lewis (ö. 2018) gibi önde gelen Avrupalı oryantalistlerin oryantalizmin ABD'deki inşa sürecinde eğitici ve yönlendirici olarak görev almaları, Amerikan oryantalizmiyle Avrupa oryantalizmi arasında "süreklilik ve farklılaşma" dinamiklerinin eş zamanlı yürümesini sağladı.

        20. Yüzyılın başlarında oryantalistler arasında dillendirilmeye başlayan çalışma yöntemlerine ve bakış açılarına yönelik kimi itirazlar, 1945 sonrasında şiddetlendi ve Abdüllatif et-Tibavi (ö. 1981), Enver Abdülmelik gibi Doğulu entelektüellerin de katılmasıyla, oryantalizmin temel teorik varsayımları, işleyişi, işlevi ve nesnelliği sorgulanır hale geldi. Bu eleştiriler, ideolojik karakteri ve Avrupa-merkezci bakış açısı nedeniyle özellikle 19. yüzyıl oryantalizmini hedef aldılar. Avrupa'nın emperyalist girişimleriyle oryantalist söylemin birbiriyle nasıl kaçınılmaz bir ilişki içerisinde olduğunu gösteren eseriyle E. Said, oryantalizme yöneltilen dağınık eleştirileri güçlü bir teorik temele oturtma becerisi gösterdi. 

        Halen oryantalist çalışmalar ikircikli bir pozisyonda bulunmaktadır. Bir yandan hem Batı'da hem de uluslararası akademik çevrelerde sorgulanmakta ve mahkûm edilmekte diğer yandan Batılı siyasal iktidarların ihtiyaç duyduklarında başvurdukları oryantalist klişeler ve hazır argümanlar olarak akademik disiplinler içerisinde işlevselliklerini ve etkinliklerini sürdürmektedirler. İnsanlığın bilgi birikimine yaptığı katkıları yok saymayan ama aynı zamanda ideolojik ön yargılarla yüklü yapısını da görmezden gelmeyen ve meşrulaştırmayan bir yaklaşımla oryantalist çalışmaları değerlendiren ihtiyatlı bir tutuma ihtiyaç bulunmaktadır. 

        YAZAR

        Yücel Bulut

        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa